Herkes, O’nu;
“Aylardan Ağustos, günlerden Cuma
Gün doğmadan evvel iklîm-i Rum’a
Bozkurtlar ordusu geçti hücûma
Yeni bir şevk ile gürledi gökler
Ya Allah...Bismillah...Allahuekber”
Mısrâlarıyla başlayan “Malazgirt Marşı”yla tanıdı.
Kendisiyle, 1987 yılında, bir ödül töreni münâsebetiyle bulunduğum İstanbul’da, Türk Edebiyatı Vakfı’nda tanıştık. Tevâzû sâhibi olduğu kadar güçlü fikir yapısı ve kalemiyle de dik durmasını bilen asîl bir Türk münevveri, bir Anadolu beyefendisiydi.
Orada tanıştıklarımdan, şimdi hayatta olan var mı bilemiyorum ammâ çoğunun âhirete intikal ettiğini biliyorum: Ahmet Kabaklı, Feyzi Halıcı, Gültekin Samanoğlu, Emin Işık, Necmettin Hacıeminoğlu, Dilâver Cebeci, Mehmet Başbuğ, Özkan Yalçın, Ahmet Çoban hatırlayabildiğim kadarıyla Hakk’a yürüyenlerden.
Ödül merasiminin sunuculuğunu Türk Edebiyatı Dergisi Yazı İşleri Müdüresi Ayla Ağabegüm Hanımefendi yapmış ve merasimin ardından şiirlerimizi okumuştuk.
Giriş yaptığım mısrâların yazarı, Türk şiirinin en büyük sun’i manzûm destan şâiri Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’dur: Bozkurtların Ruhu, Bozkurtların Destanı, Malazgirt Destanı, Boğaç Han Destanı, Salur Kazan Destanı, Destanlar Burcu, Alp Erenler Destanı... târihimizin diri sayfalarını yeni nesillere nakleden üstün nitelikli manzûm destan numûneleridir.
“Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, Türk millî kültür dâiresi/kümesi/âilesi şâiridir. Bu bakımdan, şiirlerini inşâda, şiir estetiğini, bu derin ve şümûllü kültür ve fikir temeli üzerinde yükseltir.
Nasıl ki, Homeros'un İliada'sı ve Odysseia'sı , zamanının-yalan yanlış, mübalâğalı veya uydurma-hıristiyan Yunan sosyo-kültürel değerlerini, savaş ve aşk hâllerini dile getiren bir şiir metnidir, bunun tam aksine, bizde de, Alp-Er Tunga, Manas, Oğuz Kağan/Bozkurt/Ergenekon Destanları , Türk'ün kahramanlığını, tertemiz aşkını, tabiat sevgisini, adâletini, savaşçılığını, misâfirperverliğini, vatanseverliğini, zarîf giyimini, tevâzûsunu, hoşgörüsünü, yemek zevkini, insanlık anlayışını, merhamet kadar cesâretini de dile getiren eserlerdir.
Bu mânâda, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, önemli başlıklara ulaşır. Bir defa; aynı vasıta ve malzemelerle olmasa bile, târih tekerrürdür îkazını yapar. Bunun için; târihi, yeni savaşlara vesîle olarak görmek için değil, onlardan dersler çıkarmak, ibret almak için, onun nasihatçi yönünü bilmeyi tavsiye eder ve târihin, bu tarz 'zaman dilimleri’nden mürekkep bir bütün olarak idrâk edilmesini ister.” (Bknz. M. Halistin Kukul, Târihî Bakışla Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’nun Şiirlerinde Millî Kültür Unsurları, Edebice Dergisi, Sayı: 8, Temmuz-Ağustos 2017)
1929 yılında, Elâzığ’ın Ağın ilçesinde doğan destan şâirimiz, 21 Ağustos 1992 tarihinde İstanbul’da vefât etmiştir. Coşturucu ve heyecan verici bir üslûpla, öğreticiliğini de asla geri p(i)lâna bırakmaz. Türk târihinin zenginliklerinden dâima ibret alınmasını arzu eder. Meşhûr “Bozkurtların Destanı” adlı eserine şu mısrâlarla başlar:
"Geçmişi öğrenelim, gezip anayurtları;
Görelim, hangi tasa öldürmüş Bozkurtları!
Çevirelim gözleri ondört asır önceye;
Sonra bugüne dönüp dalalım düşünceye...
Seni özünden vuran düşmanın kimmiş dünkü?
Göreceksin ki, yine aynı düşman, bugünkü!
Bizi üzen, ağlatan yahut güldüren nedir?
Düşmana tutsak edip sonra öldüren nedir?
Hangi sırla parlayıp büyüyüp açılmışız?
Hangi duyguyla sönüp dağılıp küçülmüşüz?”
Türk genci; bu mısrâların muhasebesini iyi yapmalıdır. Türk genci; sorulan soruları dikatlice okuyup, “düşünceye dalmalı”dır!..
Ve bilmelidir ki, uyanık kalmanın yegâne sırrı ve şartı, ‘düşünmek’tir!..