09 Ekim 2019 saat 16.00 îtibâriyle, “Barış Pınarı Harekâtı” adıyla, Şanlı Türk Ordumuz, havadan ve karadan, Fırat’ın doğusunda Akçakale ilçemizin karşısında bulunan Tel Abyad ile, Irak sınırında Ceylanpınar ilçemizin karşısındaki Resulayn arasındaki takriben 100 kilometre uzunluğunda ve 30 kilometre derinliğindeki sahayı teröristlerden temizlemek için sefere çıkmıştır.
Allahü teâlâ, Türk Askeri kahraman Mehmetçiklerimizi korusun, onlara kuvvet versin, yâr ve yardımcısı olsun!..
Çıktığımız bu sefer, henüz başlangıçta, bize çok şey öğretmiştir.
Birincisi; diplomasiyi unutarak, uzağımızda ve yakınımızda, zâten bize uzak duran dost görünümlü devletleri tamamen iteleyerek, basit bir mevzûda dahi ‘diyalog” yapamayacağımız bir tek devlet bırakmamışız.
Bunun yanında, hemen, ikinci ibret almamız gereken husus ise, kimine dost/müttefik, kimine kardeş dediklerimizle, ya onların düşmanlıklarını anlamamazlıktan geldik, ölüleri için Şanlı Bayrağımızı yarıya indirdik, ya devletler arası münâsebetlerde ‘çıkar’ın ön p(i)lânda olduğunu düşünmeden, birileri için, başka birilerini alenen düşman ilân ettik.
Yakından uzağa, bu dost ve düşman dediklerimizi/gördüklerimizi, tekraren, teker teker ve ciddiyetle incelemenin zamanının gelip geçtiğini, nereden dönersek kâr edeceğimizin şuûrunda olmanın gerekliliğini artık anlamalıyız. Yâni, kendimizi, iyiden iyiye sîgaya çekip, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’nun Bozkurtların Destanı’nda haykırdığı gibi, düşünmeliyiz!
“Geçmişi öğrenelim, gezip anayurtları;
Görelim, hangi tasa öldürmüş Bozkurtları!
Çevirelim gözleri ondört asır önceye;
Sonra bugüne dönüp dalalım düşünceye...
Seni özünden vuran düşmanın kimmiş dünkü?
Göreceksin ki, yine aynı düşman, bugünkü!”
Müttefik dediğin ABD, sana, sınırlı müdahâle hakkı tanıyor...IŞİD kaatillerini, kendisi temizlemiyor da, sana havale ediyor. Üstelik, PYD-YPG-PKK unsurlarına göz kırparak, onları, sinsice himâye ediyor. Düşünebiliyor musunuz, koskoca ABD Başkanı, “Suriye’den elli askerimizi çektik” gibi, çok gülünecek bir beyanda bulunuyor.
Elli asker, belki, bir kasaba için geçerli olabilecek bir sayıdır. Bize düşman unsurlara verilen silâhlar ise, ordu donatacak kadar fazladır.
Şu Avrupa Birliği ülkelerine bir bakar mısınız? F(ı)ransa’sından, Almanya’sına... bilmem nesine kadar, hepsi kaatil sürülerine hâmilik taslıyor.
Ya; can dostu bildiğimiz, onlar için nice fedâkârlıklara katlandığımız, dindeş dediğimiz Arap Birliği’nin ucûbelerine ne demeli!? Şu Suudi Arabistan; şu “rabia”sı sembol yapılan Mısır, bizimle hangi ümmet birliğini yaşıyor, söyler misiniz?
Ya; onlar için basbas bağırılan, kendi adamlarımızla bile olmadık sürtüşmelere girişilen Filistin’e ne söylemeli!?
Ya; “Türk diye bir ırk yoktur” diyenlere kol kanat gerip kucak açan zavallılar!..Ya; “Türk olmaktan kurtulduk” diyen, hâin zihniyetlerle el ele veren gafiller!..
Ya; “Hepimiz Ermeniyiz, hepimiz Şivanperveriz!” deyip bir oy uğruna Türk’e ters bakan geri zekâlılar!..Acaba, şanlı Türk Ordusu’nun herbir evlâdının burnu kanamadan zaferle dönmesi için, siz de bizim gibi duâda mısınız?
Geldiğimiz bu durum karşısında, “düşünceye” dalıyor musunuz, yoksa, hâlâ, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda ifadesini bulan Türk Milleti ifadesini bir takım “etnik” hâllere bölerek , hayâl içinde mi dolaşıyorsunuz?
Ziya Gökalp, ne kadar isâbetli düşünmüş ve ne güzel söylemiş:
“Bütün Türkler bir ordu katılmayan kaçaktır;
Töremizde yazılı: “Harpten kaçan alçaktır!”
Macaristan bile, Avrupa Birliği’nin Türkiye’yi uyarmak için hazırladığı bildiriyi veto ederken, şu İslâm kisvesi altında kimi Amerika’ya, kimi Rusya’ya, kimi de Çin’e uşaklık yapan Arap devletlerinin, desteklememeleri bir yana, Türkiye’nin meşrû müdafaasına/haklı dâvasına, niçin sâhip çıkmadıklarının muhasebesini yapıyor musunuz?
Niyazi Ylıdırım Gençosmanoğlu’nun “ondört asır evveline” değil, Türk târihinin üçbin-dörtbin yıl evveline “dönüp düşünceye dalıyor” musunuz?
Hâlâ dalmıyorsanız yazıklar olsun!..
Türk Milleti, uyanmalıdır!..Türk Milleti, kendine gelmelidir!...Türk Milleti, dünle bugünün muhasebesini iyi yapmalı, irtibatını çok iyi kurmalıdır!..
Mâdemki, târih bize, hep aynı şâhitliği yapmaktadır, birbirimize ‘tafra atmayı’ bırakıp, kenetlenilmelidir. Çünkü, bütün Türkler’in bir ordu olması gerektiği günlerdeyiz!..