Prof. Dr. Mehmet Kaplan, “Dil Davası” başlıklı yazısında şöyle der: “Türkiye’nin en mühim kültür davası, hiç şüphesiz, dil davasıdır. O, bütün meselelerin başında gelir. Onu hal etmedikçe, kültürle alâkalı diğer meseleleri hal etmeye imkân yoktur.”
Yusuf Has Hâcib de, Kutadgu Bilig’de, dilin önemini şöyle ifade eder: “Akıl süsü-dil, dil süsü-sözdür; insanın süsü-yüz, yüzün süsü-gözdür. İnsan sözünü dili ile sözler; söz iyi olursa, yüzü parlar.”
İşte; kültürümüzün de, millî eğitimimizin de, söz san’atlarımızın da şahlanması, dil ile, yâni Güzel Türkçe’yle mümkündür.
Bu kısa girişi şunun için yaptım: Dr. Gülşah Mete, Mahmut Karaaslan, Yeşim Kaya, Şahin Ozan ve Derya Özdemir tarafından hazırlanan Ortaokul 8. Sınıf Türkçe Ders Kitabı’nda, aynı zamanda, Hisar Dergisi’nin Kasım 1980 târihli nüshasında da yayınlanmış olan “Türkçe’nin Güzelliği” başlıklı yazım üzerine, doğup büyüdüğüm ilçe olan Beşikdüzü’nün Merkez Ortaokulu’na dâvet edilerek 18 Aralık’ta, idârecilerin ve öğretmenlerin de katılımıyla öğrencilerle, güzel dilimiz Türkçe hakkında sohbet etme imkânım oldu.
Bırakınız yazar veya şâir olmayı, bir insanın, kendi memleketinin çocuklarına, Türkçe’nin zerâfetini, ihtişâmını, zenginliğini ve güzelliğini anlatmasının hazzının hiçbir şeye değişilemeyeceğinin bilinmesini arzu ederim.
Benim gibi, torunları üniversite bitirmiş kişilerin böyle bir dâvete icâbet etmesinin zarûreti, Türk milletinin geleceği adına bir vazîfenin yerine getirilmesi düşüncesinden başka bir şey değildir.
Hele de, öğrencileri için âdeta çırpınan ve bu dâvete öncülük eden Türkçe Öğretmeni Gülşah Akın Nemli’nin bundaki hissesi takdire şâyandır ki, müşâhede edebildiğim kadarıyla da, öğrencilerini, bir adım daha önde bulundurabilmenin heyecan ve gayretini yaşıyordu.
Öğretmenlik; sâdece bilgi nakilcisi, bilgi kavratıcı biri değil, aynı zamanda muhakemeci bir tavırla, tatbikatçı olmasının yanında, güler yüzlü, doğru sözlü ve çalışkan olma gibi, üstün insânî vasıflarında da, öğrencilerine numûne, üstün bir makamdır. Bu bakımdan; her ân, uyanık, diri, üretken ve uyarıcı olmak zorundadır.
Türkçe’nin Güzelliği gibi, târihî, coğrafî, kültürel ve sosyolojik olarak, Türkçe’nin, bütün Türk Dünyası’nı ilgilendiren bir bahis olması dolayısıyla, bu dâveti çok önemsediğimi ve bu münâsebetle de, başta, Okul Müdürü Yücel Oktay olmak üzere, Türkçe Öğretmeni Gülşah Akın Nemli’ye ve yine, 5. Sınıf Türkçe Ders Kitabı’ndaki Şiirlerle Nasreddin Hoca Fıkraları adlı kitabımdan nakledilen “Keramet Kavukta Mı?” başlıklı şiirim vesîlesiyle beni sınıfına dâvet eden ders öğretmeni Miraç Manzak’a bu takdire şâyan gayretleri için teşekkür ediyorum.
Çünkü, esas mes’ele, çocuklarımızın iyi yetişmesi hedefidir. Bu hedef doğrultusunda, gereken ne ise, mevcut imkânlar içinde değerlendirilmesi ve yapılmasıdır ki, bu, hakkıyla yapılmıştır.
Aynı gün içinde, ikisi Türkçe Öğretmeni Gülşah Akın Nemli’nin ve biri de Miraç Manzak öğretmenin olmak üzere üç sınıfta “Türkçe’nin Güzelliği” sohbetinde bulunduk. Ayrıca; Okul Müdürü Yücel Oktay’ın öncülüğünde, okulun konferans salonunda da, bütün öğrencilerle çok keyifli bir “Güzel Türkçe” sohbeti yaptık.
Şunu da samimiyetle ve ifiharla söyleyebilirim ki, gerek sınıf içi sohbetlerimizde ve gerekse konferans salonunda, âdeta ‘soru yağmuruna’ tutuldum.
Bana sorulan her soru, beni, seneler önce, hocalık yaptığım üniversite sınıflarına taşıdı. Bu heyecan, bu cevvallik ve şuurlu sorular, inanınız, beni şaşırttı diyebilirim.
Biri kalkıp, “Niçin yazıyorsunuz?” diyor. Öyle ya, bu yaştan sonra ‘sıkıntın’ ne? Veya; “Seni yazmaya sevkeden, p(i)sikolojik, kültürel, vesâir sebepler nelerdir?” Derin bir soru!..
Meselâ, bir başka hârika soru: “Nasıl yazıyorsunuz?”
Bu sorunun altında, bir sebep değil, sebepler arıyorum: Bana demek istiyor ki, ben de bir şeyler yazmaya çalışsam, hangi yollara başvurmalı, hangi yolları geçmeli, hangi engelleri aşmalıyım?
Öylesine can-alıcı sorular ki, sevdiğim yazar veya şâirleri sormuyorlar da, tâkîp ettiklerimi soruyorlar... Bana öncülük/rehberlik edenleri...
Başka? “Niçin değişik türlerde yazıyorsunuz?” diyor biri... Hattâ, çok zekice, hangi kitabımı daha çok beğenip sevdiğimi, soruyor bir başkası!..Buna cevap olarak, “Şu kitabımı” desem, diğer kitaplarım gücenmez mi?
Tabiî ki, bütün bu soruların temelinde, ben, onlara, Türkçe sevgisinin yanında, üstün bir Türkçe şuûrunu da veren öğretmenleri Gülşah Akın Nemli’nin gayretlerini görüyorum. Miraç Manzak’ın çalışmalarını ve Okulu Müdürü Yücel Oktay’ın teşviklerini görüyorum.
Çok söze de gerek yok: Beşikdüzü, bu öğretmenlerimizin kıymetini bilmelidir!..
Ziya Paşa ne güzel söylemiş:
“Âyinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz
Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde”