Bu cinâyetler yeni değildir ve elbette ki, târih boyunca da dünyânın her yerinde vardı. Ancak; bizde, Özgecan Aslan isimli kızımızın, henüz 19 yaşında iken, 11 Şubat 2015 tarihinde, alçakça katledilişinden îtibâren alevlendi...
O gündür bu gündür, Türkiye’de, gümbür gümbür, “kadın cinâyetleri” konuşulmaktadır!..
‘Gümbür gümbür’ ve konuşulmaktadır’ diyorum, çünkü, milyonlarca defa konuşulmuştur da, sâdece “havanda su dövülmüş” ve “dostlar alış-verişte görünmüş”tür, hepsi o kadar!..
Kadınlarımız, kızlarımız öldürülürken, elbette ki, insanlık da ölmüş/öldürülmüştür!...Ve çünkü, kadının da bir “insan olduğu” her nedense hep ikinci p(i)lânda tutulmuştur. Bu bakımdan, “kadın hakları” ifadesini çok yanlış bulurum. Mes’ele, ‘insan hakları mes’elesi’dir.
Her şeyden önce; bu, “insanı, en güzel biçimde/sûrette yarattık” (Tîn, 4) ve “insan, yaratılmışların en üstünüdür yâni eşref-i mahlûkattır” (İsrâ, 70) âyeti kerîmelerine terstir.
Şu var ki, erkek hâkimiyetli ve erkek tahakkümlü cemiyetlerde, kadın cinâyetleri daha fazladır. Hangisi olursa olsun, bu cinâyetlere çâre bulunamaması, tek kelimeyle iğrençtir ve utanç vericidir!..
Türk erkeği, târih boyunca, hanımlara, dâima hürmet göstermiştir. Onu, dâima baştâcı yapmış; ona, hanım, sultanım, hâtunum diye vasıflar yakıştırmıştır. Doğru yapmıştır!..
Şimdilerde neler olmuştur ki, bu hürmet, bu sevgi ve bu şefkat kaybolmuş, onun yerini saldırgan, tahripkâr, vurucu ve öldürücü bir ‘kin’ almıştır?
Bizi, hangi maârif sistemi, hangi idârî çıkmaz, hangi ahlâkî bozulma ve hangi itimatsızlık bu hâllere düşürmüştür?
Bu veya şu devleti, milleti, şu veya öteki kültür dâiresinin mensuplarını bilmem/bilemem, ancak, Müslüman-Türk milletinin bir ferdinin böyle bir harekete mâruz kalması hâlinde, fert, cemiyet ve Devlet olarak bir çâre bulamıyorsak, ‘utanç’ kelimesi azdır diye düşünüyorum.
Basında yer alan haberlere göre, 2020 yılında, Türkiye’de, 373 kadın öldürülmüş ve 263 kadın ile âile mensubu da yaralanmıştır. Bu durum, dehşet ötesi feci bir hâldir!..
Bu mevzuda duyduğum endîşelerimin netîcesi olarak, bugüne kadar yazdığım makalelerimin bir dökümünü sunmak isterim:
- Îdâm Geri Gelsin mi?(Denge Gazetesi, 19 Şubat 2015, Sf. 11)
- Kadına Değer Vermek ve Kadın Cinâyetleri, (Canik Belediyesi Geçmişten Günümüze Kadın Sempozyumu Bildirileri, Cilt:1, Samsun 2016, Sf. 285-287)
- Kadın Cinâyetlerinin Arka P(i)lânı, www.kapsamhaber.com-08 Mart 2016-18.14
- Necip Fâzıl’ın Şiirlerinde Kadın, Canik Belediyesi Geçmişten Günümüzü Kadın Sempozyumu Bildirileri, Cilt: 1, Samsun 2016, Sf. 129-140)
- İşte Îdâmlık Suç, www.kapsamhaber.com-08 Temmuz 2017-110
- Îdâm...Îdâm...Îdâm!.., www.kapsamhaber.com-03 Temmuz 2018-13.29
- Kadın Cinâyetleri, Haber Gazetesi, 06 Şubat 2019, Sf. 9
- Yanlış Sevgi-Yanlış Kıskançlık, Samsun.habertv.com-15 Haziran 2020; Aydın Efesi Dergisi, Sayı: 57, Temmuz-Ağustos 2020, Sf. 3-4
- Îdâm-Fâiz-Zinâ ve Kadın, www.kapsamhaber.com-04 Ocak 2021-038
Şâyet...Ve şâyet, bu işin selâhiyetli ve mes’ulleri, üzerlerine düşen vazîfeyi zerre kadar yapmış olsalardı, bugün bu hâlleri yaşamazdık.
Bu “vazîfe” ne midir?
Bu vazîfe, ilk önce, şâyet mevcutları yeterli değil ise, âcilen gerekli kanunların çıkarılmasıydı/çıkarılmasıdır.
Şâyet, ısrarla ve şiddetle, Müslüman olduğunuzu iddia ediyorsak, Allah ü teâlânın Kur’ân-ı Kerîm’de emrettiği, Bakara Sûresinin 178. ve 179. Âyetlerini hemen uygulamaktır. Bu âyetlerde ne mi deniliyor?
“Ey îman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı...Hem kısasta size bir hayat vardır”.
Şanlı Peygamberimiz de, bu hususta şöyle buyurmaktadır: “Kim, kasten öldürürse, bunun hükmü kısastır”.
Öyleyse buyurun!..Allah’ın emrine uyun!.. ”Biz, Allah’tan başka kimseye boyun eğmeyiz, O’ndan başka kimseden çekinmeyiz, emir almayız, korkmayız!” demenin tatbikat mekânı burasıdır.
Bu hükümlerin hiçbirinde kadın falan da denmiyor, yâni hitap, “insana”dır!..
Başörtüsü için -ki, haklı olarak- ortalığı ayağa kaldıranlardan, bugüne kadar, zinâ’nın serbest bırakılmasına dâir hiçbir kelime duymadım. Ve tabiî ki, fâize ve îdamın kaldırılmasına karşı hiçbir avaz, hiçbir yüksek ses, haykırış duymadım!..
Yâni...zinâ, fâiz ve insan öldürme, ilgililere göre, başörtüsü kadar bir günah değil mi, ve kişi ve cemiyet âhengini bozucu, sarsıcı ve hattâ altüst edici olarak telâkki mi edilmiyor?
Adama soruluyor: “Karını niçin öldürdün?”
Diyor ki; “Nâmusumu kurtardım!”
Kendi mâmussuzluğunu perdelemenin veya örtmenin p(i)sikolojik çırpınmasının şuûraltı sebepleri incelendi mi?
Adama veya kadına soruyorlar: “Niçin, çocuklarınızı bırakıp da bir araya geldiniz?”
Diyorlar ki: “Biz, birbirimizi sevdik!..İman nikâhı ile evlendik, dînî nikâh yaptık!”
Garabeti görebiliyor musunuz? Zinâ ve imam nikâhı!!!
İmam nikâhı denilen şey nedir? İslâm nikâhıdır!..Yâni; zinâya kılıf!..
Peki; sâdece ferdî olarak kişileri değil, âilenin bütün mensuplarını yâni çocukları, terkedilen eşleri, hattâ dedeleri ve nineleri ve merhale merhale dayıları, amcaları, teyzeleri, halaları, komşuları bile ilgilendiren bu vahim mes’ele hakkında, başta Diyânet İşleri Başkanlığı olmak üzere, üniversitelerimizin ilâhiyat hocalarından hiçbir söz, hiçbir karşı duruş duydunuz, gördünüz, sezdiniz mi?
“Arkadaş!... Bu zinâ ile, imam nikâhı, nasıl bir arada barınabiliyor?” diyene rastladınız mı?
O hâlde; Devlet, kendi eliyle serbest bıraktığı zinâ hakkında kanun çıkararak onu yasaklamalı ve cezalandırmalıdır.
Diyânet İşleri Başkanlığı da, “mut’a/müta nikâhı” diye uydurma bir nikâhın İslâmî olmadığını câmi câmi açıklamalıdır.
Yâni...Her şeyden önce, AHLÂK İNKILÂBI’na ihtiyacımız vardır!..