Bu yazımda iki kitaptan söz edeceğim. İlki; bir Türkçe sözlük; diğeri ise, bir şiir kitabıdır. Her kitabın önemi, bulunduğu yere yâni kendi mevzûsuna göre değişir, kıymet kazanır. Sözlük, sözlük yerinde; şiir kitabı da kendi türü içersinde değer bulur.
“MİSALLİ BÜYÜK TÜRKÇE SÖZLÜK”
Sözlük; bir milletin hâfızasıdır. “Hâfıza”; o, milletin bütün kültür değerlerini barındıran, koruma altına alan ve geleceğe intikal ettiren bir hazînedir. Bu hazîne; paha biçilmez en üst değerdir. Çünkü, onda, kelimeler, kelimelerin meydana getirdiği terkipler, atasözleri ve deyişler vardır.
Bunların her birinde, mensup olunan milletin kültür unsurları toplaşır, kaynaşır tek vücût hâlinde yaşar, gelişir, büyür, cihânşümûl olma yolunda ilerler... Sözlüksüz bir millet ‘hiçbir şey’dir. Sözlük; bir milletin ‘söz varlığı’dır, nefesidir. Çünkü onda; o milletin ‘dil/lisan hazînesi’ cap-canlıdır.
“Misalli Büyük Türkçe Sözlük”, böyle bir hâfıza ve böyle bir hazîne’dir.
Eserin yazarı: İlhan Ayverdi’dir. Ayverdi; Türk mîmârîsine büyük hizmetler yapıp, ona nice eserler kazandıran Ekrem Hakkı Ayverdi’nin hanımıdır.
“Misalli Büyük Türkçe Sözlük”; şu âna kadar tâkîp edebildiğim sözlüklerin en tafsilâtlısı ve en doyurucu olanıdır. Kelimeleri mânâ ve menşe îtibâriyle tasnifte, en üst seviyededir ve bu sahanın en önde geleni olarak çok faydalı bir eserdir.
Bizde, ne yazık ki, okullarımız da ve günlük hayatımızda sözlük kullanımı yeterli olmadığı gibi, ne yazık ki, hangi kelimeleri bilmemiz ve hangi kelimeleri de sözlüklerden tâkîp etmemiz gerektiğine dâir sıhhatli, yerleşik bir ‘sözlük kullanma anlayış ve birikimimiz’ yoktur.
Okullarda kullanılan sözlükler yetersizdir ve okullar bitirilince de bir kenarda âtıl duran gereksiz nesneler hâlindedir.
Maalesef, çok az okuyan bir toplum olduğumuz için sözlüğe ihtiyaç hissetmiyoruz ve bu sebeple de, “kelime hazînemiz” çok dardır ve ne yazık ki, bunun da bize yeterli olduğunu kanaatini taşıyoruz. Tabiî ki, sâdece kendimizi kandırıyoruz.
“Misalli Büyük Türkçe Sözlük”, çok geniş istişâreler sonucunda, uzun yıllar süren titiz bir çalışmanın ürünüdür. Kubbealtı Lugatı olarak neşredilen eser, büyük boy 1411 (bindörtyüzonbir) sayfadır.
Her evde, her kütüphânede bir “Misalli Büyük Türkçe Sözlük” bulunması, millî hâfıza’nın korunması ve tekâmülü bakımından çok mühim ve elzemdir.
Bu millî kültür hazînesinin daha da geliştirilebilmesi bakımından yeni kaynak araştırmalarını artırmalı ve bu muhteşem zemin üzerinde, onu, bulunduğu yerden yukarılara taşımalıyız .
“ATMACA UÇURUMU”
Atmaca Uçurumu, küçük fakat ‘dolu’ bir şiir kitabıdır. Bizde, çoğu zaman, kitapların hacimlerine yâni kalıbına bakılarak, hüküm verilmektedir. Ne kadar çok yazmak yerine, ne yazmak önemlidir.
Eserdeki bütün şiirler, 6+5 duraklı yâni onbir hece vezniyle yazılmıştır.
Nasıl ki, 1411 sayfalık “Misalli Büyük Türkçe Sözlük”, bu geniş hacmiyle sahasında muazzam bir eserdir, Atmaca Uçurumu da, 62 sayfasıyla şiir dolu bir kitaptır.
Yazarı: Yetik Ozan’dır.
Asıl adı, Turgut Günay olan ve çok genç yaşta (36) vefât etmesine (1978) rağmen, Atatürk Üniversitesi’nde “Rize İli ve Ağızları” adlı teziyle doktorasını yapmış olan ve aynı zamanda,Türk halk edebiyatı sahasında pek çok makaleye imza atmış ilim adamıdır.
Atmaca Uçurumu’nda, şâir, Türk halk edebiyatı unsurlarını büyük bir ustalıkla dile getirmiştir. Her şiiri, Türk Dünyâsı’nı kucaklayıcıdır.
Atmaca Uçurumu adlı ilk şiirinde, “Kansu Uygur Türkleri’ne” hitap eder ve okuyanı, bir muhteşem âhenkle nerelere götürür, nerelerde gezdirir:
“Orda: Kansu’daki o yalçın yarda
Bir aylak atmaca döner bunalır,
Yorulup diplere doğru ağar da
İnsan kokusuna konar bunalır.
...Bir dilsiz gece tek tanığı günün;
Bakır yüreklerde paslanan kinin,
Kanlı gerçeğini örtünce Çin’in
Afyonlu düşüne ine bunalır.”
...Gerçek bu, sanmayın bir Çin masalı,
Beyaz güvercinler ürkek, tasalı,
Atmaca ağzında bir defne dalı
Kırılmış yerinden kanar bunalır.”
Nida Tüfekçi’ye ithâf ettiği, onyedi kıt’alık “Bağlama” başlıklı şiirinde, Türk’ün özüne inerek gönül telimizi titretir ve her mısrâsında tâzelenme imkânına kavuşuruz. Bu uzun şiirinden, ancak birkaç kıt’a sunmakla iktıfâ edeceğim:
“Her sevgi bir düğüm atmış koluna;
Dokundukça inler, yarası vardır.
Irak gönüllerin uçurumuna
Ezgiden bir köprü kurası vardır.
Aslı saçlarını yönüne sermiş,
Altı tel koparıp göğsüne germiş
Kerem yarasından bir kabuk vermiş;
Sızlaya sızlaya vurası vardır.
...Şahin yuvasında baykuş tünerken,
Antep sınırlardan gazi dönerken,
Tokat bir yabancı yüze inerken
On beşliler ile kurası vardır.
Gence’de topraksız lâle örneği,
Tebriz’de bayraksız kale örneği,
Kerkük’te ceylansız bala örneği
Öksüz tarı, tutsak curası vardır.
Nice ki ölüm var er geç kaderde
Bir içli ağıtta susar son perde.
Karacaoğlanın yattığı yerde
Sonsuza dek nöbet durası vardır.”