Bütün dünya gibi, biz de, Türkiye olarak, birkaç aydır, bir musibetle karşıkarşıyayız.
Bu müsibeti yenmek ve ondan kurtulmak için, sağlık teşkilâtımızın değerli mensuplarının büyük gayretlerine şâhit olmakta ve onlarla iftihar etmekteyiz. Kendilerine müteşekkiriz.
Alınan tedbirler, zaman zaman ihlâl edilse de, iyiye gitme ümidimizi hiçbir zaman elden bırakmıyoruz. Fakat..
Bizde, hemen hemen her sahada uygulanan, ırsî midir bilemem, bir huy vardır: Bir şeyi tâmir ederken, bir diğerini veya diğerlerini tahrip ederiz.
Kimse alınmasın... Bir kuruluşumuz bir iş yapar, kendi işini bitirir fakat bir sürü şeyi perişan eder gider. Bir yol yapımı olur, yolu yapanlar da, başkasına verdiği zararı değil, sâdece kendi yaptığının meşrû olduğunu düşünür, kalanını umursamaz.
Bir târihî eser tâmir edilir; künyesine, tarihten gelen ve konuşulan Türkçe yerine, ya F(ı)ransızcası veya uydurmacası yazılır.
Velhâsıl, bu meşhûr ve bilhassa çocuklarımızın ve gençlerimizin ömürleri boyunca unutamayacakları “koronavirüs” felâketini tedâvi edelim derken, başka sahaları ve bilhassa ‘p(i)sikolojik’ sarsıntıları tedavide gayretli görünmüyoruz.
Elbette ki, “evde kal” düşüncesi ve ilâve tedbirler yegâne yoldur. Hatta, bunların daha da sıkı olması kanaatini taşıyanlardan biriyim. Ancak...
Şu 65 yaş üstü ile, 20 yaş altına hiç mi bir çâre yoktur...
Meselâ; ben, 78 yaşında biri olarak, sabahtan akşama ve akşamdan sabaha kadar kitap okuyup, bilgisayar başında yazı mı yazmalıyım? Buna, hangi insan bünyesi ve zihni tahammül edebilir?!..
Meselâ; benim, 20 yaşına girmiş fakat henüz doldurmamış, her genç gibi s(ı)por âşığı olan en küçük torunum ve onun gibiler, bir evin içinde dönüp durunca ne hâle gelirler?
Dün, bir haber dinledim. İçim ‘cız etti’ değil, patladı. Arkadaş, şu sıkıntılı zamanda bir insan çöplükten öteberi topluyor ise ve buna sokağa çıktı diye de cezâ kesiliyorsa, sözün bittiği yerdeyim.
Bu insan, çöp kutularını karıştırmak zorunda niçin bırakılır?
Valilerin ve kaymakamların idâresinde, her şehir veya ilçe, kendi coğrafî yapısı ve nüfus şartlarına göre, usûlünce ve kanunlara uygun olarak, bu yaş g(u)ruplarındaki insanlara bir nefes aldırmak imkânı niçin araştırılmaz?
Yapılan uygulamaların gevşetilmesi gibi bir düşünceye de asla sâhip değilim. Aksine, bir uygulama yapılıyorsa, kesintili değil, daha da disiplinli ve devamlı olmalıdır.
Geçen zaman zarfında, iftihar ettiğimiz ve gurur duyduğumuz “Bilim Kurulu”nun böyle bir teklifi mevcut mudur, elbette bilebilmemiz mümkün değildir. Ancak; geçirilen bu sıkıntılı günlerin, müşterek şuûrla aşılması böyle mi olmalıdır?
Mevzûya girmişken iki hususu daha söylemek durumundayım. Birincisi; bu vahim şartlar altında, birbuçuk aya yakın zamandır -elbette ki, kendimizin ve milletimizin sağlığı için- bunca sıkıntıya katlanırken, bir de, siyâsîlerin bizi gerginleştiren tavırları, toplum p(i)sikolojisini altüst etmektedir.
Vatandaş olarak, herkesin farklı meşgalesi vardır. Ancak, ekserisi televizyona bakmakta, onunla oyalanmakta ve vakit geçirmektedir. Siyâsetçiler, orada, gerginleştiren, zihinleri bulandıran ve ümitsizlik veren sözler söylerse, bu durum, inanınız ki, koronavirüsü daha mâsûm hâle sokar.
Bilmeliyiz ve bilmelisiniz ki, yapılanları “yapmak mecbûriyetindesiniz” ve asıl, yapmadıklarınızdan mes’ulsünüz. Paylaşamadığınız nedir? Kimse, kimsenin hizmetini hor görmek hakkına da sahip değildir.
İkinci ise şudur: Düşünüyorum da, farâza, olması gereken bir husus olarak, dense ki, “Şu yaş g(u)ruplarını münâvebeli olarak yâni 20 yaş altına şu gün şu saatlerde ve 65 yaş üstüne de şu gün şu saatler arasında sokağa çıkma serbestisini tanıyoruz. Çıkabilirler.” Niçin mümkün olmasın!..
Tabiî ki, burada, karşımıza bir soru çıkıyor: Peki; bu kişilerin hangisinin maskesi vardır, söyleyebilir misiniz?
Ve niçin, buna hazırlıklı değiliz? Şahsen ben, bundan niçin mahrûmum, bilmek isterim...
Bütün bu yapılanlar, siyâsetçilerin böbürleneceği şeyler değil, vazifeleridir. Bilinmelidir ki, bunun takdiri, bize yâni vatandaşa aittir.
Şu anda, ayrımsız olarak, bütün vatandaşlarımızın en az bir hafta yetecek kadar maskesi olması gerekmez miydi?
Bilhassa gençlerde ve çocuklara vuku bulabilecek ‘bu p(i)sikolojik tahribatın’ nasıl telâfi edilebileceğini söyleyebilir misiniz?