Başlıkta, iki ‘millî’ sıfatını da kulanmamın sebebi, eğitimin mutlaka ‘millî’ sıfatına lâyık olması ve ‘birliğin de, onsuz, aslâ ol(a)mayacağını beyan içindir. Yâni; en evvel ve başlangıçta, ‘millî birliği’ sağlayıcı ‘devlet kuruluşu’nun Millî Eğitim Bakanlığı olması gerektiğini işâret etmem gerekir. “Millî Devlet şuûru”nu, bu bakanlık tesis eder.
Millî eğitim; ‘Devlet’i p(i)lânlama, insan istihdamını ayârlama merkezi’dir; ve, tek tek/fert fert, her kişinin, ‘kaabiliyet, zevk, istidat, zekâ, aklı kullanma becerisi ve isteği/arzusu’ istikametinde, Devlet’in kendisine yol açması/yol aralaması, onu, mümkün olan şartları temin ederek âdil bir şekilde , fırsat eşitliğini sağlayarak hayata hazırlamasıyla ‘vazifeli’dir.
Vazifelidir. Çünkü; bunu becerememek demek, kişiye, memleketin ve milletin her şahsına karşı yapılması gerekenin yapılmaması demek olur ki, bu da, ihânete bedeldir.
Kim, insanını/vatandaşını/milletini, kaabiliyeti, zekâsı ve arzusu istikametinde bir meslekte yetiştiremiyorsa, orada, devlet adına selâhiyetlilerin ve mes’ullerin ihmâli sözkonusu olur ve bu, en azından ağır bir vicdânı yüktür.
Harbe giden bir insan, milleti, vatanı ve mukaddesatı için kendini fedâ ediyorsa-ki, ediyor- Devlet, bu fedâkârlıkların karşılığında, insanına temin etmesi gereken işlerde nasıl ihmâlkâr davranabilir?
Bu sebepledir ki, hele de günümüzün ileri teknoloji şartlarında, bu “p(i)lânlama”yı yapamayan ve yapamadığından dolayı da, kâh bunda başarısız olduk, deyip, milleti uyutan; kâh, bütün îkazlara rağmen yanlıştan dönmeyen zihniyetler, câhil nesiller yetiştirmenin vebâlini ebediyyen taşıyacaklardır.
Millî eğitim, ‘kalp gibi’dir. O, durunca; her şey durur. Çünkü; Devlet’in bütün unsurları, sâdece onunla irtibatlı değil, doğrudan doğruya ona bağlıdır ve onda birleşmektedirler.
Bu bakımdan:
Millî Eğitim: İnsan’dır.
Millî Eğitim: Millî lisân’dır.
Millî Eğitim: Millî kültür’dür.
Millî Eğitim: Millî ordu’dur.
Millî Eğitim: Millî iktisat’tır.
Millî Eğitim: Millî ziraat’tir.
Millî Eğitim: Millî sanayi’dir.
Millî Eğitim: Cihânşümûl adâlet’tir.
Millî Eğitim: Millî s(ı)por’dur.
Millî Eğitim: Millî san’at’tır.
Millî Eğitim: Millî mîmârî’dir.
Millî Eğitim: Güzel ahlâk’tır.
Millî Eğitim: Sağlık’tır.
Millî Eğitim: Teknoloji’dir.
Millî Eğitim: Güzel san’att’ır.
Millî Eğitim: Aklı kullanma hüneri’dir.
Millî Eğitim: İstikbâl’dir.
Aklınıza geleni sıraya dâhil ediniz ve Millî Eğitim, budur deyiniz!..
Dünya PISA değerlendirmelerine göre zâten çok gerilerde bulunduğumuz ortaöğretim, 2020 LGS sonuçlarına göre daha da gerilere düşmüştür.
Merkezi, İngiltere’de (Londra’da) bulunan yükseköğretim derecelendirme teşkilâtı olan QS, Dünyanın En İyi Üniversiteleri Sıralaması’nı tespit ederek, dünyadaki yirmibin üniversitenin bulundukları seviyeleri açıkladı.
İlk bin’e girebilen dokuz üniversitemiz var. Bunlardan Koç Üniversitesi 465’inci sırada, ilk 500’e girebilen tek üniversitemiz oldu. Diğerleri ise, sırayla şöyledir: Sabancı (521-530), Bilkent (551-560), Orta Doğu (601-650), Boğaziçi (651-700), İstanbul Teknik (751-800), Ankara (801-1000), Hacettepe (801-1000), İstanbul (801-1000).
Üniversitelerimiz, hemen hemen hiçbir dönemde huzurlu eğitim-öğretim yap(a)mamıştır. Bu huzursuzluğun, ne yazık ki, geçmişten günümüze baktığımızda, artarak devam ettiği hâlâ müşâhede etmekteyiz.
Üniversitelerimizin en büyük sıkıntısı, “siyâset’ten de öte, partizanlığa bulaşması/bulaştırılmasıdır. Bunda; üniversite mensuplarının hataları olduğu kadar, siyâsîlerin de büyük payları vardır. Üniversite mensubunun siyâsete karışması, ‘liyakati’ de geniş çapta etkilemektedir.
Rektörler, ister seçimle gelsin, ister tâyinle, bir ilim adamı, ‘siyâsetçi’nin gözünün içine baktığı sürece orada ilim yeşermez. Çünkü; ilmin üstünde hiçbir mevki yoktur, olmamalıdır.
Hâliyle; ‘akademik eleman yetiştirme’yi, bu siyâsî emel üzerine inşâ etme gayreti, kendiliğinden, ilmî sahadaki gerilemeleri ve buna bağlı olarak da öğrenci yetiştirmedeki başarısızlığı getirmektedir.
Son söz ve hulâsa olarak şunu söyleyeyim ki; üniversitelilerin siyasete veya siyâsetin üniversitelere karışması kadar, dîni siyâsete âlet etmek hâriç, tehlikeli hiçbir şey yoktur.