Türk şiirinin en büyük manzûm destan şâiri Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’nun bütün şiirlerindeki ana tema, Türk millî şuûru ve bununla kaynaşmış olan İslâmî değerlerimizdir.
Şâir; Türk târihine bir bütün olarak bakar ve mısrâlarında, şahlandıran bir mânâ derinliği, Türk’ün yiğitlik, cesâret ve bilgeliğini terennüm eden âhenk ve belâgat mevcuttur.
Gençosmanoğlu, aynı zamanda bir Türkçe âşığıdır. Seçtiği kelimelerde, halk edebiyatımızın ustalarındaki anlaşılır, berrak, sâde ve kucaklayıcı Türkçe’nin örneklerini sergiler.
Yazdığı; “Bozkurtların Ruhu, Gençosman Destanı, Kürşad İhtilâli Destanı, Malazgirt Destanı, Bozkurtların Destanı, Kopuzdan Ezgiler, Salur Kazan Destanı, Boğaç Han Destanı, Destanlarda Uyanmak, Destanlar Burcu ve Alperenler Destanı” adlı eserlerinde, Türk kültürünün, Türk töresinin, Türk yaşayışının, savaşta ve barıştaki ibretlik numûnelerini dile getirir.
“Malazgirt Destanı” adlı şiiri, bu kitaplarındaki şiirlerinden sâdece biridir.
Bu şiir için; Türk tarihindeki mühim halkalardan birinin açıklamasıdır, diyebilirim. Buna hüküm verebilmek için, elbette ki, 1071’den önceki engin ve muhteşem Türk tarihine de bakmak lâzımdır.
Türk târihindeki geçmiş zaman derinliği, Türk coğrafyalarındaki genişlik ve Türk kültüründeki estetik ihtişam, safha safha, buna misâl teşkil eder.
Bilinmektedir ki; Türkler, Hazar Denizi ve Karadeniz’in kuzeyinden Avrupa ortalarına yürüyüşlerinden sonra, Malazgirt Zaferi’yle de, Hazar’ın güneyinden, ikinci büyük yürüyüş hamlesini, Anadolu’nun güneydoğusundan yapmış ve Anadolu’da, ‘kalıcı/yerleşik/hâkim’ bir güç olarak bugüne kadar hayatını sürdürmüştür.
Bu durum; çok yönlü olarak dünya jeopolitiğini ve sosyo-kültürel hayatını etkilemesiyle, 228 yıl sonra Osmanlı Devleti’nin kurulması ve akabinde de 382 yıl sonra, Fâtih Sultan Mehmet tarafından İstanbul’un Fethi’yle yeni bir hamleyi ve çağ açan yeni bir zaferi dâvet etmiştir.
İster istemez, eski dünya, bu ‘Türk hareketliliği’yle sarsılmış ve yeni siyâsî-sosyal-kültürel ve ilmî faaliyetlere açılmıştır. ‘Türk hareketliliği’, sâdece askerî üstünlükten değil, bu askerî üstünlüğü sağlayan dönemin kültürel ve ilmî değerlerinden de gelmektedir.
Malazgirt Zaferi’ne bu târihî açıdan bakarsak, Malazgirt Marşı’nın mânâsını daha iyi kavramış oluruz:
“Aylardan Ağustos, günlerden Cuma
Gün doğmadan evvel iklîm-i Rum’a
Bozkurtlar ordusu geçti hücuma
Yeni bir şevk ile gürledi gökler
Ya Allah...Bismillah...Allahüekber!”
Ağustos ayı, birçok zafer kazandığımız aydır. Meselâ; Birinci Kosova 1389, Otlukbeli 1473 ve Estergon Kalesi 1543, bunlardan bâzılarıdır. Cuma; İslâmî bakımdan mübârek günlerimizdendir. “İklim-i Rum’a” yâni Anadolu’ya “gün doğmadan, Bozkurtlar ordusu” yâni Türk ordusu “hücuma geç”miştir.
Böylece; “Yeni bir şevk ile gökler gürle”miş ve “Ya Allah... Bismillah...Allahüekber” nidâları, yeri göğü inletmiş, tezyîn etmiştir.
Şiir; aynı tarzda, beş bölümden meydana getirilmiştir. Her bölüm sonunda tekrarlanan “Ya Allah...Bismillah...Allahüekber” mısrâsı, Şâirin vazgeçilmezi, temel istikametinin hareket merkezidir. Hattâ; “Bu seste birleşir bütün yürekler” mısrâsı, bu inanmışlığın ve teslimiyetin çok önemli bir başka işâretidir.
“Önde yalın kılıç Türkmen Başbuğu” ve “ardında” ise, “Oğuz’un ellibin tuğu” bulunmaktadır. Bu ise; “Altay’dan kopan bir çığı andırır”.
Bu mısrâlar, Necip Fâzıl’ın, Büyük Doğu Marşı”ndaki:
“Yürü altın nesli, o tunç Oğuz’un...
Nûr yolu izinden git Kılavuz’un”
Mısrâlarını hatırlatmaktadır.
“Türkmen Başbuğu” yâni Alparslan, ordusunun önünde, “Peygamberin övdüğü Türkler”in başında, “Ya Allah... Bismillah...Allahüekber” diyerek, “insanlığa Hakk’ın müjdesi”ni ilândadır.
Şiir; baştan sona, dînî-millî bir ruhla ve heyecanla doludur. Hedef; Anadolu’dur.
“Yiğitler”, “bayrak solmaya” diye “kan döker”; böylece; “Anadolu” da, “vatan olmaya...başlar”.
Şâir; büyük bir hedefi/ülküyü işâret eder ve gelecek nesillere:
“Kızılelma’ya hey...Kızılelma’ya!!!”
Diye seslenerek, yol gösterir.
Kızılelma ülküsü, Türk Milleti’nin birlik ülküsüdür.
Kızılelma ülküsü, Türk Milleti’nin cihânşümûl olma, cihân hâkimiyeti ülküsüdür.