Gün geçmiyor ki sabah uyandığımızda güne güzel bir haber ile uyanalım. Yine bir can gitti. Ve bu sefer yine akıl almaz bir vahşet sergilendi. Olay, bir film sahnesini aratmadı ve canilik söz konusu oldu. Bu olay keşke bir film sahnesi olsaydı.
Geceleri gözümüze uyku girmiyor; gündüzlerimiz ise acı içerisinde geçiyor. Gencecik bir cana daha kıyıldı. Bir evlat kolay dünyaya gelmiyor ve kolay yetişmiyor. Canı veren nasıl Allah ise, canı alacak olan da Allah olmalıdır. Oysa nasıl bir toplum ve insan olduk ki artık her geçen gün bir kadın cinayeti duyarak güne başlıyoruz.
İstanbul’un göbeğinde gencecik bir kızın başı kesildi. Kimse müdahale edemedi; başı kesilen kız henüz 19 yaşında idi. Katil, kestiği başı kızın annesinin önüne attı; bu tamamen bir vahşet. Hem manevi hem maddi olarak anlatılamaz büyük bir başıboşluk içinde yaşıyoruz.
“Ateş düştüğü yeri yakıyor.” Her zamanki gibi “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın.” mantığı ile bu gibi cinayetleri ertesi sabah unutuyoruz. Bizler bu cinayetleri unuttukça, cezalar daha caydırıcı hale gelmiyor ve toplumu etkileyen, insanların bilinçaltına kasıtlı veya bilinçsizce yerleştirilen kötü, çirkin ve yanlış örnek olacak davranışlar önüne geçilemiyor. Bilinci tam olarak oturmamış gençlere örnek teşkil etmesinin önlenmesi gerektiğini düşünüyorum.
Gerek reklam, gerek bazı film, şarkı veya bir ürünün piyasada ön plana çıkması ve satış yapması adına birçok absürt sahne ve görsele maruz kalarak büyüyen, büyütülen bir gençlik oldu. Dini değerlerimizi, manevi değerlerimizi, gelenek ve göreneklerimizi bizden sonra gelecek nesillere doğru aktaramadığımız için bozulan bir nesille yüz yüzeyiz veya kasıtlı olarak yüz yüze getirildik.
Yeni nesil, yeni kuşak ve klasik "Z kuşağı" söylem ve yanılmalarını bir kenara atmalıyız. “Bakarsan bağ bakmazsan dağ olur” atasözümüzün yeni nesillere uygun olduğunu söyleyebiliriz. Biz her daim bakacağız, koruyacağız, ilgileneceğiz, anlatacağız ve onlara örnek olacağız.
Bu zamanda çocuk yetiştirmek gerçekten çok zor. Özellikle İstanbul gibi çok büyük ve kalabalık bir şehirde çocuk büyütmek, olduğundan çok daha zor. Çocukları belli bir yaşa kadar elinin altında tutabiliyorken, belli bir yaştan sonra elinde tutmak gerçekten çok zor. Anne babanın İstanbul’un ekonomik pahalılığından dolayı sabahtan akşama kadar çalışıyor olması, bazen unutulmuş ve kendi başına kalmış çocukların varlığına yol açıyor.
Anne babanın ayrılmış olmaları, İstanbul’un sürekli göç alıyor olması ve bu şartların varlığı, İstanbul’da çocuk yetiştirmeyi dezavantajlı hale getiriyor. Bazı durumlarda ise anne baba ne kadar koruyucu ve çocuğunu sahipleniyor olsa da dış çevrenin ve arkadaşlarının çocuğa vereceği zararların önüne geçmek yeterli gelmiyor.
Devletin sivil polislerle okullarda, okul önlerinde, kafelerde, parklarda ve ormanlarda uyuşturucu satışı, temini ve madde bağımlılığıyla ilgili gerekli önlemleri alması ve işlenen suçlarda gerekli cezaları vermesi gerekmektedir. Denetimlerin sıklaştırılması, yasakların caydırıcı olması gerekmektedir.
19 yaşında bir genç kız hayattan koparıldı ve vahşice katledildi. Bu ve bunun gibi uykularımızı kaçıran tüm suçlar derinlemesine araştırılmalı ve bu suçun işlenmesine neden olan etkenler A’dan Z’ye iyi incelenerek, suça sebep olan kişilere caydırıcı cezalar verilmesi önem arz etmektedir. Bu, diğer suç işleyecek kişilere örnek teşkil etmesi açısından da önemlidir.
Burada en önemli konulardan biri, bu kadar canımızı yakan, yetişkinlerin dahi psikolojisini olumsuz etkileyen bu tarz acı olaylardan bir grup provokatörün kendilerine malzeme çıkarmasına fırsat verilmemesidir. Artık öyle bir hale geldik ki, bu kadın cinayetlerinin altında sadece bir psikopatlık yatmıyor. Dünya genelinde etki yapmaya çalışan dinler ve kimseye yararı olmayan ayinler ortaya atılmaya başladı. Böyle olunca tehlike küçük çaplı kalmamakla birlikte, tehlikenin evrensel boyutta olduğu görülmektedir.
ALLAH’A EMANET OLUN
SEVDİKLERİNİZE İYİ BAKIN