2014 yılında, Bakanlık'ın verdiği bilgiye göre cezaevleri kapasitesi 30 bin daha artacakmış. Yıl sonunda 200 bini aşmış cezaevleri kapasitemiz olacak. Halihazırda 150 bin mahkum var. Demek ki devlet yıl sonuna kadar 200 bin mahkum hedefliyor. Evet yanlış okumadınız, devlet 200 bin mahkum hedefliyor.
Milenyum çağı, uzay çağı, iletişim, bilişim ve teknoloji çağı...
Ne çağında olduğumuzun önemi yok. Gelişmiş dünya toplumlarında çağların önemi tabii ki var. Bizim devlet büyüklerimizde bu zihniyet yok. Çünkü halâ daha suçun ve suçlunun cezalarla caydırıcı olacağını, hapsetmekle insanların ıslah olacağını, toplumun da bu ilkel, ortaçağ kurallarıyla korunacağı fikrine sahipler.
Bizleri yönetenlerin gerçekten bu şekilde düşünmeleri doğru bir yöntem olsa insanlar bir şekilde bilinçli veya bilinçsiz şekilde cezaevlerine düşmezlerdi. İşin özünün suç ve ceza, karşılığında da bu cezanın çektirilmesi yani infazı çare olmaktan yukarıda saydığımız çağları sıraladığımızda hiç mi hiç mümkün görünmüyor. Bulunduğumuz çağa ters düştüğü gayet açıktır.
Nitekim tıbben, ahlâken, sosyolojik ve psikolojik açıdan yapılan değerlendirmelerde; cezaların arttırılması, yeni cezaevlerinin yapılması, kapasitelerinin arttırılması vs gibi göz korkutucu, sindirici politikaların artık bu devirde kârdan çok zarar getirdiği apaçık bellidir. Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporlar, yazarların ve çizerlerin yazdığı makaleler, bu değindiğim soruna çok net ve kesin bir şekilde delil teşkil etmektedir.
Şöyle ki; bir ülkede cezaevleri ve cezaevi müdavimlerinin artması, beraberinde yuvaların yıkılmasını, ekonomik çöküntüleri, parçalanmış aileleri, sorunlu ve psikolojik sıkıntılı büyüyen çocukların da artması demektir.
Sorun bellidir, çaresi de bellidir.
Yeni cezaevleri yapmak, var olan cezaevlerinin kapasitesini arttırmak, değil 200 bin, 500 bin kapasiteli cezaevleri yapılsa çare bu değildir.
Çare; AF'tır!!!
Affetmek büyüklüktür, olgunluktur... Devleti yönetenlere de bu olgunluk ve erdemlilik yakışır.