Suç işleme, hata yapma veya dinî manasıyla günah işleme...
Suç, ilk insanla var olan, fıtraten gelen bir özellik. Bilinen ilk cinayet, Hz. Adem'in iki oğlu Habil ve Kabil olayı. Demek ki, insan var olduğu sürece suç da var olmaya devam edecek. Bu örneği vermekle amacım kesinlikle suçu ve suç işleyeni meşru görmek değildir.
Asıl görmemiz gereken bundan sonrasıdır.
Suç işlemeyi ortadan tamamen kaldırmanız mümkün değildir. Ancak, suç işlemeyi en az seviyeye indirmek mümkündür. Suç işlemeye müsait ve teşvik edici o kadar çok ortam var ki, sadece bunları ortadan kaldırmak bile inanın var olan suçlu sayısını yok denecek kadar aza indirecektir. Dikkat edilirse suçun en çok işlendiği ülkelerde, işsizlik, ekonomik sıkıntılar, çarpık eğitim sistemi, kültürel ve inançsal değerlerin zayıflaması vs. gibi hususlar görülmektedir.
Şu veya bu şekilde suç işlemiş insanların bu raddeden sonra hayvan gibi değil insan gibi görülerek ıslahı yönünde bir takım önlemler ve eğitimlerle kişiyi yeniden topluma kazandırmalıdır.
Suç işlemiş bir şahıs toplumdan dışlanmaması gerekir.
Devleti yönetenler, Devletin var olma sebebi olan insanların cezaevinde dahi olsa can güvenliğinden, eğitiminden, sağlığından, en makul insani haklarından sorumludur. Bu sorumluluk bilinci içinde insanlar gözetilmeli bu milletin bireyleri olarak görülmelidir.
Devletin varlığını ve güvenini yitiren ve bir türlü göremeyen insanlar çeşitli psikolojik rahatsızlıklar ve bunalımlara düşebilmektedir. Bununla birlikte, menfi duyguların birikimiyle Hürriyetlerine kavuştuklarında daha tehlikeli hale gelebilmektedirler.
Patlamaya hazır hale gelmelerini istemiyoruz
Cezasını tamamlamış birey dışarı çıktığında patlamaya hazır bomba gibi oluyor. Çünkü iş bulamıyor, çalışamıyor, hayatına yön veremiyor. Hayata 1-0 yenik başlayan kişi bu olumsuzluklar karşısında üretken olamıyor, uyum sağlayamıyor, yurt yuva kuramıyor. Ondan sonra da gazetelerin üçüncü sayfasındaki haberlerin aktif oyuncusu oluyor.
Konuya dinî açıdan bakalım... İslam'da zindan, hapishane, cezaevi, günümüz adıyla infaz kurumu diye bir kavram yok. İslam'ın ilk dönemlerinden itibaren bırakın adli suç işleyenin hapsedilmesini, ele geçirilen esirler bile hapsedilmemiştir. Bu konuya meraklı olanlar araştırabilirler. Gerek esirler, gerekse suç işleyen insanlar dinin emirlerine göre cezalandırılmışlardır. Yani tövbe ve af kavramları işlemiştir, işletilmiştir. Öyle bir takım kesimlerin abarttığı kısas vs değil. Kısas bilerek işlenen cinayet gibi suçlarda olmuştur. Bunu ayırmak lazım. Kısacası dinimiz, af ve tövbe kurumunu devreye sokarak hem suç işleyeni ıslah etme yoluna gitmiş hem de suç işlemeyi alışkanlık haline getirmenin önüne set oluşturmuştur.
Sözün özü; hapsetmek ve insanı işlediği bir suçtan dolayı esaret altına almak, topluma bir yarar getirmediği gibi tam aksine kötü sonuçlar doğuracağı kesindir. Bu nedenle alternatif ceza yöntemleri geliştirmek ve dinin emrettiği şekilde suç ve suçlunun cezasını çektirmek yani af ve tövbe kavramlarını uygulamak en etkili yöntem olacaktır, güçlü ve sağlam bir toplum olmamız adına...