Kişi ve cemiyet olarak; okumayı, " birinci vazîfe ve birinci ihtiyaç" kabûl edip, bilgi/ilim teminini / kazanımını ilk maksat ve bunun üretimini/artırımını/gelişimini de nihâî hedef olarak tespit edip gerekli yan unsurlarla takviye etmedikten sonra, yapılan faaliyetin, sâdece emek ve zaman israfından başka bir şey olmayacağını; bu vesîleyle, bu ciddî ve mühim işi yâni 'okumayı", tahsil hayatları süresince çocuklarımıza ve gençlerimize; sâir zamanlarda da , diğer insanlarımıza, bir kültür, zevk ve insanlık vecîbesi olarak sağlayamaz isek, ne maârifimizin ve ne de kültür câmiâmızının arzu edilen hukukî ve idârî mes'uliyetinden kurtulduğunu veya kurtulabileceğini düşünebiliriz.
Okumak; mâdemki, bize/insanlığa, Yüce Rabb'imizin bir emri -hattâ ilk emri- olarak vazîfe verilmiştir, buna , birinci derecede riâyetten niçin imtinâ etmekteyiz, anlamak mümkün değildir. Alak sûresinin birinci âyetinde, Allahü teâlâ: " (Her şeyi) yaratan Rabbinin adiyle oku." buyuruyor. Kaldı ki, Yüce ve Mukaddes Kitabımız Kur'ân-ı Kerîm'de " okumak" ile ilgili yüze yakın, kitap ile ilgili iki yüzün üzerinde, yazmak ve tefekkürle ilgili üç yüz civarında âyet bulunmaktadır. Bütün bunlara rağmen, bizim, Türk Milleti olarak, "okumamaktaki " ısrarımızı anlamakta zorluk çekiyorum.
Diğer taraftan neyi okuyacağımızı ve nasıl okuyacağımızı da bilmiyoruz. Birileri çıkıyor,"Ne okursanız okuyun!' diyor; birileri de," Okudun da ne oldu ki !" diye avaz avaz bağırıp, beyinleri kütleştirmek için zehir saçıyor. Bir insanın ömrü her şeyi okumaya yeter mi?
O hâlde, herkes, öncelikle kendi sahasını alâkadar eden eserler ile zevkine uygun gelenleri okumalı, onlardan yeni buluşlara yürüyebilmeli yâni bilgi/fikir üretebilmelidir. Bizim medeniyetimizin "okuma medeniyeti" olduğunu unutmamamız lâzımdır.
Bu mes'elede karşılaştığım bir başka saçmalık da şudur : Birileri de çıkıp, "Boş zamanlarımda okurum veya boş zamanlarınızı okuyarak değerlendirin!" veya " Ben, boş zamanlarımda hep kitap okurum!.. " gibi sözler söylenmektedirler. Böyle ciddî ve mühim bir "vazîfe ve ihtiyacın", âdeta "angarya " telâkkiî edilerek savsaklanması çok hazîndir. Kitap/dergi/gazete okumak, basit bir meşgale midir? Bu, nasıl bir idrâktir ve nasıl bir kaba anlayıştır?
Çocuklarımıza ve gençlerimize, onları bunaltmadan /sıkmadan/ korkutmadan/ ürkütmeden/ soğutmadan, okuma zevki kazandırılmalıdır. Okumanın, kişilerin ve milletlerin geleceğindeki ehemmiyeti, onlara, ilmî verilerle idrâk ettirilmeli, sevdirerek anlatılmalı, büyük millî hedefler gösterilmeli, târihten ve zamanımızdan örneklerle ümit ve heyecan aşılanmalıdır.
Ders yükü altında, dershânelerde, kurslarda, deneme imtihanlarında, ne olacağım endîşesi taşıyan , bunalan ve bunaltılan çocuklarımız ve gençlerimiz- maalesef- okumaktan soğumakt/soğutulmaktadır.
Bu sebeple; onlara rehber olabilecek sistem inşâ edilmelidir. Bu durum, tamamiyle, maârif sistemiz ile alâkalıdır ve sıksık değiştirilen- sözde iyileştirmeler- kitapların içindekileri değil, sathî ve sâdece dış cephe cilâsına dayanan yenilikleri ihtivâ ettiği için, 'esas', gözden kaybolup gitmektedir.
Bunda, bu gençlerin ve çocukların ne kusurları vardır ? Soruyorum: Bunca çocuğun ve gencin emeğine yazık ve günah değil mi?
Okumamızın maksadı ve hedefi bilinmelidir. "Şu fakülteyi kazanmak istiyorum!" düşüncesi, okumanın ana hedeflerinden olamaz. Zîrâ; gençlerimizin yüzde doksanı -üniversiteye giriş öncesi- üniversite tahsili boyunca ve üniversite tahsili sonrasında- maalesef, büyük şaşkınlık ve bocalama içersindedir. Ve maalesef, bu "süreler " içersinde, dershâne öğretmenlerinin, hususî kurs verenlerin ve bu işten az çok anlayanların kapılarını, döne döne aşındırmaktadırlar. Bu da, zaman içinde, onları, burukluğa, kızgınlığa ve gelecek korkusuna sevketmekte ve "Şu okulu bitirirsem, elime, bir daha gazete/kitap almayacağım, tek satır okumayacağım, okursam, şu şu şu yemin olsun!" gibi bezginliğe ve karamsarlığa düşüren hâllere sevketmektedir.
Buna çâre bulamayan maârif, yüklendiği mes'uliyetin altında boğulmaz mı? Bu dâvânın salâhiyetlileri, nasıl bir hukukî ve vicdânî rahatlık içersinde bulunabiliyorlar, düşünemiyorum.
( Niçin okumuyoruz veya niçin az okuyoruz?) sorularına çâre bulmak cihetinden, bugün ve bugüne kadar, herhangi bir üniversitemizden bir cevap duydunuz/okudunuz mu? Hiç veya az okumamızın-ürkütücü- sebepleri hakkında hangi akademik beyan bulunmaktadır?
Yüzde doksan dokuzu Müslüman olan bir ülkenin insanlarına, inandıkları, uğruna canlarını dahi fedâ ettikleri ve edecekleri mukaddes kitapları Kur'ân-ı Kerîm'de ilk emir " Oku" ile başladığı hâlde, dünya ölçüleri içersinde en gerilerde bulunuşundaki sebepleri tespit için bir teşebbüs mevcut mudur? Sosyologlarımız, ilâhiyatçılarımız, edebiyatçılarımız ve umûmî mânâda fikir adamlarımız bu hususlarda hangi fikir beyanında bulunmuşlardır?
"Kur'ân çok mübârek bir kitaptır ki, sana indirdik. Tâ ki âyetlerini düşünsünler, akılları selim olanlar da öğüt (ve ibret) alsınlar." ( Sâd, 29) âyetinden ve Şanlı Peygamberimizin: "Dünyayı isteyen ilme sarılsın, âhireti isteyen ilme sarılsın, ikisini birlikte isteyen ilme sarılsın" hadîs-i şerîfi, başkalarına mı söylendi acaba?
Büyük Sosyoloğumuz S. Ahmet Arvasî: "Okumak, bir bakıma, başka bir kişinin, zümrenin, neslin, başka bir kültür ve medeniyetin kaydedilmiş duygu, düşünce ve tecrübeleri ile karşı karşıya kalmak demektir. Biz okuyarak bunları anlarız." diyor.
(Bknz. Size Sesleniyorum-1, Model Yayınları, İstanbul 1989, sy.285)
Peki; Allahü teâlânın emri olan " Oku"yu, Peygamber Efendimizin " ilim" ile alâkalı sözlerini değerlendiremeyen bizler, "...başka bir kişinin, zümrenin, neslin, başka bir kültür ve medeniyetin kaydedilmiş duygu, düşünce ve tecrübelerin"den nasıl istifade edebileceğiz?
Şunu iyi bilmemiz gerekir ki; kişi veya milletlerin çöküşleri, çıkış veya yükselişleri, tamamiyle "okumak ve yazmak" fiillerinin icâbını yerine getirmekle mümkündür.
Ve yine, iyi bilinmelidir ki; 'okumak ve yazmak' dinamik iki fiildir. Ne sâdece 'duymak' onların yerini tutar, ne 'dinlemek' ve ne de 'görmek'!..