Bugün sizlere İslam'ın mübarek mirasından, Efendimiz Aleyhissalatü vesselam'ın Miraca çıktığı mukaddes yerden bahsetmek istiyorum. Bu yer, İslam'ın ilk kıblesi, kutsallığın başkenti ve semalara yükselişin ilk durağı olan Mescid-i Aksa'dır. Bu payidar şehir, Hz. İbrahim, Hz. Yakup, Hz. Davut ve Hz. Süleyman'ın ayak izlerini taşır. Bu şehir, aynı zamanda sevginin ve merhametin başkentidir. Her bir sokakta Mescid-i Aksa'nın izleri nakşedilmiştir.
Üşüyoruz yüreğimiz kor gibi yanarken, karanlıktayız her gün güneş doğarken, kulaklarımızda bir çocuğun feryadı çınlıyor. Bu feryat, benliğimize, bitap düşmüş insanlığımıza ve yetim kalmış yarınlara karşı bir hesap sorma çağrısıdır.
Dedesinin "Ruhumun Ruhu" dediği, ay parçasını andıran nur yüzlüyle hafızalara kazınan, sadece ebeveyninin ya da dedesinin değil, hüzün coğrafyasının hazin öyküsünden haberdar olan herkesin gönlünün şehrindeki bir yavru ceylan olan "Rim"i unutmak ne mümkün bundan sonraki hayatımızda... O şimdi ebediyet ülkesinde cennetin şehitlere mahsus en müstesna köşesinde...
Alfabe yetmeyen teselliler, katre katre hüzün mevsiminde, bir sessizliğin mezarı oluyor.
Ey İsrailoğulları, nefsiniz cehenneminizdir. Yok oluşunuz, bizim için bir müjdedir. Beşeri üstünlüğünüz ne kadar geçici olsa da, bir çocuğun cesedini hangi dil anlatabilir ki? Ayaklarımız yansa da, Kelamullah'ın inancımızı bilmez misiniz? Bizler, aynı dinin farklı renkteki çiçekleri olarak can olur, yol olur, İnşirah oluruz. Zulüm varsa, şüphesiz Hak da vardır.
Ümmetim olmadan cennete girmem diyen Peygamber Efendimiz'in sancağı altında, aynı davanın savunucuları olacağız. Dualarımız, sesimiz olacak. Unutmayın ki İslamiyet ve Kudüs bizimdir ve bizim kalacaktır. Bu bilinçle, inançla ve kararlılıkla hareket edelim ve geleceğe umutla bakalım.