Koskoca 60 yıl geçti. 60 yılda neler yaşandı; ne badireler atlattık. Ne sevinçler, ne hüzünler yaşadık. Ne acılara göğüs gerdik; her günümüz böyle olsun diye dua ettiğimiz çok günlerimizde oldu.
Bu arada dostluklar kurduk arkadaşlıklar ettik. Hiç gitmesini istemediğimiz insanlar olduğu gibi Beddualarımızı alanlarda oldu. Herkes gibi kararlarımızın doğru olduğuna inandık ve Kararlarımızın arkasında durduk. Geçen 60 yılın ardından kararlarımızı sorguladık.
Kimileri, canım dediğini üç adım sonra terk ederken biz yarı yolda terk edeceğimiz insanlara itibar etmedik. Onun içindir ki, dostluklarımızın en kısası 50 yıllık oldu.
Koskoca 60 yıl yarım asırdan 10 yıl daha fazladır. 60 yıl İnsan ömründe çok uzun bir zaman olduğu aşikârdır. Ama devletler tarihini düşündüğümüzde uzun bir zaman değildir.
Bizim kuşağın şansı mıdır ne, çok kısa zamanda çok fazla olaylara şahit olduk.
İhtilaller, muhtıralar, ihanetler, terörün anarşinin hâkim olduğu, at izinin it izine karıştığı, kavramların karşılık bulamadığı, iyilerle kötülerin birbirine karıştığı, siyasi ve ekonomik krizlerin yaşandığı öylesine bir ömür yaşadık ki, bu karmaşa içinde insanımızın kime inanacağını şaşırmasını normal karşılamak gerektiğine inanıyoruz.
Bu hadiselerin sebebini daha çok emperyalist faaliyetlerde aramalıyız.
Kimi zaman İçimize sinsice yerleştirilmiş aslında bizden olmayan, bizdenmiş gibi görünen ya da içimizden satın alınmış zayıf kişilikli insanlardır. Kimi para kimi makam ya da başka zaafları yüzünden gösterdikleri zafiyetleri yüzünden bir türlü doğru gaye ile doğru hedeflere kilitlenemedik. Çok basit konularda bile karmaşa yaşadık.
Emperyalist devletler içimize öylesine sindiler ki, satın alınan siyaset adamlarını daha tanıyamadan ikinci, üçüncü hatta daha fazlası içinden tercih yapmak zorunda bırakıldık. Bu arada basınımız ve görsel medyamız oyalayıcı program ve yönlendirmelerle doğru kararlar vermemizi engellediler. Doğru siyaset ve devlet adamlarına medyada yer verilmediğinden aklı selim tespitler yapamadık. Bütün bunlar yetmezmiş gibi kendi aramızda kısır çekişmelerle birbirimizi yedik durduk.
Şöyle bir oturup, "YAHU ADAM BİRŞEYLER SÖYLÜYOR ACABA NE DİYOR" diyenimiz olmadı. Hâlbuki biri geldi olmadı, öbürü geldi olmadı, bir diğeri tekrar geldi yine olmadı; “öyle ise nerede yanlış yaptık” diye düşünmemiz gerekmez mi idi.
Mesela şöyle başlayamaz mıyız?
Doğru birdir kuralını işletelim, eğer doğru bir ise ötekiler yanlıştır. Biz bu yanlışlar içinden müştereklerimiz kiminle fazla ise onunla ittifak yapmak zorundayız. Fikirde olamıyorsak, işte birlik kurmamız gerekir. Elbette ki sizinle aynı düşünmeyen insanlarla anlaşabilmenin yolu karşılıklı tavizlerdir; İş olsun diye muhalefet etmek bizi kaoslara götürmez mi?
Yapılan icraatlar için yanlış dediğimizde, doğrusu da budur dememiz gerekmez mi?