Fethiye Belediye Başkanı Sayın Behçet Saatci'yi 2014 yılında tanıma bahtiyarlığına eriştim. Diyarbakır Eğitim Enstitüsü 1972-1975 yılları arası mezunları, her yıl bir güzel şehrimizde toplanırlar. Bunlardan altıncısı da, bu târihte, Fethiye'de yapılmıştı.
Herbiri, Türkiye'mizin çeşitli yerlerinde öğretmenlik, okul müdürlüğü ve millî eğitim müdürlüğü yapmış, ikişer - üçer torun sahibi olmuş, en az yüz kişiyi bulan bu güzîde insanlar, hocaları olarak bizleri de her sene bir yere dâvet ederler ve topluca hasret gideririz.
Fethiye'de yapılan toplantının ikinci günü, arkadaşlara, çalışkanlığını ve fedâkârlığını duyduğum Fethiye Belediye Başkanı'nı, bir heyetle, ziyâret etmemizi ve O'nu daha yakından tanımamızı, takdirlerimizi bizzat kendisine yüzyüze ifade etmemizi teklif ettim. Bunun üzerine, arkadaşlar, kendilerinden, 'görüşme' talebinde bulundular. Aldıkları cevap, çok ilgi çekici ve çok nâzikti:
- Sizler misâfirimizsiniz! Bizim, gelip, size hoşgeldiniz dememiz lâzım!..
Ve kısa bir süre sonra Başkan Yardımcısı Yılmaz Cesur'la berâber geldiler. Kısa ve özlü bir konuşma yaparak, 'Fethiye'de', gönüllerimizi fethetti. Ben de, kendilerine, son çıkan kitabım "Çilenin Sultanı"nı takdîm ettim. Fethiye'deki dört günlük buluşmamızın son günü, herkesin adına birer hediye paketiyle karşılaştık. Şüphesiz ki, bunların en önemlisi, Fethiye'nin tanıtım vesîkaları yanında, Türk Dünyâsı'nın ilim ve fikir adamlarının katılımıyla gerçekleştirilen sempozyum tebliğlerini bir araya getirdikleri kitaplardı.
Hizmet adamı olmak kolay iş değildir. Kültür adamı olmak da apayrı bir mes'eledir. Bir 'numûne' şahsiyetle karşı karşıyayız!..
Bindiğim bütün dolmuşlarda - ki serbest kaldığım zamanlarda sık sık dolmuşa bindim- , Behçet Saatci'yi, kime ve hangi şoföre sorduysam: "Onun gibi adam yok; O, neredeyse, biz oradayız"; "Benim için onun partisi önemli değil!"; "Çok çalışkan adam! Hep yanında olacağız!" tarzında cevaplar aldım.
Demek ki; Başkan Saatci, sâdece bizim değil, bütün Fethiyeliler'in gönüllerini de fethetmiş!..
Ben; Behçet Bey'i, duyduğumdan ve gördüğümden îtibâren, hep rahmetli Recep Yazıcıoğlu'na benzetirim. 1987 yılında, Tokat Valisi iken, bizi, Millî Eğitim Sempozyumu'na dâvet etmişti. Yerinde duramıyordu. Üşenmek nedir bilmezdi. Kafası, hep hizmet için çalışır - işlerdi. Vatandaşın ayağına giderdi. Makam arabasından çok, ya yürür ya da belediye otobüsüne binerdi. Fikir üretir ve tatbik ederdi. Tevâzû sâhibiydi. Her şeyden önemlisi de dinlerdi. Evet, bunu, basit bir hâl sanmayınız; bir valinin, bir belediye başkanının veya bir makam sâhibinin "dinlemesi" haddinden fazla mühimdir. Rabb'im, O'na ve O'nun gibilere rahmet etsin!..Makam(lar)ı cennet olsun!..
Bunları niçin yazdım?
Bu çalışkan, bu şuûrlu, bu mes'uliyet sâhibi, vatansever insan, 23 Temmuz 2015 târihinde, Ermeni Asala Örgütü tarafından katledilen 38 şehit Türk Diplomat'ın hâtırası için, "Türk Diplomatları Anıtı" yaptırmıştır.
Bilhassa şehit yakınlarının da hazır bulunduğu açılışa, basından tâkip edebildiğim kadarıyla, oldukça kalabalık bir vatandaş da katıldı. Bence de, Türk Milleti'ne karşı işlenen bunca cinâyete sessiz kalan dünyâya verilebilecek en güzel ve en mânâlı cevaplardan biri, bu olsa gerekti.
Hocalı'da, Türk çocuklarını duvara çivileyip, bağırmaması için ağzına annesinin memesini tıkayan zihniyeti kınamayıp onlardan özür dileme veya onlara özre benzeyen cümlelerle boyun bükenler, yapılan bu faaliyet karşısında utanmalıdırlar. Peygamber Efendimiz'in buyurdukları gibi: "Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytân" ise, bu vahşetleri susarak alkışlayanlar, bu anıt önünde diz çökmelidirler.
Ellerinde kalemden başka bir şey bulunmayan ve tek suçları 'Türk olmak' olan bu mâsûm vatan evlâtları diplomatlarımız için yapılan bu anıt, Türkiye'nin bir ucundan Türk Dünyası'nın en ücrâ köşesine ve bütün dünyaya, acılı bir gönülden yükselen şanlı bir kükreyişten başka bir şey değildir.
Bunun içindir ki, Başkan Saatci: "Bu kardeşlerimizin ne günahı vardı diyerek haykırmak adına bir anıt yaptık." demektedir.
Belediyeler, böyle güzel, millî şuûru canlandıracak ve dik tutacak faaliyetler yapmalıdırlar.
Burhanettin Kocamaz Bey de, Tarsus Belediye Başkanı iken, jilet yapılmaya gönderilmek üzere olan "Nusret Mayın Gemisi"ni himâyesine alarak müze hâline getirmişti. Bu güzellik hâlen yaşamaktadır!..
Târih şuûru, bir milletin bekasıyla doğrudan alâkalıdır. Uydurma târih için bu milletin parasını harcamak, tıpkı Samsun'da olduğu gibi , "Amazon heykeli" ve Amazon Köyü" yaparak millî kültürümüzün bozulmasında gedik açmaktan gayrı bir işe yaramaz.
Kaldı ki; yine Samsun'da Bandırma Vapuru ve Atatürk'ün Selânik'teki evinin aynısının hizmete sunulması, herkesin tasvibini ve takdirini kazanan bir başka iki güzellik numûnesidir.
Türk'ü acımasızca ve hâince katledenler, Türk yurtlarını talan edip Türk adını dünyâdan silmek isteyenler, kendilerinin katledildiği yaygarasını yapadursunlar, kıymetli Behçet Saatci gibi 'başkanlar'ın ve onlara verilecek her türlü desteğin bu tür niyetleri ve tahribatları altüst edeceğine inanıyorum.
Sağolun Muhterem Başkanım!..Varolun!..Rabb'im, size ve yakın çalışma arkadaşlarınıza güç ve kuvvet versin!..