Bir çocuk, büzülmüş, köşe başında;
Henüz daha yedi-sekiz yaşında.
Üstü başı dağınık, göz çukurları mosmor;
Zaman, ona; o da, zamana ağlıyor.
Oturmuş tahtadan bir merdivene;
Yanında ne baba var, ne de anne!
***
Bir anne ağlıyor, mahzun, dolu dolu gözleri;
Gözleri tarıyor ezânsız Müslüman minâreleri.
Buruk ve ezik... Titriyor elleri...
Yine de adım atmıyor, asla, geri!
Yaşlar akıyor yanaklarından tane tane;
Bir anne ağlıyor, dünya mülkünden ona ne!
***
Bir nine ağlıyor bakıp bakıp zamana;
Ağlıyor, bağrı yana yana.
Bakıyor, onca sabiye-garibana.
Çektikleri sığmıyor koskocaman cihâna.
Sarılıyor âh’ına, direniyor zâlimine;
Hayıflanıyor kendi kendine!..
***
Bir baba, gömmüş içine acılarını, çâresiz;
Hiçbir yeri yok yarasız-beresiz.
Erkekler ağlamaz sözü, elbette yalandır.
Her şey göz önünde, her şey ayan beyandır!
Varmak istiyor sessiz sessiz, hedefine;
İnanmak istemiyor yine de gördüklerine!
***
Bura;
Doğu Türkistan’dır, Kerkük’tür, Myanmar’dır, Kudüs’tür...
Yaşamak, oralarda, insana niçin süstür?
Alınmazsa, şâyet târihten ibret;
Başımıza çöker elbette binbir mûsibet.
Düşmüşseniz hele de emperyalizmin eline,
Râzı gelmişsiniz demektir bunun bedeline!.
***
Bil ki;
Coni de bir, Çinli de bir, Moskof da bir, Batı da birdir;
Âciz insanlık, bir bataklıkta işte böyle debelenir’dir.
Gördükleriniz zifir, yeyip içtikleriniz zehirdir.
Kibir, dâima diri; ihânet, bâkirdir!
Sakın deme; “Şundan-bundan bana ne?”
Düşersin, sen de, gün gelir, esfel-i safiline!
M. HALİSTİN KUKUL
BİZİM KÜLLİYE DERGİSİ, SAYI: 99, MART-NİSAN- MAYIS 2024, SF. 102