21 Mart 1851-24 Eylül 1914 târihleri arasında yaşayan Gaspıralı İsmâil Bey, Türk fikir hayatının ‘uç beyleri’nin önde gelenlerinden biridir.
Sözünü edeceğim “GASPIRALI İSMAİL BEY” adlı kitap ise, Cafer Seydahmet Kırımer tarafından yazılan, Dr. Cezmi Bayram tarafından yayına hazırlanıp İstanbul Türk Ocağı Yayınları arasında çıkan, “ Dilde, Fikirde, İş’te Birlik” düşüncesinin mîmârı büyük dâvâ adamının altmışüç yıllık ömrü boyunca verdiği mücâdeleleri anlatmaktadır.
Muhakkaktır ki, târihin her dönemi, çapraşık, karmaşık ve çözümü zor hâdiselerle doludur. Bunda, elbette, kişilerin kendi kaabiliyetleri, mâcerâcı karakterleri, bilgi seviyeleri, mücâdele azimleri ve belki de -en doğrusu- yaşanan sosyal şartların kendilerine çizdiği istikamet önemli roller oynar.
Bu bakımdan; “Gaspıralı İsmâil Bey” adlı kitap, çok farklı ve kendine mahsus bir başka önem arzeder. Çünkü; doğduğu 1851 yılıyla vefât ettiği 1914 yılı arasında geçen zaman diliminde, ömür sürdüğü coğrafya(lar)da yaşayan milletlerin birbirleriyle olan münasebetlerindeki gerginlikler, acımasızlıklar, hak ihlâlleri, istilâlar, sürgünler ve katliamlar, muhakkaktır ki, bütün insanlara sirâyet etmiştir.
Dolayısiyle; fikir ve dâva adamlarının çektiği çileler ve meşakkatler de, onlar için ömür törpüsü olmaktadır.
Bu bakımdan; “ESERİ TAKDİM” yazısındaki bilgileri çok önemli görüyor ve ondan bir bölüm naklediyorum:
“Gaspıralı’nın belli bir mücâdele dönemi ve tecrübesinden sonra ifade ettiği “DİLDE, FİKİRDE, İŞTE BİRLİK” şiârı, hâlâ daha, birçok teşebbüste “serlevha” halinde kullanılmaktadır. Bunun sebebi, ortaya bir “slogan” atılması niyet ve gayretinin neticesi olarak ibarenin ifade edilmiş olmamasıdır. Bu şiâr, mücâdele ile geçen bir hayat tecrübesi neticesinde; Türklüğü bekleyen önemli bir tehlikenin ifadesi ve önlenmesi tedbirinin ve çaresinin belirtilmesi ihtiyacından doğmuştur. Çünkü, Gaspıralı şartların verdiği imkân ölçüsünde, öncelikle Kuzey Türklüğünü-Çarlık Rusya’sının hâkimiyeti altındaki Türklüğü- ayni zamanda bütün Türk Dünyasını, hattâ İslâm âlemini uyandırma, içinde bulunduğu fikrî, iktisadî gerilikten kurtarmaya çalışırken, Rus misyonerlerinin Türklüğü parçalama gayretlerinin de farkındadır. Matbaanın girmesi, gazetelerin neşredilmeye başlanması, belli zümre dışında, daha geniş halk kitlelerinin ilgilerinin çekilmesi zarureti, mahalli söz, masal ve hikâyelerin de yazıda kullanılmasını ve neticede mahalli ağızların yazı imlâsında yer bulmasını sağlamıştır. Bunun, Türk Dünyasında, İlminski gibi misyonerlerin gayreti, Çarlığın teşviki ile farklı dillerin-Türkçelerin- ortaya çıkmasına sebep olacağını görmüştü. İşte bunun için önce “Dilde Birlik” gerekliydi.
Gaspıralı, bu birliğin nasıl olacağını da, hem kendi yazılarında, özellikle Tercüman Gazetesi’nde kullandığı dille fiilen göstermişti. Bu, sadeleşmiş İstanbul Türkçe’siydi. Çünkü, Ziya Gökalp’in de ifadesiyle, diller “payitaht”larda gelişirdi. Türk Dünyası’nın da uzun senelerden beri yegâne payitahtı İstanbul’du. Gaspıralı, neşriyatıyla bunu gerçekleştirdiği gibi, bugün için onun bir vasiyeti telâkki edebileceğimiz, “ilkokulların son sınıflarında mecburî İstanbul Türkçesinin okunması teklifini yapmıştı. Tercüman’ın bütün Türk Dünyasında okunmasının ve etkili olmasının başta gelen sebebi budur.” (Bknz. Sf. 10)
Görüldüğü gibi, Gaspıralı İsmâil Bey, tam bir Türkçü/Turancı fikir ve aksiyon adamı olarak, Türk sosyolojisinin de, Türkçe’ye verdiği ehemmiyetle, sınırlarını çiziyor, yürünmesi gereken yolu işâret ediyordu.
Mesele; tıpkı, Ömer Seyfettin’in başlattığı “Yeni Lisan” hareketi gibi, Arapça ve Farsça terkiplerden kurtulma gayretiydi. Şüphesiz ki, bu lisanlardan veya başka dillerden de faydalanmak ve bununla dili zenginleştirmek başka; Türkçe gibi muhteşem bir lisanı, başka dillerin ablukaya/baskı veya hâkimiyeti altına alması başka bir şeydi ve bu, aslâ kabul edilemezdi.
Bu sebeple; o zor şartlarda, 22 Nisan 1883’te- ki, bu tarihte Gaspıralı İsmail Bey, henüz 32 yaşındaydı-Bahçesaray’da yayın hayatına başlattığı Tercüman Gazetesi’ni, ‘ilk Türkçe gazete’ olarak 1918 yılına kadar yayınlama başarısını göstermişti(r).
Bu zaman zarfında, bilhassa, Osmanlı İmparatorluğu’nda ve Çarlık Rusyası’nda cereyan eden hâdiseleri tahlil apayrı bir araştırma konusu olsa bile, bu hareketteki müessiriyetini de inkâr etmek mümkün değildir. Meseleye bu açıdan bakıldığı zaman, Gaspıralı İsmâil Bey’in hizmetteki başarı ölçüsünün değeri ancak anlaşılabilir.
240 sayfalık “GASPIRALI İSMÂİL BEY” adlı bu kitap; eserin yazarı Cafer Seydahmet Kırımer’le ilgili olarak “Yazar Hakkında” başlıklı yazıyla devam ediyor.
Üçüncü olarak ise, “İlk Söz” başlığıyla, Kırımlı Cafer Seydahmet imzalı, İstanbul, Maçka 1 Mart 1934 tarihli, eserin tanıtım yazısı yer alıyor.
Kırımlı Cafer Seydahmet, yazısına şu cümlelerle başlıyor:
“Türk milliyetçiliğinin tarihi yazılırken, Türk âleminin uyanmasında ve kendisini bulmasında en tarihî işi görmüş olan Gaspıralı İsmail Bey, en ziyâde takdir ve hürmetle anılacaktır.
“Bir milleti yeni ıslahata götürmek için ilk önce onun hayata bakış ve binnetice düşünüş ve hareket tarzını değiştirmenin elzem olduğunu” (Bknz. Güstav Löbon, Milletler tekamülünün psikolojik kanunları, Sf. 162) anlayan ve bu hususta en müsbet işi görmüş olan büyük Türk evlâdı, şüphesiz, İsmail Gaspıralı Bey’dir. O, bu hakikati kendisinin sâde üslûbu ile 1895’te (Tercüman’da) şöyle hulâsa etmişti:
“Milletin terakkisi ve istikbali için her şeyden evvel fikir lâzımdır. Fikir uyanmadan terakki etmek imkânsızdır. On beş yıl evvel kendi evinin dışını göremeyen fikirler bugün umumun hâlini ve umumî işleri düşünmekle meşguldür. En büyük terakkimiz de bu olsa gerektir.” (Bknz. Sf. 29)
Eser, şu ana başlıklardan meydana gelmektedir:
“Tercüme-i Hâli (Hayatı), Hususî Hayatı, Esas Fikirleri, Dil Birliği, Mefkûreciliği, Seciye Kuvveti, Taktik Kaabiliyeti, Kadirşinaslığı, İşleri, Dil Birliği ve Neticeleri, Türkiyede Sadelik Cereyanı, Bolşevikler Devrinde Dil Meselesi, İlk Mekteplerle Medreseleri Islahat Meselesi, Hindistan Seyahati ve İslâmcılığı, Mısır'da İslâm Kongresi Akdi Teşebbüsü, Türklüğün İsmail Bey’i Takdiri, Hastalıkları-Vasiyetleri ve Ölümü, İsmail Bey’in Yazılarından Bâzı Parçalar, İsmail Bey Hakkında Yazılanlardan Bâzıları, Vefâtından Sonra Hakkında Yazılanlar, Vefâtından Sonra Çekilen Telgraflar, Tercüman’ın Ellinci Yılını Tes’it (Tebrik/kutlama), Son Söz.”
Gaspıralı İsmail Bey, bir beytinde şöyle diyor:
“Doğmuşum ben Avcıköy’de bin sekiz yüz ellibirde
Mekânımdır Bahçesaray mezarım kim bilir nerde.”
Şâir-Yazar Yavuz Bülent Bâkiler, “Azerbaycan Yüreğimde Bir Şahdamardır” adlı kitabının “Memmed Aslan’ın Müthiş Sorusu” başlığını taşıyan makalesinde şöyle diyor:
“(…) Memmed Aslan, bu örneği verdikten sonra sorusuna geçti…Kırım Türklerinden Gaspıralı İsmail Bey, neden yıllarca: “Dilde birlik, fikirde birlik, işte birlik” diyerek çırpınıp durdu? Gaspıralı istiyordu ki, İstanbul’da çıkan bir gazete Azerbaycan’da da, Kırım’da da, Türkistan’da da, Turfan’da da, Uygur’da da okunup anlaşılabilsin…
Bu dil birliğinin , bu ortak kelime sayısının çokluğunun faydalarını anlatmak için saatlerce konuşabilirim.
(…) Kırım Türklerinden Gaspıralı İsmail Bey, bütün Türk dünyasının ortak kelimelerle konuşmasını istiyordu. Ruslar, Gaspıralı İsmail Bey’e çok kızdılar. Onun Bahçesaray’daki mezarını bile yok etmek istediler. Tutup, mezarının üzerine bir domuz ahırı yaptılar. Siz de Gaspıralı’nın kemiklerini sızlatıyorsunuz. Hatta onun kemiklerini, havanlarda dövüp toz hâline getirmek istiyorsunuz. Neden böyle yapıyorsunuz? Türk topluluklarının en az bin yıldan beri ortaklaşa kullandıkları güzelim kelimeleri Türkiye Cumhuriyeti olarak neden dilinizden ayıklamak istiyorsunuz?” (Bknz. Yavuz Bülent Bâkiler, Azerbaycan Yüreğimde Bir Şahdamarıdır, Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları, İstanbul 2009, Sf. 286)
“1990’da Kırım’a dönen Kırım Tatarları (Tatar Türkleri-M.H.K), Gaspıralı’nın tahmini mezar yerini belirleyerek, buraya bir anıt taş diktiyer” (Bknz. islamansiklopedisi.org.tr/gaspıralı-ismail-bey)
Başta, Dr. Cezmi Bayram Bey olmak üzere, İstanbul Türk Ocağı mensuplarını tebrik ediyorum.
Türk dilini, Türk millî kültürünü ve Türk târihini sahiplenmenin samimî bir numûnesini ortaya koydular.