İçinde yaşadığımız 'zamanda', en sık söylenen tâbirlerden biri de 'medenî dünyâ'dır. Öyle bir mefhûm ki, hemen hemen çoğumuz, bunun câzibesine kapılarak ne olduğunu dahi düşün(e)meden, bunu tekrarlayıp duruyoruz.
En azından, şahsen ben, yaşadığım çağda,'bu esrarlı tâbir'e şaşırıyor ve kendime soruyorum: Medenî dünyâ ne demektir? Bununla verilmek istenilen mesaj nedir? Bu dünyâ, hâlen içinde yaşadığımız dünyâ ise, 'sahiden' bu kelimeye verilen mânâ, 'medenî' sıfatı ile anılmalı mıdır? Acaba, bir 'yanlış' üzerinde miyim? Acaba; gördüklerimde / müşâhede ettiklerimde / tespitlerimde yanılgı içinde miyim? Şâyet bu dünyâ 'medenî' ise, ya medenî olmayan dünyâ nasıl olacaktır / olabilir / olmalıdır?
Bir tarafta, hattâ bir tarafta değil, bu dünyânın her köşe-bucağında, herkesin gözü önünde katliamlar yapılıyor, cinâyetler işleniyor, yalanlar ayyuka çıkıyor, gasplar yaşanıyor kimsenin kılı kıpırdamıyor; fakat, en cezbedici, ihtişamlı salonlarda, adâletten, hürriyetten , nezâketten , insanlıktan, hak ve hukuktan bahsediliyor ve sonra, dönüp bunun sıfatına 'medenî' kelimesini yerleştiriyorlar / ekliyorlar.
Medenî; bedevî'nin , vahşî'nin zıddı / mukabili ise, en azından son yüz-yüzelli seneden beri yaşadığımız vahşetlerin, cinâyetlerin, , gaspların, yakıp-yıkmaların medenîlikle alâkası nedir?
Günümüz sosyolojisindeki medenî, daha ziyâde teknolojideki gelişmelerle değer ve kabul görmektedir. Böylece, aslî mânâsından başka mânâlarla donatılarak, hüviyet kaybına girmiştir / girmektedir / girdirilmiştir / sokulmuştur.
Demek ki târiflerdeki 'medenî' başka, yaşanan / tatbik edilen 'medenî' kavramı, başkadır!
Medeniyet nedir? Ve 'medenî olmak' nasıl bir 'hâl'dir? Evet, 'hâl' !..
Bizce, medenîlik bir hâl'dir. Çünkü; 'medenî dünyâ' denilince bile, burada bir tavsîf / vasıflandırma/ tasvîr ediş vardır. Yâni, 'dünyâ', bir 'hâl' ile, târif edilmek zorundadır. Nedir bu hâl? Öyleyse, önce, bu hâl'i, bir târif'le işe girişmemiz gerekir.
Medenî, "(medîne'den) 1.Şehirli, bir şehir ve kasaba ahalisinden bulunan, 2. Göçebe veya vahşî olmayan belli bir kültüre erişmiş" (Hayat Büyük Türk Sözlüğü, Sy. 830)
Medîne, şehir demektir. Demek ki, medenî olmak, şehirli olmaya eştir, emsâldir. Peki; günümüz şehir(li)leri, hangi memleketi esas alırsak alalım, medenî midir?
Medeniyet: "Bir millet ve toplumun maddî, mânevî varlığına âit üstün niteliklerden, değerlerden, fikir ve sanat hayâtındaki çalışmalardan, ilim, teknik, sanâyi, ticâret vb. sâhalarındaki nîmetlerden yararlanarak ulaştığı bolluk, rahatlık ve güvenlik içindeki hayat tarzı, yaşama biçimi, medenîlik" (Bknz: Misalli Büyük Türkçe Sözlük, İlhan Ayverdi, Kubbealtı Lügatı, İstanbul 2011, Sy. 785)
Olarak târif edildiğine ve "hayat tarzı, yaşama biçimi" olduğuna göre; bu vasıflardan bilhassa "maddî " varlığa çok üst seviyede "ulaş"mış devletler / topluluklar daha mı medenîdirler?
Teknolojiyi, insanları imhâ etme kudreti olarak gören çağımızın süper güçleri, bu târife göre, en medenî ülkeler olabilirler mi?
Medenîliği, maddî üstünlük telâkki etmek ve onda aramak, ahlâkî değerlerin hiçe sayılması mânâsını taşımaz mı? İktisâdî gelişmişliğin, hâkim bir kuvvet hâlini aldığı bu cemiyetlerdeki ahlâkî zaaflar, terazinin hangi kefesine yerleştirilecektir?
Medenîlik; aslında, ferdin, cemiyet içinde, kendini huzurlu ve güvenli olmaya sevkeden hayat tarzına kavuşması olmalıdır. Bunun da, temelinde üç unsur olarak: sevgi, hoşgörü / tolerans / müsâmaha ve saygı bulunur. Şüphesiz ki, medenîlik için bunlar da kâfi olamaz. Çünkü; medenî olmanın temel şartı 'ahlâklı olmak'tır: Yalansız, riyâsız, küçümsemesiz... yaşamaktır.
Sözünü ettiğimiz süper devletleri düşündüğümüzde, görürüz ki, bunlardaki ahlâkî çöküntü, 'medenî' olmanın zerresi ne yaklaşamaz. Sâdece mâsûm tabiatı değil, hayvanları ve insanları da acımasızca, belli bahaneler uydurarak öldürenlerin medenîlikle hiçbir alâkası bulunamaz.
Dolayısıyla; çağımızda kullanılan 'medenî dünyâ' tâbiri, tamamen p(i)sikolojilere hitap etmekte ve aldatıcı, belki de siyâsî bir mahiyet taşımaktadır.
Ortaya atılan ve s(ı)loganı ileri geçemeyen böyle bir mefhûmun peşinden, diyebiliriz ki, herkes, şuûrsuz bir şekilde yürümektedir. Ortada bir 'fikir' gibi gezdirilen bu tâbir, maalesef, 'iyi bir hâl' imiş gibi tercüme edilmekte ve insanlığın zihni kuşatma ile, baskı altına alınmaktadır.
Bu hususta, yüce ve mukaddes kitabımız Kur'ân-ı Ker'im'de şöyle buyrulmaktadır:
"Bedevîlerin küfür ve münafıklıkları daha şiddetlidir. Bununla beraber, Allah'ın Resûlü'ne indirdiği hükümlerin sınırlarını tanımamaya daha yatkındırlar." ( Tevbe, 97, Kur'an-ı Kerim ve İzahı Meali, Elmalılı M. Hamdi Yazır)
Diyebilir miyiz ki; bugün de, "Bedevîlerin küfür ve münafıklıkları daha şiddetlidir. Bununla beraber, Allah'ın Resûlü'ne indirdiği hükümlerin sınırlarını tanımamaya daha yatkındırlar." ?
Bugün, 'bedevîlik' , 'küfür' ve 'münafıklık' ortadan kalkmış mıdır diyeceğiz? Hayır!..Asla!..
Belki de, milyon kere, milyar kere artmıştır!..
Ve diyemez miyiz ki; bugün, gökdelenlerin yapılması, kaatil silâhların üretilmesi , paranın her türlü rezâletin üstünü örter duruma gelmesi... medenî'lik hükmünde pek de fazla bir mânâ ifade etmez?
Medenî dünyâyı, medenî insanlar inşâ ve ihyâ ederler. Bunlar ise; Peygamberler, velîler, ârifler, âlimler ile, dürüst, yalansız-riyâsız ahâlidir. Bu durum, ne zamana ve ne de mekâna bağlıdır.
Bu dünyâ, kız çocuklarını diri diri toprağa gömenlerin ve kendi yaptıkları putlara tapanların dünyâsı iken, "Âlemlere rahmet olarak gönderilen" Kâinatın Efendisi Hazret-i Muhammed, onu, 'nûr' ile ihyâ ediyordu. Ve elbette ki, hâlen de ihyâ etmektedir.
Anadolu, Moğol istilâsıyla inim inim inlerken, bir Hazret-i Mevlâna, bir Hacı Bektâş-ı Velî ve bir Yûnus Emre ışığı gönülleri parlatıyordu.
Medenîliğin hakîkî temsilcisi onlardı; ve inanıyorum ki, hâlen de onlardır.
Adı, sonradan nükleer başlıklı füzelere verilen, " En iyi Kızılderili, ölü Kızılderili'dir" diyen kaatil ruhlu John J. Pershing (1860-1948) mi medenîdir? Ve acaba; bu sözü, 1869'larda tekrar eden Amerikalı General Sheridon mı ?
1830 ile, 1962 yılları arasında himâyesinde bulundurduğu Cezayir'de bir buçuk milyon insanı katleden F(ı)ransa 'nın idârecileri mi medenîdir, yoksa, milyonlarca Müslüman Türk'ü katleden Vladimir İlyiç Lenin, Josef Stalin veya Mao Zedog mu?..
Hangisi?..
Ve acaba; Yahudileri acımazca yakan Adolf Hitler mi medenîdir ; yoksa, bugün, İsrailli Yahudilerin aynı acımasızlıkla, herkesin gözünün içine baka baka katlettiği Filistinli analar / silâhsız mâsûm, mahzûn ve mazlûm çocuklar mı?
Kendi topraklarında bir tek kişinin ölümüne bile tahammül edemeyen fakat başka coğrafyalarda taş taş üstünde bırakmayan Amerika mı daha medenîdir; Türkistan'da Türk varlığını yok etmeyi gaye edinen Çin mi?
Hangisi?.. Evet, hangisi?..
Bosna'da, Kosova'da, Karabağ'da , Kerkük'te ...katliamlar işlenirken susan, kabuğuna çekilen 'vahşî dünyâ' mı medenîdir; Müslümanların ilk kıblesi olan Mescid-i Aksa'ya saldıranlar ve bu alçak saldırıyı kınamak lüzûmunu dahi hissetmeyenler mi?
Balkanlar'da altıyüz otuz bin, Çanakkale'de ikiyüz elli bin Müslüman Türk'ü katledenler mi medenîdir; "Türkler insan değildir, Çanakkale'de gaz kullanılabilir!" diyen şeref mahrûmu kaatil ruhlu Churchill mi?
Kim?..
Bu 'medenî (!) dünyâya, sâdece faşizmden, komünizmden ve her türlü totalitarizmden değil; medeniyetin beşiği denilen Avrupa'dan, Amerika'dan örnekler sunmaya çalışırken, bizim, pek çok edip, şâir ve sâir san'atkârlarımızın imrendiği / taklit ettiği kapitalist-materyalist-ateist- hıristiyanî anlayışların kök saldığı bu zihniyetin medenî / insanî "hayat tarzları"nı düşündüm.
Hulâsa: Bunların 'medenîliği', kendilerine başka; başkalarına ise, başka'dır.
Bu hâdiselere, bu dünyâyı idâre eden 'beyinler' sebebiyet veriyorsa, bu da, bugünün dünyâsının 'medenîlik' ile, hiçbir alâkası olmadığı mânâsını taşır. Sağlıksız kafalar, sağlıksız cemiyetleri inşâ ederler.
Medenî dünyâ; her kim olursa olsun, 'haksızlığa marûz kalana', 'karşı olan dünyâ' dır. En azından, haksızlığa susan değil!..
Bâzılarının, "ilk insanlar vahşî" idi saçmalıklarını, bugün daha iyi anlamalıyız. Bir düşünelim; acaba, hayatını devam ettirebilmek için 'vahşî hayvanları' avlayanlar mı; yoksa, hayvanlar şöyle dursun, bir damla petrol uğruna bebekleri bile katletmekten çekinmeyen / geri durmayan canavarlar mı daha medenî'dir? Hangisi?..
Medeniyet'in ahlâkla ters düşmesi, zıt olması nasıl düşünülebilir?
Pîr-i Türkistan Hoca Ahmed Yesevî, Yusuf Has Hâcib, Kâşgarlı Mahmud, Mevlâna, Hacı Bektâş-ı Velî, Yûnus Emre...ve daha nicelerimiz, medenî'lik sembolüdürler. Hem âlim, hem ârif'tirler.
Medenî'lik; ne mazlûmların hakkı elinden alınırken susmak, ne de kimsesiz ve mâsûmlara tecâvüz ve ne de bu dünyâ için bütün varlığıyla birer nimet olan ağaçları keserek, kökünden söküp atmaktır.
Medenî dünyâ; korkunun, vahşetin, dehşetin, kibrin, riyânın, tedhişin , kanın, barutun ve ateşin kol gezdiği değil, adâletin, kibarlığın, zarâfetin, basiretin, fazîletin, edebin, hoşgörünün, hürmetin, merhametin, muhabbetin ve sevginin yol gösterdiği ve baş tâcı edildiği dünyâdır.
Medenî'lik; bütün 'zulümler ve haksızlıklar' karşısında 'susma'yı , 'şeytanlık' bilen bir zihniyet'tir.
Zîrâ; Kâinatın Efendisi böyle buyurmaktadır: "Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytândır".