Son dönem ilim ve fikir adamlarımızın önde gelenlerinden biri olan Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil, ne yazık ki, insanımız tarafından tanınmıyor ve gençliğimiz tarafından da yeterince bilinip okunmuyor.
Şunu da hemen ifade edeyim ki, bu durum, sâdece Başgil Hoca'ya da mahsus değildir. Bugün, bizim k(ı)lâsiklerimiz olan Ahmed Yesevî, Mevlâna, Yûnus Emre, Fuzulî , İbni Sina, Mîmâr Sinan, Râzî, Uluğ Bey ...Mehmet Âkif, Yahya Kemal ve Necip Fâzıl da...böyle!
Batılı, önce kendi k(ı)lâsiklerini okuyor, öğreniyor, tanıyor ve tanıtıyor da ondan sonra dünyaya açılıyor. Biz ise, ne kendi k(ı)lâsiklerimiz ve ne de diğer k(ı)lâsikleri istekle , büyük bir şuûrla ve belli bir gayeyle öğrenmeye çalışıyoruz.
Başgil; bir defa, tartışmaya gerek yoktur ki, ilmî seviyesinde (ordinaryüs) mevkiine erişmiş bir ilim adamıdır. Sorarım size, Türk târihinde kaç tane "mareşal" rütbeli asker ve kaç tane "ordinaryüs" mevkiinde ilim adamımız vardır? Hiç düşündünüz mü?
Kaldı ki; zamanın şartlarını ve Ali Fuat Başgil'in yaşadıklarını gözönüne alırsanız, bunun hiç de kolay bir iş olamayacağını idrâk ederiz. Zîra O; altında son model araba, atı-katı-yatı olan biri değil; aksine, Birinci Cihân Harbi'nde Kafkas Cephesi'nde,1915 ile 1919 yılları arasında tam dört buçuk sene yedek subay olarak askerlik hizmeti yaptıktan sonra, yirmibeş-yirmi altı yaşlarında tahsiline devam ederek ordinaryüslük ilmî seviyesine ulaşmış bir "ideal adam"dır. Bu hâlin bile, başlıbaşına bir "numûne" teşkil ettiğini unutmamak gerekir.
Bu değerlendirmeyi yaparken; bugünün şartlarıyla değil, o günün harp şartlarında, "belirsizliğin hüküm sürdüğü dönemde" cereyan ettiğini de düşünmek lâzımdır.
Gelin görün ki, bugün, bu kıymetlerin isimleri bile bilinmiyor. Geçen hafta, İstanbul gazetelerimizde dehşetli /ürkütücü bir haber okudum:
" Gençlere Che Guevera ile Mehmet Âkif'in resimlerini göstermişler. Gençlerden yüzde 80'i Che'yi bilmiş. Âkif'i bilenlerin oranı ise yüzde 10".
Tabiî ki, bu, niçin böyle, diyeceksiniz. Elbette ki, iflâsa doğru yürüyen maarif sistemi böyle istiyor. Bakınız; YGS Türkçe Soruları'nın birinde " mutasavvıf Türk şâiri Yûnus Emre" ile komünist/ateist Neruda nasıl ele alınıyor? Buyurunuz: " Türküler, şiirler iç dünyamızın sesi olarak yazılmış olsalar da bizden çıktıkları anda topluma mal olmuştur artık...Yunus Emre'nin şiirlerinde yansıtılan duygular salt bize mi özgüdür? Neruda, yalnızca Şili'nin acılarını yansıtmıştır, deyip geçebilir miyiz onu? "
Geçemeyiz elbette! Meselâ Neruda, hangi Türk'ün derdine çâre aramıştır da haberimiz olmamıştır? Acaba, Neruda, yaşadığı 1904-1973 yılları arasında, Sovyetler Birliği'nde ve Çin'de ezilen, sürgüne gönderilen, katledilen Müslüman Türk milletinin haklarına dâir şiirler, yazılar yazdı da biz mi
duymadık? Kapatılan ve yıkılan câmilerle alâkalı meydan meydan gezip nutuk attı da mı gazeteler yazmadı?
Ord. Prof. Dr. Başgil; hem dünyaca tanınmış bir fikir adamı ve hem de hukuk sahasında büyük bir "ilim önderi" dir.
O'nun, ilk baskısını 1949 yılında yaptığı -ebadı küçük, muhtevâsı büyük- "Gençlerle Başbaşa" adlı bir kitabı vardır ki, ben, bu kitabın başta eğitim fakültesi öğrencileri olmak üzere, bütün üniversite gençliğine okutulmasını arzu ederim. Kendi hayatı başlıbaşına bir nasihat olan Başgil Hoca'nın bu kitabından birkaç numûne ile yazımı sonlandırıyorum:
* Çalışmak için müsait gün ve saat bekleme. Bil ki, her gün ve her saat çalışmanın en müsait zamanıdır.
* Başladığın bir işi (Bir dersi, bir kitabı, bir vazifeyi) yapıp bitirmeden başka bir işe (derse, kitaba ve vazifeye) başlama. Yarıda kalan iş, başlanmamış demektir.
* Gece yatağına uzandığın zaman, o gün ne yaptığını ve yarın ne yapacağını kendine sormadan uyuma.
* Gökkubbe altında yepyeni hiçbir fikir yoktur. En yeni fikir, eski bir fikrin yeni bir elbise giymişidir.
* Dost kazanmak için cömert ol. Bil ki hasisin dostu yoktur.
* Gençliğinde iyi arkadaş kazan. Yaşlılıkta kazanılan arkadaşlık sağlam olmaz. Zira paslı teneke lehim tutmaz.
* Çalış, daima çalış; fakat hırsı bırak. Zira hırs, verimli çalışmanın, sağlık ve saadetin düşmanıdır.
* Hayatın ve tutacağın yol hakkında tereddüde ve kararsızlığa düşüp te bir ışık aradığın zaman, fikrini ve reyini soracağın kimseyi iyi seç. Düşün ki, isabetsiz bir fikirden hareket ederek verdiğin karardan bütün ömrün boyunca pişmanlık duyman mümkündür. Fakat isabetli bir fikirden aldığın ışık ta bütün ömrünce yolunu aydınlatır.
( NOT: Başgil Hoca'nın sonuncu nasihati, bizzat kendisinin yaşadığı bir hâdiseyle alâkalıdır. İlgilenenlerin, bunu, bizzat Gençlerle Başbaşa adlı kitabından okumalarını arzu ederim.)