Millî Eğitim Bakanı, yapmak istediği faaliyetleri iki kademeli olarak açıkladı.
Basından tâkîp edebildiğim ve anlayabildiğim kadarıyla, birinci pilânlama, takvimle/tâtillerle; ikincisi ise, ders sayılarıyla ilgilidir.
Önce, birincisine göz atalım. Meselâ, deniliyor ki, 18-22 Kasım 2019’da ara tatil. Hafta sonu tatilleriyle birlikte 9 gün. 06 Nisan-10 Nisan 2020 tarihleri arasında ikinci ara tatil. Hafta sonu tatilleriyle 9 gün tatil.
Yarıyıl tatili ise, 20 Ocak-31 Ocak arası ve 19 Haziran - 9 Eylül arası da yaz tatili. Çok güzel!..
2020’de; 06-10 Nisan’da 9 günlük ara tâtili var... Hemen ardından, 23 Nisan’da Millî Hâkimiyet ve Çocuk Bayramı geliyor ve bu bayram da perşembe günüdür. Peki, sizce, Cuma günü ders olabilir mi?
Devam edelim: 01 Mayıs Cuma günü, Emek ve Dayanışma Günü olarak tâtildir. Yeter mi? Hayır! Çünkü; 19 Mayıs Salı günü tâtildir ve bir gün öncesinde, Pazartesi günü öğrenci bulabilir misiniz, bilemem!?
Bu kadar değil elbette!..Çünkü; 24 Mayıs Pazar günü Ramazan Bayramı’nın birinci günüdür. 25 ve 26 Mayıs Pazartesi ve Salı günleri de resmî tâtildir. Hâliyle o haftadan da istifâde etmek mümkün değildir.
Millî Eğitim Bakanı, bu ara tâtilleri, “çocuklara daha fazla dinlenme ve etkinliklere katılma fırsatı tanıma” olarak değerlendirip, “Mevsim geçişleriyle çocukların gevşeme dönemini ortadan kaldırmak” diye niteliyor. Gevşemek!..Bana sorarsanız, ‘rehâvete kapılmak’ daha uygun!..Aslında; “çocuklar” daha da gevşemiyorlar mı? Ne dersiniz?
Bir de şu gerekçe var: “Sadece kıyılara değil turizmi ülkenin dört bir yanına yaymak”deniliyor. Yâni?..Maarif sistemimizi ‘turizme göre” Mİ ayârlıyoruz?
Millî eğitim adına, fazla bir şey anladığımı söyleyemem!..
Millî Eğitim Bakanı’nın açıkladığı ikinci hususu “Liselerde Reform” olarak veren medya organları da var. Hem de, büyük puntolarla “2023 Vizyonu” diye!..Olamaz değil!..Olabilir!..
Gerçekten, içinde çok güzel bazı teklifler de bulunmaktadır. Meselâ; senelerdir söylediğimiz “ders sayılarının azaltılması” mes’elesi!.. Yine soralım: Yeterli mi? Kat’iyyen!
Birkaç defa dile getirdim: Peki, bu “reform”, bu “vizyon” denilen ve F(ı)ransızca kelimelerle ifade edilen ‘şeyde’, mes’elenin en mühim unsuru olan “öğretmen yetiştirme” nerededir? Daha doğrusu niçin yoktur? Öğretmensiz, millî eğitim reformu nasıl olabilir?
Peki; 4+4+4’ün başarısından memnun musunuz? Dünya istatistiklerindeki başarısızlık ortada iken, siz, nasıl oluyor da mes’eleye, işin ‘orta yerinden’başlıyorsunuz?
Ve yine; 4+4+4’ün son dördü yâni liseler üzerinde düzenleme yaparken, birinci ve ikinci dörtlerdeki başarı hangi seviyededir, iyice tahlil edildi mi? Ve niçin 5+3’e geçiş gibi bir düşünce mevcut değildir?
Son dört yâni liselerde ders sayısının azaltılması elbette ki gecikmiş de olsa güzel bir tavırdır ve çok doğrudur. Peki...
Tekliften anladığıma göre, ders sayıları hemen hemen yarıya inmesine/azalmasına/düşürülmesine ragmen, ‘tahsil süresi’ niçin hâlâ dört yıl olarak devam etmektedir? Bu sürenin,’üç yıla’ indirilmesi uygun değil midir?
İlmîlik adına, hayâlî ve âfâkî anlaşılmaz kavramlar yerine anlaşılır ifadelerle îzah, mes’elenin tartışılma zeminini kuvetlendirecektir. Meselâ; “Eğitim deneyime yönelik yapılmalı. Atölye ve laboratuvarlar daha çok kullanılmalı, matematik teori değil uygulama ile ilişkilendirilmeli.” derken; “özel öğretim usûllerinin”, ana tabloda sunulması gerekli midir?
Peki, edebiyat, mûsıkî, güzel san’aların diğer dalları veya ticâret veya hukuka dâir hususlarda ne gibi ön çalışmalar yapılacaktır?
Meselâ; “proje ve sertifika çalışmaları”ndan kastedilen nedir? Tıpkı, “reform”, “oryantasyon” ve “vizyon”da olduğu gibi, F(ı)ransızca kelimelerle ifade edilen “Kariyer Ofisi” ve “portföy, sunum ve değerlendirme çalışmaları”nın da, içlerinde neyin bulunduğunun biraz daha açılması/açıklanmsı gerekmez mi?
Ders sayılarının azaltılmasının çok faydalı olacağının takdire şâyân olduğunu söyledim.
Ancak; bu ders kitapları, mevcut “hantallık”tan ve bilgi adına takdîm edilen bir takım ‘söz yığınından’ kurtarılacak mı?
Ve yine; bu ders kitapları, ‘uydurma kelime bataklığından’ çıkarılacak mı? Konuşulan Türkçe’ye dönülecek mi? Hayat varken, yaşam; faaliyet varken, etkinlik; eğitim faaliyetleri demek varken, eğitimsel faaliyetler....demeye devam mı edilecek?
Bir de, evvelce de dile getirdiğim bir husus var: Şu “taşımalı” denilen “dolmuşçu sistem” için bir çâre bulunmayacak mı?