"Terör Devleti İsrail"in, kendisini, kaatiller himâyecisi ABD Başkanı Donald Trump'a dayayarak/dayandırarak, Filistinli mâsûm insanları katletmesi üzerine, iflâh olmaz gaflet uykusunda bulunan bir takım İslâm değil, Arap Devletleri'nin sessizliği karşısında -icraat yap(a)masa bile- 'sesini çıkaran' tek devlet olan Türkiye Cumhuriyeti'nin tavrını takdir etmek gerekir.
Bu hususta; Türkiye Gazetesi'nin 16 Mayıs 2018 tarihli nüshasının ilk sayfasında verilen haber ilgimi çekti. Önce, o başlığı aynen arzediyorum:
"ABD Destekli Planın Ortaya Çıkardığı Tablo TEK ENGEL KALDI TÜRKLER İslâm dünyası, İsrail katliamına Ankara dışında güçlü tepki vermedi."
Buradan devam edeyim:
"İslâm dünyâsı"; coğrafî bir mânâ ifade eder görünüyorsa da, dînî" bir tâbirdir ve "İslâma âit dünyâ" demektir. "TÜRKLER" ise, kavmî/millî bir unsur!.. Tabiî ki, "Hangi güçlü tepki?"diye sormamız gerekmez mi?.."Güçlü tepki", müşahhas olarak bir takım 'yaptırımları' ifade eder/etmelidir. Peki; nerede bu yaptırımlar? Öyleyse; düşünmemiz gerekmez mi ki, "Türk dediğin bir sentezdir... Türk diye bir ırk yoktur" veya "Partimiz iktidarından önce hepimiz Türk'tük" veya "Türk ırk değil, tüm Müslümanları ifade eder." Sözlerinin neresindeyiz?
Meselâ; "Türk", "tüm Müslümanları ifade eder" ise, bir defa olsun, câmilerimizde "bu millet, bu aziz millet, milletimiz, milletimizi..." gibi ifadeler yerine, bir defa da olsa, Ashab-ı Kirâm'dan sonra, İslâm'a en çok hizmet eden milletin adı olan "Türk" kelimesi niçin söylenmez? Öyleyse; hangi idrâksizliktir ki, "Türk diye bir ırk yoktur" diyebiliyor?
Meselâ; bilmek hakkımızdır ki, "Türklükten kurtulmak" nasıl bir histir? Bundan kurtulmuş olanlar şu anda nasıl bir gönül, zihin ve fikir yapısı/rahatlığı/ferahlığı içersindedirler ve nerede bulunmaktadırlar?
Son zamanlarda - geçici ve siyâsî olduğunu düşünüyorum-, bir "Türk/Türklük sevdâsı" kıpırdanması var. Kıpırdanma diyorum çünkü ne Karabağ Türk'ü, ne Kerkük Türk'ü, ne Kırım Türk'ü, ne Kıbrıs Türk'ü, ne Bayırbucak Türk'ü, ne de Doğu Türkistan Türk'ü söz konsudur!.. Sâdece... Askere ihtiyaç bulunduğu zaman "Türk" akla geliyor...
Türk Askeri Kore'de...
Türk Askeri Afganistan'da...
Türk Askeri Bosna'da...
Türk Askeri Kosova'da...
Türk Askeri Somali'de...
Bunlardan şunu anlıyoruz ki; "TÜRK" varmış!
Söz buraya gelmişken, S. Ahmet Arvasî'den bir nakil yapmalıyım. Diyor ki: "Şimdi de Van eski Müftüsü Kasım Arvas Beğ'den dinlediğim bir hatıradan daha bahsetmek istiyorum: Bu, büyük mutasavvıf Abdülhakim Arvasî (K.S.) ye aittir. Ruslar, 1915 yılında Doğu Anadolu'yu işgal ettiklerinde müslüman ahaliye çok zulm ettiler. Zulümlerini Ermeniler'le birlikte, onların rehberliğinde gerçekleştiriyorlardı. Yani Ermeniler gösteriyor, Ruslar katlediyordu. Öyle bir imha ki; kadın,erkek, çoluk çocuk demeden..Müslüman mı müslüman deyip imha ediyorlardı. Anadolu'nun kaderi müşterek, her yerde aynı hâdise yaşanıyordu. O tarihlerde, bizim aile Van'ın Müküs (Bahçesaray) kasabasının Arvas köyünde, Doğu Bayazıt'ta, Erçiş'te..Çeşitli yurt köşelerine dağılmışlar. Seyid Abdülhakim Arvasî Hazretleri Başkale'de o zaman: Van'ın Başkale kazasında..Rus-Ermeni zulmünden çevresindekileri kurtarmak için çoluk çocuğunu toplayıp Van'ı terkediyor. Rus işgali ve Ermeni zulmünden kurtulmak için kaçmaktan başka çare yok. Irak, Suriye yolu ile İstanbul'a geçecek. O zaman geçtiği yol, yani Irak ve Suriye, bizim; Osmanlı toprağı. Yabancı ülke, yabancı toprak değil..İmparotorluğun sınırları içerisinde. Suriye'de bulunduğu sırada Suriyeli'ler diyorlar ki; "Siz, İstanbul'a, Türkiye'ye, gitmek istiyorsunuz. Halbuki, Türkiye çok müşkil durumda, imparatorluk çöktü çökecek, yıkıldı yıkılacak. Türkiye artık iflâh olmaz; siz de perişan olursunuz. En iyisi burada kalın. Size medrese veririz, mektep veririz, hocalık veririz, her türlü imkânı veririz..Evlâdlarınızla mes'ud yaşarsınız."
Abdülhakim Arasî Hazretleri'nin onlara verdiği cevap şudur:
"- Türkiye'ye gideceğim. Yer yüzünde iki Türk var ise, biri mutlaka benim. Ben Türk'üm, ama jön Türk değilim." (Bknz. S. Ahmet Arvasî, Doğu Anadolu Gerçeği, İlâveli İkinci Baskı,Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara 1988, Sf.74-75) Ve tekraren söylüyorum!.. Demek ki; TÜRK varmış!..
Demek ki; siyon çetelerinin, Yunan kalpazan demokratlarının, Ermeni kaatillerinin, ABD ve Avrupa müstemlekecilerinin karşısında cesûrca durmasını bilen "Oğuz'un altın nesli", dînî/millî/vatânî/vazifesini yerine getirmek için, İ'la-yı Kelimetullah için hâlâ dimdik bekliyor ve dâvâsından asla geri durmuyormuş!..
Bilinmelidir ki; Türk, bu vazîfeyi severek yapmaya devam edecektir!..Ebediyyen!..
"Türk'de bozulan ancak Türk'de düzelebilir...Türk'de düzelince de her yerde düzelir ve her yeri düzeltir!.." Necip Fâzıl böyle söylüyor!..