Çağımızda, bilhassa şu son günlerde, insanlar, çocuktan gence, gençten yaşlıya hemen hemen herkes, büyük bir s(i)tres/gerilim/bunalım içinde bulunmaktadır. Elbette ki, bu, fıtratımızdan geldiği gibi, âileden, uzak-yakın komşudan, sokaktan, şehirden, vatan sahtından ve hattâ dünyanın en ücrâ bir köşesinden bile bize intikal edebiliyor.
Meselâ; Afrika’daki bir mâsûmun açlıktan ölmesi, Amerika’da siyâhîlere yapılan kötü muameleler veya Çin zulmü altında ezilen Doğu Türkistanlı kardeşlerimize yapılan zulümler, insanım diyen herkesi üzüntüye sevkediyor.
İnsan olarak, sevinmek, mes’ud ve huzurlu olmak hepimizin hakkı değil midir? İşte; bu ay/kasım ayı içinde, Samsun’da, beni mes’ud eden üç şey oldu, onları kısa da olsa zikretmek istiyorum.
OMÜ DİŞ HEKİMLİĞİ FAKÜLTESİ
Oldumolası diş çektirmekten çekinirim. Eskiden, “dişçi” denilerek, dişlerimizi berberlerin çektiği zamanları bilirim. Şimdilerde, bu iş, en ‘modern ilmî usûller”le tezyîn edilmiş elemanlarla, devâsa binalarda uygulanır hâline getirilmiştir. Uzatmayayım!..
İşte, kasımın son günleri...Eşimin diş tedâvisi için, yolumuz, Ondokuz Mayıs Üniveritesi Diş Hekimliği Fakültesi’ne düştü. Esâsen, geçen yıl da benim diş çekimim için bir gidişim olmuştu da, o zaman bunları yazmak aklıma gelmemişti.
Şunu da ifade etmeliyim ki; Ağız Diş ve Çene Radyolojisi öğretim üyesi, aynı zamanda, çok eskiden beri tanıdığım, aynı üniversitede öğretim üyesi olan Prof. Dr. Çetin Çelenk Bey’in de hanımı Prof. Dr. Peruze Çelenk hanımefendi, hep yol göstericimiz oldu. Tedâvimizin icâbı olarak, Prof. Dr. Emel Bulut ve Prof. Dr. Duygu Saraç hanımefendilerle de muhâtap olduk. Ancak...esas söylemek istediğim bu değil!..
Bu fakültede, güzel şeylerin biri ve en önemlisi olarak şunu müşâhede ettim ki, çocukluğumdan beri çekinerek geldiğim/gittiğim ‘diş çekim’ mekânlarındaki ‘üsûl, üslûp ve tavır’ çok değişmiş. Belki de, bu durum, sâdece buraya mahsustur, onu da bilemem!..O kadar ki, öyle bir sistem kurulmuş ki, adımınızı attığınız her birimde mutlaka bir ‘güler yüz’ sizi karşılıyor!..
Hasta kabulünden, öğrencisine, uzman doktorundan her seviyedeki öğretim üyesine, bölüm başkanına kadar bu gülümsemeyle karşılaşma, doğrusunu isterseniz ümidimi artırdı.
Bir nüfus memurluğuna, bir tapu memurluğuna veya herhangi bir ‘resmî dâire’ye bile, hâlâ çekinerek giderim. Türkiye bu!..Karşınıza, nerede, neyin çıkacağını bilemiyorsunuz!..
Demek ki, böyle de olunabiliyormuş!..
OMÜ Diş Hekimliği Fakültesi mensupları, bu işin sırrını başkalarına da öğretse de, Türkiye olarak biraz nefes alıp rahatlasak!..
DİYÂNET’TEN “HOPARLÖR” GENELGESİ
Diyânet İşleri Başkanlığı, nihâyet,hoparlörle “ezân” için, 70-85 dB (desibel) arasını aşmayan sesle ezan okunması gerektiğine dâir bir ‘genelge’ yayınladı. Birkaç önemli hususu da şöyle sıraladı: “Küçük câmilerde veya cemaatin az olduğu zamanlarda (yalın sesle) hitap edilecek.” Ve “Hoparlör monte edilirken, cadde, sokak ve bina konumuna dikkat edilecek”.
Tabiî ki, ben, ‘günaydın’ demeyeceğim!..Tebrik edeceğim. Geç de olsa, uyanış uyanıştır. Bu da öyle!..Zîrâ; bu hususta, yazdığım makalelerden birkaçının sâdece ismini arzedeceğim:
- ”Türk Dili’nin ve Türk Kültürünün Kimyâsı’na Dâir, (M. Halistin kukul, Erciyes Dergisi, Ekim 2012);
- ”Câmilerimiz, (M. Halistin Kukul, Olay Gazetesi, 18 Mayıs 2012)
- ”Hoparlör, (M. Halistin Kukul, wwwkapsamhaber.com-22 Eylül 2016; Denge Gazetesi, 18 Eylül 2016)
- ”Güven Toplumu, (M. Halistin Kukul, wwwkapsamhaber.com-29 Nisan 2017; Denge Gazetesi, 7 Mayıs 2017)
- “Kültürel Sapma: En Büyük Tehlike, (M. Halistin kukul, wwwkapsamhaber.com-25 Aralık 2016; Aydın Efesi Dergisi, Eylül- Ekim 2017)
Bu makalelerimde, Diyânet İşleri Başkanlığı’nın “genelgesi”ndeki hususları dile getirmişim. Hattâ, şimdi söyleyeceklerimi de...
Yâni, bu genelgeyi yayınlamakla, Diyânet İşleri Başkanlığı’nın vazifesi hâlâ bitmiş değildir. Zîrâ; yukarıdaki yazılarımda da ifade ettiğim gibi;
- Câmi avlularındaki -hattâ içindeki- hoparlörler, olması gerekenden çok fazladır;
- Câmi içindeki oturaklar/sandalyeler/tabureler/sıralar, artık ölçüyü aşmış vaziyettedir;
- Bilhassa Cuma namazlarında, birçok câminin alt katında namaz kılınmaktadır ki, “İmanı görme ve imamı göreni görme şartı” buralarda mevcut değildir.
Bir şey daha var: İki şerefeli bir minârenin her şerefesinde dörder hoparlör bulunuyor. Yâni sekiz hoparlör!..Bu sekiz hoparlörü, hiçbir dîn görevlisi görmedi mi? Hiçbir kaymakam, hiçbir vali, bu ne iştir demedi mi?
Hiçbir müftü, sesin çokluğu bir yana, bunun isrâf olduğunu söylemedi mi? Ne dersiniz!..
İLKADIM BELEDİYESİ KÜLTÜR FAALİYETLERİ
2019 Kasım ayı içinde, Samsun İlkadım Belediyesi’nin iki güzel faaliyetinde bulundum. Başkan Necattin Demirtaş, Başkan Yardımcıları Şerif Mırık ve Ramazan Bayraktar, Türk millî kültürüne verilmesi gereken kıymetle işe koyulmuşlar.
Mustafa Kemal Atatürk’ün ölüm yıldönümü münâsebetiyle Kenan Yavuzarslan’ın takdîmi ve Şef Ali Rıza Gündoğdu idâresindeki koro elemanlarıyla Acem Tekkesi’nde, bir anma faaliyeti düzenlendi.
Öğretim üyelerinin, halk şâirlerinin ve üniversiteli gençlerin de katılımıyla, konuşmalar yapıldı; şiirler okundu ve bunlara, Atatürk’ün sevdiği şarkı ve türküler de ilâve edilerek güzel bir gece tertip edilmiş oldu.
Aynı mekânda, her hafta, Samsunlu Şâirler’e, bir araya gelerek şiirlerini okuma imkân ve fırsatı da verildi.
Dîğer taraftan, “Öğretmenler Günü” münâsebetiyle, yine Başkan Necattin Demirtaş ve yardımcısı Şerif Mırık’ın öncülüğünde, emekli öğretmen Abdullah Dede’nin, meslekî hayatına âit hâtıralarının yer aldığı sergi, AKM’de açıldı.
İşte, az da olsa, güzel şeyler de var, diyorum!..Temennim, bunların artarak devam etmesidir.
Çünkü; geleceğimiz, güzelliklerle ve güzellikler üzerine inşâ edilmeye muhtaçtır!..