Milletler kahramanlarıyla yaşarlar. Kahramanlık, sâdece, elinde silâhla savaş meydanlarında boy göstermek değildir. İlim, san’at ve siyâset sahalarında da, milleti için ömür harcamak, vatanı, bayrağı ve dîni için mücâdele etmek de kahramanlıktır.
1901 yılında, Doğu Türkistan’ın Kaşgar vilâyetinin Yenihisar kasabasında doğan İsa Yusuf Alptekin de böyle bir kahramandır. Doksan dört yıllık ömrünü, “Kişi kavmini sevmekle suçlandırılamaz. Kavminin efendisi, kavmine hizmet edendir. Vatan sevgisi imandandır.” Mübârek sözlerini ilke edinerek sürdüren İsa Yusuf Alptekin; 17 Aralık 1995 tarihinde İstanbul’da vefât etmiştir.
İsa Yusuf Alptekin; 1926 yılında, Batı Türkistan’a geçerek, orada millî mücâdele hareketini başlatanlarla birlik olup, topyekûn, Çin zulmüne karşı direnişe başlamış bir millî kahramandır.
1936 yılında, Çin Meclis Üyeliği’ne seçilmiş, 1947 yılında ise, Doğu Türkistan Hükûmeti’nin Genel Sekreterliği’ne getirilmiştir.
Ömrünün her safhasını, Rus ve Çin emperyalizmine karşı koymakla geçirmiş fakat 1949 yılında, kızıl komünist Çin’in Doğu Türkistan’ı işgali üzerine öz vatanından ayrılmak, oradan hicret etmek zorunda kalarak Keşmir eyâletine ilticâ etmiştir. Bilâhâre, 1954 yılılnda da Türkiye’ye gelmiştir.
İsa Yusuf Alptekin’in Türkiye’ye geldiği 1954 yılının öncesinde ve sonrasında, Gazi Mustafa Kemal, 29 Ekim 1933 tarihindeki nutkunda, “Bugün, Sovyetler Birliği, dostumuzdur; komşumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakak yarın ne olacağı kimse bugünden kestiremez. Tıpkı Osmanlı gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan gibi parçalanabilir, ufalanabilir. Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir. İşte o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir...Bizim bu dostumuzun idâresinde dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak demek, yalnız o günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak lâzımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır? Mânevî köprülerini sağlam tutarak. Dil bir köprüdür..İnanç bir köprüdür.. Tarih bir köprüdür..
(...) Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimizin içinde bütünleşmeliyiz. Onların bize yaklaşmasını beklememeliyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gereklidir..”
Demesine rağmen, “onlar” diye târîf edilen Türkiye hâricinde yaşayan Türkler’in haklarını müdafaa etmek şöyle dursun, bunlardan bahsetmek “Turancılık” suçu olarak görülmekte ve tıpkı, komünizm gibi, tıpkı faşizm gibi zararlı bir faaliyet telâkkı edilmekteydi.
Böyle olunca; pek çok kimse, gönül huzuruyla bu dâvâya kendini veremiyor, çalışmalarını alenî olarak yürütemiyordu. Nitekim; 1944 Turancılık Dâvâsı, bunun en bâriz ve çok acı bir numûnesi olmuştur!..
Hele de, bu kişiler devlet memuru ise!..
İsa Yusuf Alptekin; Mustafa Kemal’in 1930’larda sözünü ettiği “Mânevî köprüleri sağlam” tutmanın mücâdelesini veriyordu. Tabiî ki; mes’ele, sâdece Rusya ile olan münâsebetler değildi. Rusya, sınır komşumuzdu ve 1923’lerdeki durum buydu. Doğu Türkistan’da 1933’te başlayan hareketle, 1944’te Doğu Türkistan Cumhuriyeti’nin kurulması sağlanmış; ancak, 1949’da, Çin, Doğu Türkistan’ı işgal edince her şey değişmişti.
İşte, Doğu Türkistan’ın bir önderi olarak İsa Yusuf Alptekin, bu mücâdelesini, Türkiye’de de, “Doğu Türkistan Göçmenler Cemiyeti”ni kurarak da devam ettiriyordu. Çünkü; bu dâvânın, kimseye düşmanlık beslemek olmadığı, sâdece, kendi vatanında insanca yaşamak arzusunda bulunanların hürriyetlerine kavuşmaları olduğu hakikatinin dünyaca bilinmesi gerekiyordu. Zulmün, hiçbir zaman payidar olamayacağının şuûrunda olarak, ömrünü tamamladı.
1949 yılında, dokuz yaşında iken Türkiye’ye göç eden kıymetli yazar Hızırbeg Gayretullah, “Dumanlı Yıllar” adlı eserinde, babası Kaynaş Gayretullah tarafından İsa Yusuf Alptekin’e gönderilen bir mektuba yer verir.
“Aziz ve Muhterem İsa Yusuf Bey” diye başlayan mektubun giriş bölümü şöyledir:
“12. 07. 1960 tarihli mektubunuzu aldım.Teşekkür ederim. İstanbul’da bütün Doğu Türkistanlıları içine alan bir doğu Türkistan göçmenleri cemiyeti kurduğuna cidden çok sevindim.
Buna rağmen gönül isterdi ki, yalnız doğu Türkistan değil bütün Türkistan’ı içine alan ve onların içtimai-sosyal ve aktüalite hayatlarına destek olan bir cemiyet kurulmuş olsun.
Şimdiye kadar böyle bir cemiyetin kurulacağını umuyor ve ümitle bekliyordum. Zira bizlerin artık tek vücut olarak çalışma zamanı gelmiştir. Bugüne kadar çeşitli müessir ve parçalayıcı zihniyette olanlar-bilhassa avam-tabakamızın perişan sefil ve çeşitli yollarla denize serpilen kum gibi dağılmamıza vesile olmadı mı?”
Mektup, şu cümlelerle bitiyor:
“(...) Çinin emperyalizmine ve onun ideolojisine hizmetkâr olanları hiç şüphe etmeden ALÇAK addederim.
Çinlilerin peşine koşmak değil de bizim millî davamızı benimseyen sulh sever milletlerin peşine koşmalıyız, koşmamız zaruridir.”
Kaynaş Gayretullah’ın sözleri, bugün ne kadar da önem taşıyor. “Bütün Türkler bir ordu” olma hedefi olmadıkça, maksat hâsıl olmaz!..
İsa Yusuf Alptekin’i de, Gaynaş Gayretullah’ı da, bu uğurda canını veren nice şehitlerimizi de, minnet, şükran ve rahmetle anıyorum.
İsa Yusuf Alptekin’in vasiyet mahiyetinde her zaman söylediği bir sözü vardı ki, yazımı, O’nun bu sözüyle bitirmek istiyorum.:
“Gönül arzu eder ki, Türkistan meselesinin hâlledilmesi dâvâsında öncülük şerefi, Türkiye’nin olsun!”