Mehmet Âkif Ersoy tarafından yazılan Türk İstiklâl Marşı; târihî ve kültürel seyir içinde medenî bir şekilde ömür sürerek günümüze kadar varlığını devam ettiren Türk milletinin millî kimliğinin ihtişamlı bir terennümüdür.
İyi düşünülüp tahlil edilmelidir ki, Osmanlı Cihân Devleti, 1595 yılı îtibâriyle yirmi üçmilyon kilometre karelik toprağa sâhipken, İstiklâl Marşı'mızın Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kabûl edildiği 12 mart 1921'lerde, çeşitli ihânetlerle ve entrikalarla, otuz misli küçülerek 814.578 kilometre kareye düşmüş, kendilerine 'medenî' sıfatını veren Avrupalılar ise, bundan istifade etmek isteyerek merhametsizce ve vahşice, bu medenî sıfatının tam tersine olarak, bu azîz vatan topraklarımızı da bize çok görerek, hem Türklüğü yeryüzünden silmek ve hem de Türk'ün elindeki vatan topraklarını elinden almak için birlik olup üzerimize saldırmışlardır.
Yine iyi düşünülüp tahlil edilmelidir ki, biz Türkler olarak Avrupalılarla temasa geçtiğimiz Attilâ zamanından beri, Avrupalı kini, hırsı, sömürgeci tavrı hiç değişmemiş, sâdece kendisine yakıştırdığı o vasfı, kendinden olmayanlara karşı silâh gibi kullanarak ve başka milletlerin zayıf anlarını kollayarak onları sömürüp âdeta kanlarını emmişlerdir.
Başlangıçta, Türk düşmanlığı olarak sürdürülen bu tavır, zaman içinde Türk-İslâm düşmanlığı hâlini alarak ileri safhalara taşınmış, katliâmlarda ve sürgünlerde herbiri, âdeta, birbirleriyle yarışır duruma gelmişlerdir.
Balkan Harpleri'nde verdiğimiz 530 bin, Çanakkale'de verdiğimiz 250 bin, Kafkaslar'da verdiğimiz 90 bin*, Hocalı soykırımı öncesi ve esnâsında verdiğimiz 20 binin** üzerinde şehit, bunların cinâyetlerini ispata kâfidir.
Hattâ; ABD'li ilim adamlarından Justin McCarthy'in tespitlerine göre, 1821 ile 1922 yılları arasında, Osmanlı Devleti mensubu, yaklaşık 5 milyon 500 bin Müslüman-Türk Avrupa'dan sürülmüştür. Beş milyondan fazlası da öldürülmüş veya kaçarken, hastalık ve açlıktan ölmüştür.
İşte, bu sebepledir ki, Mehmet Âkif, 5 Şubat 1330 (1912) yılında yazdığı "Uyan!" başlıklı şiirinde-kendimize dönerek- şöyle haykırır:
"Bunca zamandır uyudun, kanmadın;
Çekmediğin kalmadı, uslanmadın.
Çiğnediler yurdunu baştan başa,
Sen yine bir kerre kımıldamadın!
(...) Ey koca Şark, ey ebedî meskenet!
Sen de kımıldanmaya bir niyyet et.
Korkuyorum Garb'ın elinden yarın,
Kalmıyacak çekmediğin mel'anet."
(Bknz: Safahat, Mehmed Âkif Ersoy, İnkılâp ve Aka Basımevi, İstanbul 1974, sy. 303-304)
Şâir; şiirin bir yerinde "kımıldamadın", bir yerinde de "kımıldanmaya niyyet et" diyor. Doğrusunu söylemem gerekirse, bu sözün yerine getirilip getirilmediğini hâlâ düşünüyorum!
İstenilen/düşünülen mânâda " kımıldaya-bildik" mi?..
Attilâ'nın muhatap olduğu "Garplılar", bugünkü "Garplılar"ın dedeleridir. Onlar, nasıl papanın himâyesinde birleşip Attilâ'nın üzerine yürümüşlerse, torunları olan bugünkü Garplılar da, Çanakkale önünde, Sakarya'da, Gazi Antep'te, Kahraman Maraş'ta, İzmir'de, Erzurum'da, T(ı)rabzon'da...öyle anlaşarak-birleşerek üzerimize yürümüşlerdir.
Bilinmelidir ki, İstiklâl Marşı'mız, bize, bu derin târih şuûrunu da idrâk ettirmektedir/ettirmelidir. Onu ezberlemek elbette ki, güzel bir fiildir; takdire değer bir iştir. Lâkin, mühim olan, bu muhteşem marşın ehemmiyetini ve mânâsını kavramak, kavratmak ve özüne nüfûz edebilmektir.
Bir milletin maddî ve mânevî kıymetlerinin muhâfazası, o milletin varlık şartıdır. Mukaddes dînimiz İslâm'da, korunması gereken beş husus vardır ki, bunlar, fert ve millet hayatımızın vazgeçilmezleridir. Bunlar: Canın (nefsin) korunması, aklın korunması, dînin korunması, neslin korunması ve malın korunması'dır. Bu değerlerin bulunmadığı bir mekânda, 'fert ve millet varlığı' mevzûbahis değildir.
İstiklâl Marşı'mızda Âkif, bütün bu hususlara dikkat çeker, nasihat eder, uyarır ve şuûrlandırır.
İbret alınması gereken bir târih şuûrunu ifade etmesi bakımından şu iki mısrayı nakletmek istiyorum. İstiklâl Marşı'nın üçüncü kıt'asının ilk mısrası, bizi mâzîye bağlar: " Ben ezelden beridir, hür yaşadım hür yaşarım" ve onuncu kıt'asının üçüncü mısrası da, geleceğe dâir ufkumuza yol açar: " Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl"
Son iki mısra ise, İstiklâl Marşı'mızın hulâsası gibidir ve Türk milletine mahsus bütün asîl kıymetlerle doludur:
"Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet,
Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklâl"
" Hakk, hak, hürriyet, bayrak, millet, istiklâl" ve elbette ki, bir de 'vatan', Türk'ün vazgeçilmezleridir.
Bu bakımdan, İstiklâl Marşı'mız, aynı zamanda millî bir şahlanışın da 'destânı'dır.
NOT: * Târihçi Mehmet Niyazi Özdemir, Sarıkamış'taki Türk şehit sayısının 23 bin olduğunu, 90 bin rakamının, 60 bin kayıp veren Ruslar'ın uydurması ve yalanı olduğunu söyler.
**OMÜ Târih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kaya Tuncer Çağlayan, 01 Mart 2014 târihinde , Samsun Türk Ocağı'nda verdiği "Hocalı'da Türk Soykırım" mevzûlu konferansında, soykırım rakamının, sâdece o geceki katliamda şehit olan 613 kişi olmadığını, bunun 20 bin civarın olduğunu, bu vahşeti o güne getiren hâdiselerdeki şehitlerin de buna dâhil edilmesinin gerektiğine dikkat çekti.
OLAY GAZETESİ, 12 MART 2014, Sf. 8; DENGE GAZETESİ, 12 MART 2015, SF.11