Başkaları horul horul, mırıl mırıl uyurken, Türkiye harıl harıl okuyor, desem, inanır mısınız?
Sakın inanmayınız!..
Her nereye baksan, insanların elinde bir kitap var, desem, inanır mısınız?
İşte buna, biraz olsun inanınız!..Bütün samimiyetimle söylüyorum, inanınız!..Fakat...
Bu kişiler, ister çocuk, ister genç, ister ihtiyar, ister makam sahibi olsun, gerçekten/sahiden/hakîkaten okuyorlar desem, bütün samîmiyetinizle söyleyiniz, buna da, "Evet okuyorlar!" der misiniz/diyebilir misiniz?
İşte...Bizi yanıltan/aldatan/başkaları nezdinde zayıf ve küçük düşüren de bu tavırdır!..
Olmayanı olur gibi göstermek kadar büyük bir hîle olabilir mi?
Sanki, çoluk-çocuk-kız-kızan, kadın-erkek, genç-ihtiyar...herkes derin bir tefekkür içersinde, nefesini tutmuş, okuyor..okuyor..okuyor!..
Hakîkaten okuyanları "tenzîh" ederim...Ve elbette ki, tebrik de ederim!..Sayıları çok az, onların!..
Sözünü ettiğim, zamanın Cumhurbaşkanı tarafından "Şubat 2008"den îtibâren başlatılan "Türkiye Okuyor" p(u)rojesi/kampanyasıdır.
Şüphesiz ki, "Uyu Uyu Yat Uyu" dan buralara gelmek büyük bir merhaledir. Ammâ...O zamanın okumasının yanında bugünün okuması, maalesef çok zayıf kalmaktadır.
'Sistemsizliğin örtülmesi' desem, bana kızanınız olur mu?
"Uyu Uyu Yat Uyu"ya rağmen okumak, "okur gibi görünmek" değildi. Çünkü, usûlü öyle anlamış ve öyle uygulamaya koymuşlardı...
Bir memleketin fertlerinin okumasını sağlamak için, ilk önce sıhhatli bir maârif sisteminin tesisi gerekir. Bunun, yetersiz ve başarısız olduğu ülkelerde -ki, biz öyleyiz- göstermelik 'okuma sahneleri ' belirir.
"Askıda kitap" denilir; "merdiven altı kitaplık" denilir, hastahâne bahçesinde, kahvehânede...birilerinin eline birer kitap tutuşturulup roller dağıtılıp çekimler yapılır.
Bir bakarsınız ki, bir g(u)rup genç, bir parkta, kitap okur görünür.
Meselâ; bir haberde şu cümleye rastlarsınız: "Bin iki yüz öğrenci aynı anda, caddede kitap okudu."
Ne müthiş bir şey değil mi?
Meselâ; yine bir başka haberde şu cümleye rastlarsınız: "Mesâî bitimine bir saat kala, bütün memurlar, Türkiye Kitap Okuyor" kampanyası münâsebetiyle kitap okudu."
Ne hârika değil mi? Bir millet, topyekûn, parkta, otobüste. t(ı)ramvayda, t(i)rende, hastahânede, kahvehânede...kitap okuyor. Hattâ; maç öncesi, hakemler ve takım kaptanları, ellerinde birer kitap, poz verip okuyorlar!..
Ve hattâ, üniversiteli gençler toplamışlar, fakültelerinin bahçelerinde kitap okuyorlar...Harıl harıl..
Hiç düşünen ve soran oldu mu ki, bunlar acaba ne okuyorlar?
O zaman, ben sorayım K itap okumanın mekânı neresidir?
Kütüphâneler değil mi?
Hiç dikkat ettiniz mi bilemiyorum, umûmî kütüphânelerden istifade, üniversite ve dîğer okul kütüphânelerindeki okur nispeti nedir? Hele de orta öğretim okullarındaki kütüphânelerin açık tutulmaları mümkün müdür?
Şâyet bunlardan memnun isek, demek ki, her şey yolundadır. Öyleyse, bu kadar çırpınmak niyedir?
Sevilmeyen, zevk alınmayan ve faydası düşünülmeyen bir fiil arzu edilerek yapılmaz/yapılamaz. Okumak fiilinin sevdirilme yeri ise, okullardır ki, bu müesseselerin, bugün îtıbâriyle, bu işi başaramadıkları görülmektedir.
Sistem, bütünüyle arızalıdır.
Teşvik; sokakta değil, sınıfta başlamalıdır. Okuma zevki ve alışkanlığı, sokakta, bahçede değil; sınıfta, evde verilebilmelidir.
Neyi okuyacağı'nın tespitini ve nasıl okuyacağı'nın usûlünü, ilkokuldan üniversiteye, okul sıraları, çocuklara ve gençlere bir hedef olarak gösterebilmelidir.
Zâten, dünyâ verileri de meydandadır. Bizim, ortaöğretim ve üniversitelerimizin dünya ölçülerindeki seviyesi ne ise, okuma oranımızdaki de odur. Yani...
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilâtı (UNESCO) verilerine göre, Türkiye, dünya sıralamasında 86. sıradadır.
TÜİK raporlarına göre ise, Türkiye'de kitap, ihtiyaç listesinin 235. sırasında bulunmaktadır.
Tabiî ki, önemli bir husus daha vardır: Dünyâda, kişi başına, kitap için harcanan para 1.3 dolar iken, Türkiye'de, bu rakam çeyrek dolardır.
Rakamlar yalan söylemez!..Okuyor görünerek, sâdece birbirimizi aldatıyoruz o kadar!..