Aşık Kemali Bülbül'ü anlatır mısınız denildiği zaman insanın aklına öyle çok şey geliyor ki. Nereden başlayayım diyerek önce bir bocalama geçiriyorsunuz. Zira o her yönüyle zengin birisi. Zengin dedimse mala mülke itibar etmeyen zenginlerdendi. Dünyalık adına ardında bir şey de bırakmadı. Fakat çocuklarını okuttu. Sohbetimizde benim servetim çocuklarımı okutmaktır derdi. Daha sonra hepsini de okuttum itibarlı görevlere geldiler diyerek devam ederdi. Hele öğretmen olan kızını anlatırken göğsü daha bir kabarır, gururlanır ve benim kızım öğretmen derdi. İşte böyle bir soru karşısında ister istemez hemen hangi yönünü diyesiniz geliyor. Edebiyat, şairlik, âşıklık, dostluk, insanlık, siyaset, vefa ve fedakârlık... Hangi yönünü?
İsterseniz Aşık Kemali Bülbül'ü, Ali Kayıkçı'nın hazırladığı “Dünden Bugüne Samsunlu Şairler ve Yazarlar' isimli kitabında yer alan biyografisini okuyarak tanımaya başlayalım:
"Samsun Kavak İlçesine bağlı Kozansıkı Köyü’nde, 1928 yılında dünyaya geldi. Annesinin adı Zekiye, babasının adı ise Recep’tir.
Maddî imkânsızlıklar sebebiyle ilkokuldan sonra öğrenim göremedi. İlkokulu bitirdikten sonra Samsun’da, çeşitli gazete ve matbaalarda işçi olarak çalıştı. 1948 yılında askere gitti. Askerlik dönüşü (1950) bir süre İstanbul’da kaldı. Orada da bazı işlere girip çıktı.
Ocak 1951’de İstanbul’da “Torun” adlı bir mizah gazetesi çıkardı. Akabinde de tekrar Samsun’a dönerek burada “Vicdan Sesi” isimli bir gazete daha çıkardı (1952). Bu gazete ile yalnız Kavak ve Samsun’un değil, bütün bir Karadeniz Bölgesi insanının duygu ve düşüncelerini dile getirmeye çalıştı. 4 yıl süre ile bu gazeteyi neşretti. Bu arada (1951-52) yıllarında “Büyük Cihat” gazetesinin 22 inci sayıdan kapanışına kadar “Yazı İşleri Müdürlüğü”nü yaptı.
Gerek “Vicdan Sesi” ve gerekse “Büyük Cihâd” gazetelerindeki bazı yazılar sebebiyle toplu basın, asliye ceza ve ağır ceza mahkemelerinde yargılandı ise de açılan davaların hepsinden de beraat etti.
1960 ihtilalinden sonra Ankara’ya yerleşti. Hâcı Bayram Câmiî civarında bâzı dînî kitaplar, ufak destanlar ve risaleler bastırarak onları pazarladı. Bu çalışmalar, 1965 yılına kadar devam etti.
1965-68’de, serbest ticaret ve pazarlamacılık yaptı. 1969-70’de Tarko’da işçi olarak çalıştı. 1970-72 yıllarında tekrar dînî yayınları, risaleleri ve destanları pazarladı. 1972-86 yıllarında “Emlâk ve Vergi İşleri Takip Bürosu”nu açarak bu işlerle uğraştı. 1986’da Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne işçi olarak girdi ve 1993 yılındaki “emekliliğine kadar burada çalıştı. Emekli olduktan sonra tekrar Samsun’a dönerek burada yerleşti.
“Kemâlî Bülbül” ve “Âşık Bülbül” mahlâslarını kullanarak çok sayıda “şiir” yazan ve bunları 9 ayrı kitapta toplayan Âşık Kemâlî Bülbül’ün, üyesi bulunduğu kurum ve kuruluşlar ile katılmış olduğu festival ve bazı yarışmalar ise şunlardır:
Türk Kooperatifçilik Kurumu, Folklor Araştırma Kurumu, İlesam Türk İlim ve Edebiyat Eserleri Sahipleri Meslek Birliği, Samsun Yazarlar Derneği, 19 Mayıs Kültür Derneği, Samsun Aydınlar Ocağı, Kavaklılar Yardımlaşma Derneği, Hotey-Der Derneği v.b.dir.
Âşık Bülbül, ülkemizde yapılan pek çok festival, şenlik, şölen gibi faaliyetlere katılmış, yarışmalara girmiş ve çeşitli “ödül ve dereceler” kazanmıştır.
Erzurum Atatürk Üniv., Elazığ Fırat Üniv., Ankara Gazi Üniv., Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nce düzenlenen şenlik ve festivallere; Konya Âşıklar Bayramı’na, Eskişehir Yûnus Emre Kültür ve Sanat Festivali’ne, Kırşehir Ahi Evran Şenlikleri’ne, Âşık Veysel’i Anma Günü’ne, Gülhâne Şenlikleri’ne, Sultanahmet Şenlikleri’ne, Antalya Altın Portakal Festivali’ne, Mersin Silifke Festivali’ne; Kocaeli, Kastamonu, Çankırı, Adıyaman, Amasya, Adana gibi illerde ve pek çok çevre ilçede yapılan toplantılara iştirak etti; yarışmalara katıldı ve dereceler aldı.
Bunlardan en önemlileri, “Atatürk’ün Doğumunun 100. Yılı Kurtuluş Savaşı Destanı” yarışması olup burada “1. Mansiyon”, “Konya Âşıklar Bayramı”nda da “Yılın 7’li, 9’lu Şiiri” yarışması ve “dereceye girmesi”dir.
Son yıllarda aldığı en büyük ödüllerden biri Haziran 1998 tarihinde başkentte düzenlenen “5. Ankara Halk Âşıkları Bayramı”nda “Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel”in elinden “Türk Kültürüne Yaptığı Hizmetleri ve Sanat Hayatının 50. Yılı Armağanı” olarak “Kupa ve Madalya” alması, Kavak Belediyesi’nce görüşülen bir karar neticesinde de “Yaşar Doğu Mahallesi”ndeki bir sokağa “Âşık Kemâlî Bülbül Sokağı” isminin verilmesi, 10 Nisan 2006’da Samsun Atatürk Kültür Merkezi’nde İl Kültür Müdürlüğü ile Kavak Belediyesi’nce müştereken düzenlenen “Âşık Kemâlî Bülbül’ün 60. Sanat Yılı” ve 2011 yılında İlkadım Belediyesi tarafından Vefa Gecesi kutlamasıdır...
Bir süre şehrimiz Buğdaypazarı semtindeki Vakıf Taşhan Binasında, “Âşık Kemâlî Bülbül Kültür Evi”nde, kültür-sanat faaliyetlerini sürdürmüş; dostları, kitapları ve çeşitli hâtıra eserlerle gününü değerlendirmiştir. 2008 yılı sonunda bunu kapatmak zorunda kalmıştır.
Samsun Büyükşehir Belediyesi tarafından 20-22 Haziran 2008 tarihinde düzenlenen “Uluslararası Samsun Şiir Günleri”ne “Ev Sahibi Şair” olarak katılmış ve bir şiirini sunmuştur.
***
Ahmet Kabaklı; “Âşık Kemâlî Bülbül, her zaman coşkun edasıyla sosyal dertlere dokunur”
M. Hâlistin Kukul; “Âşık Kemâlî Bülbül, ilerlemiş yaşına rağmen bir delikanlı heyecanıyla, bu soluğu sürdürenlerden daha gür bir sestir. Bu ses kırk beş yılı aşkın bir süredir devam eden, hiç ama hiç ara vermeden yükselen sestir.”
Hayrettin İvgin; “Âşık Kemâlî Bülbül, coşku ve duygu yüklüdür. Hangi konuda olursa olsun, şiirinde heyecan hakimdir. Gerçek şahsiyetinde milliyetçidir, millî ve mânevî değerlere son derece bağlıdır. Vatan ve millet sevgisi, sosyal konular ve Türkiye’deki ırkdaşlarımızın, vatandaşlarımızın derdiyle dertlenmez, o tüm dünyânın sorunlarını kendine dert edinir. Şiirlerindeki uslübu gözünü budaktan, sözünü dudaktan esirgemeyen bir kararlılıktır” demektedir.
(Kaynak: Ali Kayıkçı “Dünden Bugüne Samsunlu Şairler ve Yazarlar, Aşık Kemali Bülbül')
***
O birçok dalda şiir yazsa bile önceliği milli konulara ayırmış duygulara seslenmiştir. Vatan millet bayrak sevdalısı bir şairdi. Söz Milli konulardan açılınca gür olan sesi daha bir gürleşir, normal konuşmayı bir kenara bırakır adeta haykırarak konuşmaya başlardı. Hitabeti de güzeldi. Dinleyenleri etkilemesini bilirdi. Hemen belirtmeliyim ki daima bağlı kaldığı siyasi düşüncesini hiçbir senlik benliğe kurban etmemiştir.
1928 yılında Samsun’un Kavak İlçesinin Kozansıkı Köyü’nde doğmuş daha 11 yaşlarında iken geçirdiği 1939 depreminde babasını ve birçok yakınını kaybetmiş ondan sonra büyük acılar yaşamıştı. Belki de onun bir yanının tebessüm bir yanının hüzün olması bu yüzdendi.
Konusu açıldığında bu acılardan bahseder anlattıkça duygulanır ve gözleri nemlenirdi. Daha çocuk denilecek yaşta kalemi eline alıp şiire yönelmesinde kuşkusuz yaşadıklarının etkisi vardı. Annesi, bir başkasıyla ikinci evliliğini yaptığında o daha onbir-on iki yaşındaydı. Çağdaşı olan Aşık Veysel'le de ortak bir yanı vardı. Zira Veysel'in gözü görmez olduğunda oyalansın diye eline bir saz vermişlerdi. Kemali Bülbül'de eline kalemi almıştı. İkisi de çocuk yaştaydı. Biri saza biri kaleme bağlanmıştı. Tel aynı olmasa da yol aynıydı. Dil aynıydı.
O yıllarda birçok şeyi şiirle anlatım yaygındı. Şairler duygularını şiirle ifade etmelerinin yanısıra sosyal olayları da kendilerine konu ediniyordu. Şairler kendilerine itibar edilen kimselerdi. Köylere kadar giderek gerek sazlı gerek sadece sözlü şiir okuyorlar bu arada destansı şiirlerini satıyorlardı. Bu aynı zamanda şairlerin de geçim kaynağıydı. Kemali Bülbül'de köylerine gelip giden âşıkları dinleyerek şiire ilk adımını atmıştı. Küçük yaşlarda şiir yazmaya başlamış, hatta âşıklık geleneğini bu gezgin halk âşıklarından görüp duyarak öğrenmişti.
Âşıklar bu geleneğe nasıl başladınız sorusuna ekseriyetle rüyalarında bir yüce kişinin gelerek eliyle bade içirdiğini bundan sonra da dillerinin çözülüp şiir yazmaya başladıklarını söylerler. Âşıklık geleneğinde usta çırak ilişkisi de olmazsa olmazlar arasındadır. Her usta âşık kendisinde yetenek gördüğü birisini çırak olarak seçer ve yetiştirir. Bu gelenek yüzlerce yıldır bu şekilde devam eder.
Kemali Bülbül bade'den söz açılınca bana bade filan içiren olmadı. Biz badeyi doğmadan içenlerdeniz. Dünyaya öyle gelmişiz derdi. Usta çırak ilişkisine gelince ben kalemin ve gönlümün çırağıyım. Ustaları gördüm takip ettim. Elbette çırak olmadan usta olamazdım. İmkânımız bu kadardı demekle yetinmekteydi.
Gazetede Muhabirlik yapmıştı
İlkokulu Köyünde bitirdikten sonra Samsun’a gelen Kemali Bülbül tahsiline devam etme imkânı bulamadığından Samsun’da “Ali Baba Gazetesi’nde muhabirlik yapmaya başlamıştı. Depremde yakınlarını ve bu arada imkânlarını da kaybeden bir Anadolu çocuğunun bundan sonraki hayatı hiçte öyle kolay olmayacaktır. Takdirin sahibi onu önce âşıklarla tanıştırıp şiir yazmaya, sonra da ilk defa köyünün dışında bir yer olan Samsun'u tanıyıp görmeyi nasip etmişti.
İlk kitabını yayınladığında 18 yaşındaydı
1946 yılında “Kırık Sesler” adlı ilk kitabı yayımlandığında daha 18 yaşındadır. O günden sonra kitabını koltuğunun altına alarak nerede Âşıklar Bayramı varsa oraya koşup gider. Konya Âşıklar Bayramıyla birlikte Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde düzenlenen şenliklere katılır. Buralarda kendine yer arar bulur ve değişik ödüller kazanır.
Kemali Bülbül gidip yerleştiği Ankara'da Ankara Belediyesindeki işinden emekli olunca (1993) Samsuna dönmüştü. Bu süre içerisinde de Samsunla irtibatını kesmemeye özen göstermişti. Ankara'da yaşadığı yıllarda başta siyasiler ve akademisyenler olmak üzere değişik kurumlarda önemli görevlerde bulunan çok sayıda tanıdığa sahip olmuştu.
Şiirlerinde insan, din, bayrak, millet, kahramanlık ve vatan sevgisi gibi değişik konuları işleyen Âşık Kemali, birçok radyo ve televizyon programına katılmıştı. Şiirleri çeşitli dergi, gazete ve araştırmada yer almıştı. Ayrıca İstanbul'da “Torun" (1951) ve Samsun'da “Vicdan Sesi”(1952) gazetelerini çıkarmıştı. Bu arada “Büyük Cihâd” gazetesinin (1951-1952) 22 inci sayıdan kapanışına kadar “Yazı İşleri Müdürlüğü”nü yapmıştı. Yazdığı yazılardan dolayı asliye ceza ve ağır ceza mahkemelerinde yargılanmış, hakkında açılan davaların hepsinden de beraat etmişti. O günün gazeteleri bu haberi 'Bülbülün çektiği dilindendir' atasözümüzle de örtüştürmüş, ayrıca karikatürlerle de kamuoyuna yansıtmışlardı.
1975 yılında Ankara'da Halk Ozanlarını Tanıtma ve Eserlerini Yaşatma Derneği kurucuları arasında yer almış, derneğin ilk başkanı seçilmişti. Derneğin yayınları arasında da çeşitli âşıkların kitaplarının yayımlanmasını sağlamıştı. Hakkında tezler yapılmış, röportajlar yayınlanmıştı.
Âşık Kemali Bülbülü nasıl tanıdım?
Daha önce ismini sıkça duyduğum Âşık Kemali Bülbül ile 1993 yılında tanıştım. O günlerde emekli olup Memleketi olan Samsuna dönmüştü. O günden sonra dostane görüşmelerimiz devam etti. Bugün restorasyonu devam eden Vakıflar Bölge Müdürlüğüne bağlı Tarihi Taşhan'da kiraladığı bir oda da kendi eserleriyle birlikte halk âşıklarının eserlerini de sergiliyordu. Tabelada 'Âşık Kemâlî Bülbül Kültür Evi” yazıyordu. Burası âşıkların, şairlerin ve sevenlerinin de uğrak yeri haline gelmişti. Odanın her köşesini Âşıklar Şenliğinde kullanılan afişler süslüyordu. Dört bir yanı kitap doluydu. Kitap kokusu adeta on metre öteden hissediliyordu. Daha sonra kitaplarını üniversiteye vakfettiğini öğrendim. Odasına girer girmez radyosunu açar oradan ayrılıncaya kadar kapatmazdı. Taşhan'dan içeri girdiğinizde eğer radyo sesi duyarsanız Âşık Kemali Bülbül'ün orada olduğunu anlardınız. Son yıllarda ikinci kata çıkan merdivenleri çıkmakta zorlanıyordu. Diz ağrılarından şikâyetçiydi. Yazın sıcağında kliması yoktu. Kışın ise küçük bir elektrik sobasıyla ısınmaya çalışıyordu. Odanın kirasını emekli maaşından vermeye çalışıyor ve bir hayli zorlanıyordu.
Laf arasında ara sıra ağabey merak etme sen vefat edince seni ben yazacağım diyerek espri yapardım. O da bana aman dikkat et ben varmışım gibi dikkatli ol öyle yaz diyerek takılırdı. Biraz burukluk duyar, ardından da Allah hepimize uzun ömürler versin diyerek tebessüm eder geçerdik.
Kemali Bülbül ülkemizin neresinde Halk Aşıklarıyla ilgili bir şenlik veya program varsa hiçbirisini kaçırmadan katılır Samsunu temsil etmeye çalışırdı. Yine yazdığı şiirleri son güne kadar gerek mahalli gazete ve dergilerde gerekse çeşitli illerimizde çıkan edebiyat dergilerine gönderir yayınlanıp yayınlanmadığını takip ederdi. Yanında sürekli olarak taşıdığı çantanın içi 50 yıl evvelinden o güne kadar beğendiği şiir belge ve kitaplarla dolu olurdu. Kemali Bülbül Kanal S Televizyonunda hazırlayıp sunduğum 'Yeldeğirmeni Programı'nın da çok kere konuğu olmuştu.
Halk Âşıklarını Samsunla buluştururdu
Samsun dışında halk âşıklarıyla ciddi tanışıklığı ve bağlantıları olduğunu biliyorum. Zaten halk âşıkları ona Kemali Bülbül Ağabeyimiz diye hitap ederdi. Onun sayesinde Âşık Hüseyin Çırakman (Çorum), Aşık Sefil Selimi (Sivas), Aşık Feymani (Adana) Aşık Meydani (Kayseri)... gibi birçok isimleri tanıdım. Samsunda da Âşık Sebahattin Dülger, Âşık Hasan Sancak, Âşık Mustafa Bilir, Ramazan Yavuzarslan yakın dostlarıydı. Ramazan Yavuzarslan aynı zamanda Kemali Bülbülün çırağıydı.
Ülkemizin değişik yerlerinden gelen halk âşıklarımızın Âşık Kemali Bülbül olmasa biz Samsunun yolunu nereden bileceğiz dediklerini hatırlıyorum.
Âşık Ramazan Yavuzarslan sırası geldiğinde, beni Kemali Bülbül yetiştirdi, ben onun çırağıyım diyerek gururlanırdı. Âşık deyince akla saz ve söz yan yana gelir. Bir kısım âşıklar sazı olmayanı âşıktan kabul etmemeye çalışırlar. Âşık Kemali Bülbül sazı olmayan âşıklarımızdandı. Söz saza gelince saatlerce cevap vermeye çalışır sözü saz mı söylüyor yoksa aşık mı, aşık olan kişi mi saz mı?.. Diyerek son noktayı koyardı.
Yine Ondokuzmayıs Üniversitesi (OMÜ) Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Celal Tarakçı, Prof. Dr. Mustafa Özbalcı, Doç. Dr. Bekir Şişman ve Doç. Dr. Şahin Köktürk, Şair-Yazar Halistin Kukul, Şair Ali Kayıkçı... yakın dostlarıydı. Ağabey diye hitap ettikleri Aşık Kemali Bülbül'ün hakkında hatırı sayılır bilgiye sahiptiler.
Kemali Bülbüle vefa Gecesi
Şahin Köktürk Kemali Bülbül vefat etmeden kısa süre evvel (2011) onun hayatını ve şiirlerini “Samsunlu Âşık Kemalî Bülbül Hayatı Sanatı Şiirleri“ isimli 417 sayfalık bir kitapta toplamış bu kitabı İlkadım Belediyesi Kültür Hizmeti olarak yayımlamış ve ardından güzel bir tanıtım ve vefa gece tertiplenmişti. O gecenin sunumunu da bizzat ben yapmış ve bu gururu onunla birlikte bende yaşamıştım. Sevenleri salonu tıklım tıklım doldurmuştu. Salonun kapısından dostlarının kollarına girerek getirilip sahnede eşiyle birlikte yerini aldığında çocuklar gibi gülümsediğini hatırlıyorum.Bir ara eşine Teyze şairin kahrını çekmek zordur. Ancak bu gece bu gururu birlikte yaşıyorsunuz neler hissediyorsun? diye sorduğum soruya; 'Bütün yorgunluğum ve kırgınlığım bitti. Demek mücadelesi boşuna değilmiş' diyerek verdiği cevaptan son derece mutlu olmuştum.
Gecede kendilerinde emeği bulunan Samsunlu halk aşıkları Hasan Sancak (Aşık Sancak) Ramazan Yavuzarslan (Aşık Yavuz) Mustafa Bilir (Aşık Obalı) ve Yakup Özdemir ( Ozan Çerkezoğlu) onun şiirlerini sazlarına dökerek okumuşlardı.
Teşkilatçı ve sosyal bir yanı vardı
Kendisi bugün hala kurucu başkanlığını yaptığım Samsun Yazarlar Derneği'nin de üyesiydi. Son genel kurulumuzda aldığımız bir kararla onu "Şeref Üyesi" olarak seçmiş plaketini kendisine takdim etmiştik. Derneğimize sürekli olarak gelir saatlerce kalırdı. Bu arada ondan çok şey öğrendiğimizi, özellikle vefatından sonra daha iyi anlıyorum. Aşık Kemali Bülbül teşkilatçılığı bilen sosyal bir insandı. Toplum adamıydı. Birkaç derneğin üyesi olduğunu biliyorum. Üye olmakla kalmaz sorar sorgular çalışmalar hakkında bilgi almak isterdi. Başkansa başkanlığın üyeyse üyeliğin hakkını vermek isterdi.
Benim de gururla İl Temsilciliğini yaptığım 'Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği' (İLESAM) 'ın da etkili bir üyesiydi. İlerleyen yaşına rağmen Ankara'da gerçekleşen toplantılarına gitmek için var gücünü kullanırdı. Artık bedeni gönlünü taşıyamaz hale gelinceye kadar Aşıklar Bayramı vb. programlara katılmak için Konya, Eskişehir, İstanbul, Kayseri, Kars... olmak üzere gittiği şehirler gibi.
Daha sonra başta diz ağrıları olmak üzere yorulan vücudu derneğin merdivenlerine cevap veremez duruma gelince sanki yıllarca hiç çıkmamış gibi dernek odasının niye bu kadar üst katlarda yer aldığından şikayetçi olmaya başladı. Aslında şikayetçi olan kendi değil yorgun bedeniydi. Sağlık sorunları ilerleyip de gelemediği zamanlar mutlaka telefonla arar dakikalarca konuşurduk. Her aramasında dostane sitemlerini sıralar; 'Önce sen niye aramadın yine seni geçtim' diyerek söze başlardı. Öyle bir yapısı vardı ki çocukla çocuk, büyükle büyük olurdu. Dobra konuşurdu. Kibir nedir bilmezdi. Aşıklığın disiplinine öyle bağlıydı ki ona toz kondurmazdı. Aşıklığa olan sevgisi ve saygısı her halinden belli olurdu.
Samsundaki aşıkları yanına alır bilhassa çevre ilçelerde tertiplediği programlara götürürdü. Onun bu heyecan ve coşkusu bizde de etkisini gösterirdi. Çalışmalarımızda daha bir gayrete gelirdik. Her defasında ona; 'Kemali ağabey sen bu kuşağın Samsundaki son temsilcilerindensin. Vefatınla birlikte bu iş burada biter' derdim. Önce cevap vermeye çalışır, sonra da o da bunun böyle olacağını sezmiş gibi susardı.
Aşık Kemali Bülbül Sokağı
Doğduğu yer olan Kavak'ta bir sokağa adının verilmesi onu çok mutlu etmişti. Bir keresinde 'Haydi gidiyoruz dedi. Daha ben nereye demeden Kavak'a gidiyoruz. Benim ismimin yazdığı şu tabelayı bir kerede sen gör' Hemen toparlandık yanımıza bir iki arkadaşı da alarak gittik. Yaşar Doğu Mahallesinde bulunan sokağın başındaki tabelanın önüne gelip durduk. Tabelada 'Aşık Kemali Bülbül Sokağı' yazıyordu. O tabelaya bakarken gözlerinde öyle bir sevinç vardı ki. Bir süre ikimizde bir süre tabelaya bakıp kaldık. Sonra bana dönüp; 'İnsanın kendi memleketinde isminin bir yere verilmesi ne güzel şeydir. Haydi şimdi geri dönebiliriz' Ve gerisin geri Samsun'a döndük. Evet evet yalnızca bunun için gitmiştik Samsun'dan Kavak'a. Nereden baksanız 50 km.lik yol vardı ikisi arasında. Kavak Belediyesi bir halk aşığına güzel bir vefa örneği göstermişti. Üstelik bunu yaşarken yapmıştı.
Vefatından sonra Samsundaki evinin hemen karşısında bulunan parka İlkadım Belediyesi tarafından "Aşık Kemali Bülbül Parkı" verilmesi de ayrıca bir anlam taşıyordu. Keşke hayatında iken de görebilseydi bunu. Eminim penceresinden hep oraya bakar ve huzur bulurdu.
Aşık Kemali Bülbül Samsun'a ve doğduğu Kavak'a dair yazdığı şiirleriyle her ikisini fazlasıyla hak etmişti. Şairler ve yazarlar başağa benzerler. Siz bir verirseniz onlar bire karşı on verirler. Üstelik o almadan evvel yazmıştı şiirlerini. Yani karşılık beklemeden.
Çevik dilliydi
Kemali Bülbül Dede Korkut'un dediği gibi çevik dilli bir ozandı. Hazır cevaptı. Söze karşılık verdiği cevaplar kitaplara geçecek cinsten olurdu. Yani yerinde kısa ve öz cevaplar verirdi. Çoğu defa çalışmalarını haber yapar gazetelere verirdim. Haberi yayınlanınca çocuklar gibi sevindiğini hatırlarım.
Tabi aradan geçen zaman beni haklı çıkarsın istemezdim fakat öyle olduğunu görüyorum. Kemali ağabeyin vefatından sonra Samsunda aşıklık geleneği de eski hareketliliğini kaybetti. Kısa sürede de durma noktasına geldi. Zira o Kamu kurumlara, belediyelere gider varlıklarını hatırlatırdı. Böyle olunca arkadaşları da ona ayak uydurmak zorunda kalırlardı.
Samsunda aşıklık geleneğine hizmet verdi
Kemali Bülbül hayattayken yıl içerisinde bir iki defa Aşıkların Samsun Programları olurdu. Bunlarda Kemali Bülbülün parmağı vardı. O vefat ettikten sonra şehir dışından gelen halk aşıklarının ayağı da Samsundan kesilip gitti.
Vefatıyla Samsunda Aşıklık geleneği de yetim kaldı
Tahmin ediyorum 2009 yıllarıydı kendi gayretleriyle halk aşıklarını etrafına toplayarak Samsun'da da "Halk Ozanlarını Tanıtma ve Eserlerini Yaşatma Derneği (HOTEY-DER) "ni kurdu. Başkanlığını yürütmeye başladı. HOTEY-DER, Samsun Yazarlar Derneği ile aynı binada bulunuyordu. Hoteyder Samsun ve çevresinde halk aşıklarını bir araya getiren anlamlı çalışmalara imza attı. Yaz kış demeden her gün gelir giderdi. Sağlık sorunları başlayınca ister istemez çekilmek durumunda kalmıştı. Derneğinin de en azından sağlığında kapatılmasını istemiyordu. Başkanlık görevini Yönetim Kurulu Üyelerinden Doç. Dr. Bekir Şişman üstlendi. Ancak Şişman'ın üniversitedeki yoğun görevi iki işin bir arada yürümesine izin vermiyordu. Bir süre sonra derneği feshederek kapatmak zorunda kaldılar.
Hastalığında bile şiire ara vermedi
Vefat edinceye kadar hiç durduğunu bilmem. Sağlık sorunlarından dolayı birkaç ay evinden çıkamayacak duruma gelmişti. Kısa aralıklarla evine gider gelirdim. Beni aileden birisi olarak görürlerdi. En son vefatından bir-iki gün evvel ziyaret etmiştim. Yorgundu bitkindi. O konuşkan çevik dili artık konuşmakta zorlanıyordu. Öyle de olsa onun yerine ben konuşuyor eski günlerden bahsediyor hatıraları canlı tutmaya çalışıyordum.
Kemali Bülbül'ün vefat haberini duyunca çok üzüldüm. Edebiyat dünyamız bir aşığını, Samsun bir şair ve ozanını, bense bütün bunlarla birlikte yakınımı ağabeyimi kaybetmiştim.
Destan kültürünün de ustasıydı
Çocukluğumda hatırlıyorum. Aşık Kemali Bülbül bir koltuğunun altında teybi diğerinde yazdığı şiirleri ile çarşı pazar dolaşır günün şartlarına göre yazdığı destanları sesli olarak satardı. O aynı zamanda destan şairiydi. İLESAM Genel Başkanı M. Nuri Parmaksız yayınladığı 'Türk Edebiyatında Ağıt Yakma Geleneği ve Ağıt-Destanlar' adlı kitapta Aşık Kemali Bülbül'e de geniş yer vermişti. Değişik zamanlarda başka aşıklarla karşılaşma ve atışma fırsatı da bulan Aşık Kemali’nin bugüne dek 11 kitabı yayımlanmıştı.
Ömrünü Halk Edebiyatına adayan Aşık Kemali Bülbül, hiç durmadan yazdı, düşündü. Yılmadan çalıştı arkasında şiirler- halk edebiyatı ile ilgili yazılar daha da önemlisi kadirşinas dostlar bırakarak 23 Eylül 2012 tarihinde 84 yaşında vefat etti.
Kabrini ölmeden evvel yaptırmıştı
Daha öncede ifade ettiğim gibi o herkesin ağabeyisiydi. Şairinden yazarına, avukatından mimarına, öğretim üyesinden öğrencisine kadar...Ve Aşık Kemali Bülbül sevenleri tarafından Samsun Büyük Cami´de kılınan öğle namazına müteakip Kıranköy Mezarlığı´ndaki aile kabristanına defnedildi. Hatta kabristanlıktaki yerini daha önceden almış vefatından yıllar evvel kendi elleriyle mezar taşlarını diktirmiş ve adını yazdırmıştı. Ölüme öyle hazırlıklıydı ki vefat tarihinden başka her şey tamamdı.
Cenazesi kalabalık olmuştu. Tabutunu omzumuza aldığımızda bir halk aşığının bu dünyadan nasıl ayrılıp gittiğini, şiirlerin susup sevenlerinin gözyaşı döktüğüne birkez daha şahit olmuştuk. Onun tabutunu omzunda taşıyanların dudaklarından sanki; onun şiirlerinden birer mısra dökülüyordu.
Her yıl 23 Eylül geldiğinde sevenleriyle birlikte kabri başında ziyaret edip dua okumayı prensip haline getirdik. Yaşarken Milletinin yanında yer alıp onu unutmayanlar unutulur muydu? Elbette unutulmazdı.
Vasiyetini şu mısralara sığdırmıştı.
Kemâlî Bülbül der, vâsiyetimdir,
Bıraktığım miras, haysiyetimdir,
Boyun büken bir dul, birkaç yetimdir,
Dönüşü olmayan, son seferdeyim...
Ondan geriye kitapları yani şiirleri kaldı.
E s e r l e r i :
1- Kırık Sesler (1946)
2- Türk Çocuklarına Ahlâkî Öğütler (1949)
3- Güzel İstanbul’dan İlhâmları (1950)
4- Kore Destanı (1950)
5- Seçim Taşlamaları (1965)
6- Kıbrıs Destanları (1975)
7- Nerdeyim? (1984)
8- Yılları Yendim (1990)
9- Sanatta 50. Şeref Yılım (1997)
10- Cumhuriyet Güzellemesi (1999)
11- Memleket Diye Diye (2003, 2006)
Ve o şiirlerden birkaçı...
Vay Halime Vay
Gözümle gönlümle arası açık,
Kavgaya dönerse vay halime vay,,
Dünya geniş olmuş kabir daracık,
Kandilim sönerse vay halime vay.
Gözler bedenimde gönül de bende,
Birisi yaşarken biri ölende,
Ömrümün çilesi benden de önde,
Gün günü yenerse vay halime vay.
Dağı dev mi deldi Ferhat değil de,
Piri kim uçurdu kanat değil de,
Kaybolan insan mı sanat değil de,
Can kuşum tünerse vay halime vay.
Halıdan yumuşak gelir teneşir,
Kimi ağlaşır kimi söyleşir,
Kemali Bülbül’ü dört kişi taşır,
Kurtulmak hünerse vay halime vay.
Türk Güreşinin Sembol İsmi Yaşar Doğu'nun hemşehrisi olan Aşık Kemali Bülbül onu yazdığı bir şiirle anlatmıştı.
Yaşar Doğu’muz
Samsun Kavak’ının Karlı köyü var,
Madeni has maden, Yaşar Doğu’muz.
Tertemiz anadan babadan doğar,
Boya göre beden, Yaşar Doğu’muz.
Meydanda minderde çekince peşte,
Mecal mi kalırdı verilen eş’te,
Bükülmeyen bilek, adı güreşte,
Hocalara neden, Yara Doğu’muz.
Avrupa’da minder yırtan, dedirten,
Hasmını gözüyle tartan, dedirten,
Daldıkça kuvveti artan dedirten,
Salmazdı yenmeden Yaşar Doğu’muz.
Okkasında Dünya Şampiyonuydu,
Adı dilden dile gezen konuydu,
İbadet, itikat, şaşmaz yönüydü,
Ününü ün eden, Yaşar Doğu’muz.
Kemali Bülbül’üm, hemşerisiyim,
Sevginin saygının en halisiyim,
Sorana Kavak’ın delisiyim,
Olursa müsaaden Yaşar Doğu’muz.
Nerdeyim?
Kendimi eledim inceden ince;
Canlılar içinde neyim, nerdeyim?
Yaradan’ım aklı-fikri verince;
Anladım emrinde olan yerdeyim...
Birkaç damla sudan, kana dönmüşüm,
Yüz otuz beş günde, cana dönmüşüm,
Aslım Âdem, ben de O’na dönmüşüm,
Büyük imtihânda, alnı terdeyim...
Güneşinde gıdam, ayında ömrüm,
İndinde bir arpa boyunda ömrüm,
Hissesine düşen payında ömrüm,
Belki hayır’dayım, belki şer’deyim...
Şükrüne âcizim nîmetlerinin,
Gözler kamaştıran ziynetlerinin,
En büyük Peygamber ümmetlerinin,
Safında saflanmış sadık serdeyim...
Ne mutlu nefsimle yurdu korursam,
Oğlum kızım el ele örnek olursam,
Gözlerim kapanmaz borçlu ölürsem,
Dünyâ duvarında, beyaz perdeyim...
Kemâlî Bülbül der, vâsiyetimdir,
Bıraktığım miras, haysiyetimdir,
Boyun büken bir dul, birkaç yetimdir,
Dönüşü olmayan, son seferdeyim...
Âşık Kemalî Bülbül; ölmeden önce, ölümü yaşayanlardandır. "Ağlayım" başlıklı şiirinde bu hislerini şöyle ifade etmişti:
Ağlayım
Ölürsem ağlayan olur mu bilmem;
Fırsat elimdeyken kendim ağlayım.
Belki de kabrime uğrayan olmaz;
Tutarken el ayak kendim ağlayım.
Bülbül’üm anlatsam, duyan irkilir;
Yılların yükünü taşıyan bilir.
Eşim çocuklarım gelmezse bir bir,
Toprakta sinemi kendim dağlayım!
Ruhu şad olsun.