Rahmetli Alparslan Türkeş’in yıl dönümü olan 4 Nisan tarihi her sene geniş çapta dünyanın her yerinde çeşitli programlar ile anılmaktadır. Vefatının üzerinden 19 yıl geçmesine rağmen bu anma programlarının göstergesi onun neden ülküdaşları tarafından Başbuğ olarak kabul görmesini de aydınlatmaktadır.
Kendi özü ile barışık olan Başbuğ Türkeş hiçbir zaman ne milli ne de dini kimliğiyle çelişkiye düşmemiştir, düşmediği gibi manevi değerleri için her türlü zorluklarla mücadele etmiştir. Ülküdaşları şehit edilmiş, kendisi bir kaç defa hayatı boyunca tutuklanmış ve zindanlara atılmış, idamla yargılanmış, iftiralara maruz kalmış, 12 Eylül cuntası teşkilatının üzerinden silindir gibi geçmiş ama o hiç pes etmemiştir. O adeta elif gibi hep dik durmuştur.
Alparslan Türkeş Türk tarihini adeta yaşatan ve ondan almış olduğu ilhamı Türk gençliğine aktarırken tarihi hep tarafsız ve bütünlük içerisinde okumuştur. O Türk büyükleri arasında hiç ayrım yapmadığı gibi Türk tarihini de bir bütün olarak ele almıştır. Bölge, mezhep ve antropolojik ırkçılık gibi yaklaşımlara hiçbir zaman müsamaha göstermemiştir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk sonrası Türk Devlet adamlığında aranan bu milli ve manevi değerlere sahip olup bu diyardan göç etmişler arasında Başbuğ Türkeş’i göstermek hiçte abartılı olmaz. Hele bugün yaşanan ortamda Devlet ve Hükümet ayrımı bile yapamayan siyasileri görünce bu tespitin ne kadar doğru olduğu çok rahat anlaşılmaktadır. Başbuğ’un “Devlet-i Ebed Müddet” anlayışı ile binlerce yıllık Türk tarihinde yer almış olan Türk büyüklerinin anlayışı aynıdır.
Ne hikmetse rahmetli Başbuğ Türkeş’in hayatı ve mücadelesi ve Ülkücü Hareket gerektiği gibi ne yazılara ne de ekranlara yansıtılmıştır. Kısmen son zamanlarda giderilmeye çalışılsa da bu eksikliklerin giderilmesi daha çok zaman alacağa benziyor. Oysa Ülkücü Hareket’in ve onun Başbuğ’unun tarihi gelecek nesiller için çok önemlidir. Bu hem şuur ve tarih ile yoğrulmak adına, hem de Türkeş’i ve Hareket’i istismar etmek isteyenleri tanıyabilme konusundan çok önemlidir. Bu tarihin yazılması ya da beyaz perdeye aktarılması geri kaldığı müddetçe, bugün ülkücüyüm diye yaşayanlar ve özellikle herhangi bir ülkücü teşkilatta görev alanlar bildiklerini mutlaka ya seminerlerde ya da sohbetlerinde aktarmalıdırlar. Ülkücü Hareket bugünlere kolay gelmemiştir ve Hareket’in tarihini eksik bilenler de mutlaka sorumluluk taşımakta bilmeyerek noksan kalabilirler, hatta kalacaktırlar. Ve bu tarihi yazmaya ya da beyaz perdeye aktarma konusunda Ülkücü çizgisinde kırıklığı olmayan kişiler mutlaka görev almalı, aksi taktirde bu tarih eksik ya da yanıltılarak yazılır. Örneğin Başbuğ Türkeş hiç söz konusu olmaz ya da çok geri planlarda aktarılır ve yerine başkaları öne çıkartılır.
Bu tarih işte gerektiği gibi yazılıp aktarılmadığı için bugün Türkeş’i terk etmiş ve onu adeta hançerlemiş olanlar piyasada her fırsatta öne çıkıyorlar. Siyasi ikbal peşinde olan bu tiplerde haya ve namus gibi kavramların olmadığı gibi mideleri de çok geniştir. Bu tipler zamana göre yön değiştirirler ve çıkar için milli ve manevi değerlere ters olan konulara bile kendilerini alet edebilirler. İşte bu tipleri de iyi bilmek lazım. Hem Türkiye’de, hem Avrupa’da Ülkücü Hareket’i bölmek isteyen, bir yerlere peşkeş çekmek isteyenler gelecek nesillere mutlaka ama mutlaka aktarılmalı. Kim neden ve niçin Başbuğ’u terk etmiş, onun hakkında neler demiş, hangi siyasi yelpazelerde serinlik aramış gibi sorular sorulmalı ve cevaplar bulunmalı. Can çıkmazsa huy çıkmazmış, işte bunlar bugün piyasaya çıkıp adeta ülkücülük adına racon kesmeye kalkabiliyorlar ve utanmadan Hareket’in kurumlarına ve Liderine dil uzatabiliyorlar. Tarihi bilen ve ülkücü şuura sahip olan bunlara elbet fırsat vermez. Ve özellikle eski-ülkücülük neymiş örnekleriyle herkese anlatılmalı.
Zamanında Hareket’te bulunupta Başbuğ hayattayken onu terk edip bugün ebedi hayata göçenler var. Allah rahmet eylesin demek bizlerin görevidir, bizim ahlakımız bunu öğutler. İster ebediyete intikal etmişler olsun, ister halen hayatta olanlar olsun kimin ne yaptığını bilmek bir görevdir ve ona göre de gerektiği gibi mesafeli durmak bir dava adamlığıdır. Tarihi bilmek düşmanlık yürütmek için değil, bizzat kimlerin ne niyette olabileceğini de zamanında görebilmek için en güzel tedbirdir. “Türkeş’siz Türk Milliyetçiliği” anlayışı nedir işte tarih ile öğrenilir. Bugün bu zatlar Lider’e tavır alıyorlar, dün Başbuğ’a aldıkları gibi. Aslında bu tiplerin ne Başbuğ ne de Lider ile sorunları var, onların asıl sorunu devşiremedikleri Ülkücü Hareket’tir. Onların sorunu elif gibi olanları geçememelidir.
Ülkücü Hareketin selameti, geleceği ve her zaman olduğu gibi dik durabilmesi için onun neferlerinin bu Hareket’in ve Başbuğ’unun tarihini araştırma, okuma ve yazma azminin artırılabilmesi duasıyla Yüce Tanrı yar ve yardımcımız olsun.
Sadece 4 Nisan’larda değil, yılın her günü Başbuğ Türkeş duruşu sergileyebilme dileğiyle…