Ülkülere vasıl olmak için inanmak gerek… Gidecekleri yere inanmayanlar, yürüdükleri yolda tökezlerler. Yolculuk esnasında çeşitli mazeretler arkasına saklanarak daha ileri hamleler yapmaktan imtina ederler. Varlığını bir ülküye adadığı varsayılanlar, bu gün ulaştıkları makam ve mevkileri, içinde bulundukları davaya borçludurlar. Makam ve mevkilerinde saksı gibi durmaları yeşillikten öteye gidemez.. Orada bulunması gereken kimselerin, imani, insani ve siyasi noktalarda yeterli ruh ve kabiliyete sahip kimseler olması gerekir. Hareketin mihenk noktalarını işgal edenler, aynı zamanda gönülleri de işgal edebilecek şahsiyet, zihniyet ve hamiyette olmalıdırlar. Zafiyet ve enaniyet içerisinde hem kendini hem de hareketi küçük düşürecek hal ve hareket dâhilinde bulunan zevatlar ihanet içindedirler. Hafıza kaybından doğan felaketten daha büyük felaket olamaz. Bir dava içerisinde bulunup, belli mertebelere çıktıktan sonra şahsiyet bulduğu yeri beğenmeyip, menfaatleri doğrultusunda başka kapılarda kendilerine yalayacak kemik arayanlar hiçbir zaman unutulmamalıdır. Binlerce Şehidin, Gazinin ve Mağdurun hatıratına saygısızlığı ne Allah affedecek ne de tarih… Titreyip kendine gelme zamanı, tükenişin son raddesi hâsıl olduğunda iş işten geçmiş, dizler dövülmeye başlanmış olacaktır. İşte o zaman alem-i cihanın, istihza-i kahkaha ile gülmeye başladığına şahit olacaksınız… Tabiat boşluğu sevmez. Sizin dolduramadığınız boşluklar birileri tarafından doldurulur. İstediğiniz, arzu ettiğiniz hedef veya hedeflere, bildiğiniz doğrulardan taviz vermeden, gayret ve sebat ederek ilerleme durumunda başarıya ulaşmanız mümkündür. İlerlemek adına, belirsizce, ne yapacağınızı ve ne yaptığınızı bilmeden, temel prensipleri göz ardı ederek, şahsiyetinizden, onur ve gururunuzdan taviz vererek yol almaktansa, olduğunuz yerde kalmanız daha faydalı bir iştir. İnsanlar, nefislerinden kaynaklanan “BEN” duygusuyla hareket ettiklerinde bir an başardıklarını sanmış olsalar da, akıbette kocaman bir hiç olduklarının farkına varırlar. Dünyada çok şeyler değişiyor… Değişimin önüne geçmeniz mümkün değildir. Dünyada her şey değişirken insanlar da değişiyor. Bu değişimle birlikte istek ve temayüller, hedef ve ideallere ulaşım yolu ve araçları da değişiyor, yeniden biçimleniyor. İktidara talip olanların hedefi, içinde bulundukları toplumun tamamını kapsayabilmeli.. Kaldı ki, bu hareket cihan-ı âleme nizam vermek için yola koyulmuş bir harekettir. Ulaşım yolları, ulaşım araçları buna göre tespit edilmelidir. “Bizde varız” deyip sahaya çıktığınızda alt yapınız tamam olmalıdır. Payandalarla ayakta duran bir barakanın üzerine dokuz kat bina çıkmayı gerçekler değil, hayaller bile kabul etmez. İktidara talip olanların mazeret değil, çözüm üretmeleri esastır. Bu esaslar üzerinde kafa patlatılmalı veya kenara çekilerek yeniden teşkilatlanmalı ve teşkilatlara hakim hale gelinmelidir. Terazinin kefeleri hilesiz olmalı… Kendi içinde dengeleri kurabilen insanlar veya kurumlar yaşama hakkını ve güçlü olma yapısını devam ettirirken, o dengeleri ve kararlılıklarını devam ettiremeyenler tarih sayfalarına gömülüyor; yok olup gidiyorlar. Bir Hareketin kervanında bulunan gönüllü insanların varlığı bir nimettir. Bu nimetleri kendi lehinde değerlendiremeyen bir organizasyon kötü bir organizasyondur. Bu insanlar parayla satın alınan insanlar değildir. Bu insanlar, tabi oldukları bir davanın mensubiyet şuuruyla her şeyini feda edebilecek kocaman yürekli insanlardır. Böyle bir güce sahip olmak isteyenler, çok özel enstitüler oluşturdukları halde başarılı olamazken, mevcudiyeti kesinlik kazanan bu kuvveti görmemezlikten gelmek ve hatta rencide etmek akıl karı olamaz… Teknoloji dünyanın bir gerçeğidir. Toplumlara bütünleşmenin veya kendi lehine çevirmenin yolu mutlak surette teknolojik imkânları kullanmaktan geçiyor. İnsanlar arasında iletişimin en önemli kaynakları, kitle iletişim araçları olarak tabir edilen (Televizyon, gazete, internet, vs.) şeylerdir. Bu imkânlardan faydalandığınız ölçüde toplumlara sirayet etmeniz mümkündür. Asıl Hedefinizin ve ülkünüzün ne olduğunu, ne yapmak istediğinizi, nasıl bir düzen getirmek istediğinizi, insanları nasıl mutlu kılacağınızı neler verebileceğinizi başka türlü anlatarak hedefinize varmanız mümkün değildir. Kendiniz karanlıktayken toplumlara aydınlıkları vaat edemezsiniz. Kaide kural ve prensip gibi, şahsiyet, feraset ve hâkimiyet gibi cevherlere sahip değilseniz, insanlar sizi anlayamaz. Acaba burada suçlu kim? Söylediklerine inanmayanların bir başkasını inandırmaları mümkün mü? Gelecekte kurulması vaat edilen nizam veya sistemin bir nüvesi olduğunuz takdirde inandırıcı olabilir, toplumu arkanıza alarak geleceğe koşabilirsiniz. İçinde bulunduğunuz teşkilatın yapısı ve gidişatı sizi yakından ilgilendirir. Yapısındaki bozukluk gidişatta kendisini gösterir. Bir otomobilin her hangi bir yerindeki arızanın gidiş esnasında kendini göstermesi gibi… Arıza ölçüsünde aracınız başınıza işler açar. Zaman zaman servise gidilmelidir. Araç arızasının nereden kaynaklandığını tespit etmek ve arızaya sebep olan kısımların derhal değiştirilmesi veya tamir edilmesi gereklidir. Yoksa giderek büyüyen bir arıza ile birlikte hem kendinizi hem başkalarını hem de aracınızı tehlikeye sokarsınız… Allah korusun bir kazaya sebep olursunuz…(!) Susmanın da bir bedeli vardır. Yıllarca içinde bulunduğunuz, acı, çile ve gözyaşlarıyla yolunda yürüdüğünüz, makam ve mevkileri, para ve pulu ve hatta canınızı, uğruna feda ettiğiniz bir dava adamı olarak sorumsuz ve arızalı bir yapı içerisinde susmanın bedelinin ağır olduğunu bilmek gerekir. Her geçen gün büyüyen arızalara göz yummanın bedeli korkunç olur. Bunu ne size inananlar ne de Allah affeder.