Günümüz Türkiye'sinde milliyetçilik, sığınmacı sorunu ve ifade özgürlüğü gibi konular, sık sık tartışmalara neden oluyor. Özellikle sosyal medyada yapılan paylaşımlar ve bazı tutuklamalar, milliyetçi düşüncelerin suçlanmasına ve ifade özgürlüğünün sınırlanmasına neden oluyor. Bu durum, birçok kişiyi endişelendiriyor.
Serkan Kafkas’ın soruşturmasında, "milliyetçi paylaşımlarda bulunduğu tespit edilmiştir." cümlesi akl-ı selim düşünen herkesi ayağa kaldırdı. Bu cümle, 'suç unsuru' ve 'delili' gibi gösterildi. Milliyetçilik, bir ülkenin ulusal değerlerine vurgu yapma düşüncesini içerir ve düşünce özgürlüğünün bir parçası olarak korunmalıdır. Ancak son zamanlarda, bazı paylaşımların "milliyetçi" olarak kabul edilmesi, ifade özgürlüğünün sınırlanmasına neden oluyor gibi görünüyor. Milliyetçilik düşüncesi eleştirilebilir, ancak ifade özgürlüğüne saygı gösterilmelidir.
Türk milliyetçilerinin birçoğunun desteklediği bir iktidar döneminde milliyetçi düşüncelerin ve milliyetçi yazıların 'suç' olarak görülmesi akıl tutulması değil mi? Bu durumun çok kısa zaman içerisinde düzeltileceğine inanıyorum. Umuyoruz ki bir yanlış anlaşılmadan ibaret olsun.
Sığınmacı Sorunu: Türkiye'nin Büyük Meydan Okuması
Sığınmacı sorunu, Türkiye için ciddi bir meydan okuma olmuştur. Özellikle Suriye'deki iç savaşın başlamasıyla birlikte milyonlarca sığınmacı Türkiye'ye gelmiştir. Bu, ülkenin milli güvenliği ve toplumsal denge açısından karmaşık sorunlar yaratmıştır. Türkiye, sığınmacıları barındırmak ve yardım etmek gibi önemli bir rol oynamıştır, ancak bu durum ekonomik ve sosyal sorunlara neden olmuştur.
Türkiye'deki milliyetçi kesim, sığınmacı sorunu ve bu sorunun getirdiği zorluklar konusunda endişelerini dile getirmeleri çok tabi bir durum değil mi? Türkiye'nin sığınmacı sorunu, milli güvenliği ve toplumsal dengesini etkileyen önemli bir meseledir ve bu konuda yapıcı tartışmaların ve çözüm arayışlarının devam etmesi gerekmektedir.
Milliyetçilik ve İfade Özgürlüğü Üzerine Düşünceler
'Milliyetçiliği suç olarak kabul ediyorsanız, ölünceye kadar bu suçun faili olacağım!' 23-24-25-26. Dönem MHP İstanbul Milletvekili ve 1997-2003 Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Genel Başkanı Atila Kaya, sosyal medya üzerinden tepkisini şöyle dile getirdi: "Her Türk milliyetçisinin yapması gerektiği gibi; Başbuğ Türkeş’in, idamını isteyen 12 Eylül mahkemesinde haykırdığı sözleri tekrarlıyoruz: “Milliyetçiliği suç olarak kabul ediyorsanız, ölünceye kadar bu suçun faili olacağım!”.
Türk Ocakları ise bir bildiri yayınlayarak bu duruma şu şekilde tepki gösterdi:
Türk Ocakları'nın Açıklaması
Kamuoyunun Dikkatine
Türk milliyetçiliği, milli devlet ve üniter yapı temelinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nde, yürütülen bir soruşturma kapsamında hakkında "Ülkemizde sığınmacılara karşı meydana gelen olaylarla alakalı olarak" sosyal medyada araştırma yapılan bir kişi ile ilgili açık kaynak araştırma raporunda "Gönderilerinde milliyetçi paylaşımlarda bulunduğu tespit edilmiştir." şeklinde bir ifade kullanılmasını büyük bir şaşkınlıkla öğrendik. Türkiye Cumhuriyeti'nin temelinde harcı olan Türk Ocakları olarak soruyoruz:
- Milliyetçilik suç mudur?
- Anayasa ve kanunlar değişmiş de bizim haberimiz mi yoktur?
- Türkiye'de bir sığınmacılar ve kaçak göçmenler sorunu yok mudur?
- Bizzat İçişleri Bakanlığı, kaçak göçmenlerle ilgili operasyonları hakkında açıklamalar yapmıyor mu?
- Sayın Cumhurbaşkanı başta olmak üzere yetkililer, Suriye'nin kuzeyinde güvenli bölgede kurulacak iskan yerlerine sığınmacıların yerleştirileceğini ifade etmiyorlar mı?
Biz de son olarak Merhum Alparslan Türkeş'in şu sözünü tekrarlamak isteriz: "Milliyetçiliği suç olarak kabul ediyorsanız, ölünceye kadar bu suçun faili olacağım!".
Toplumsal Dayanışma ve İfade Özgürlüğü
İki yüzlülük, toplumun en büyük yaralarından biridir. İki yüzlü insanlar, yüzlerine taktıkları maskeyle gerçek duygu ve düşüncelerini gizlerken, çıkarları doğrultusunda farklı kişiliklere bürünebilirler. Bu davranış biçimi, insan ilişkilerinde güveni temelden sarsar. İnsanlar arasında şüphe tohumları eker ve toplumsal dayanışmayı zedeler.
İki yüzlülük, sadece kişisel çıkar peşinde koşarken başkalarının duygularını ve haklarını hiçe saymanın bir yansımasıdır. Arkadan vurmak ise, iki yüzlülüğün en alçakça hali olarak karşımıza çıkar. Bir insanın güvenini kazanıp, ona sırtını döndüğü anda ihanet etmesi, insani değerlerden ne kadar uzaklaşıldığının açık bir göstergesidir. Bu, sadece kişisel bir hıyanet değil, aynı zamanda toplumsal ahlakın çöküşü anlamına gelir.
Dürüst insan olmak, bu çürümüş düzende ayakta kalmak adına verilen en büyük mücadeledir. Dürüstlük, insanın kendine ve çevresine karşı sorumluluğunu yerine getirmesi demektir. Bu, kolay bir yol değildir; zira dürüstlük bazen yalnızlığı, anlaşılamamayı ve hatta dışlanmayı beraberinde getirebilir. Ancak, dürüstlük aynı zamanda ruhun huzuru, vicdanın rahatlığı ve toplumsal düzenin temelidir.
İslam ve Dürüstlük
İslam dini, dürüstlüğü ve doğruluğu her zaman emreder. Kur'an'da geçen "Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve doğrularla birlikte olun." (Tevbe Suresi, 119. ayet) ayeti, bu duruşun ne kadar önemli olduğunu vurgular. İslam, iki yüzlülüğe ve sahtekarlığa karşıdır ve müminlerin her daim doğruluk üzerinde olmalarını emreder.
Önce insan olmak, tüm bu değerleri içselleştirmek ve onlara göre yaşamaktır. İnsan olmak, sadece biyolojik bir varlık olmaktan ibaret değildir; ahlaki değerlere, toplumsal kurallara ve vicdani sorumluluklara sahip olmayı da gerektirir. İnsan, toplum içinde yaşayan bir varlık olarak, davranışlarının sadece kendisini değil, çevresini de etkilediğinin farkında olmalıdır.
İki yüzlülük ve arkadan vurmak, toplumun huzurunu bozan, güven duygusunu zedeleyen ve ahlaki değerleri aşındıran unsurlardır. Dürüst insan olmak ve İslam'ın emrettiği doğruluk yolunda ilerlemek, hem bireysel hem de toplumsal refah için elzemdir. İnsan olmak, sadece kendimize değil, tüm insanlığa karşı sorumlu olduğumuzun şuurunda olmayı gerektirir. Bu yolda ilerlemek, belki zor olabilir, ancak toplumun sağlıklı bir şekilde var olması ve gelişmesi için kaçınılmazdır.