Bugün 23 Nisan.
Ulus egemenliğinin halka geçtiği, çocuklara armağan edilen o kutlu gün.
Bayraklar yükseliyor, yüzler gülüyor. Ama asıl sorulması gereken şudur:
Bu gün neden bayram edildi? Kimler, hangi bedelleri ödeyerek bu günü var etti?
Tarih, yalnızca eski bir defter değildir. Tarih, yolumuzu çizen bir ışıktır.
Geçmişini unutan bir kişi, yelkenini rüzgâra değil, boşluğa açar. O kişi, en sonunda yönünü de yitirir, özünü de.
Cumhuriyeti kuran kuşak, ardında yalnızca bir yönetim biçimi değil, bir düşünüş, bir bilinç, bir duruş bıraktı.
Savaş yorgunu, yoksullukla sınanmış, yaralı bir halkın elinden tutup onu ayağa kaldıran bir inançla ördüler cumhuriyeti. Ve en anlamlı armağanı çocuklara verdiler.
Bir ulus, en kıymetli gününü çocuklarına veriyorsa, o ulus geleceğe kök salmış demektir.
Ama o kök nerede?
Kökü bilmeyen dallar, ilk fırtınada kırılır.
Bugünün çocukları, eğer geçmişi tanımazsa, ellerine tutuşturulan bayrağın yalnızca bezden ibaret olduğunu sanır. Onlara, o bayrağın nasıl uğruna can verildiğini öğretmezsek, bir gün o bayrak yerde kalır, bakacak kimse olmaz.
23 Nisan, yalnız eğlenme günü değildir.
O, düşünme günüdür. Ders alma günüdür.
Bir milleti millet yapan değerleri anımsama günüdür.
Unutursak;
– Meclisin neden Ankara’da toplandığını,
– Neden padişahlık değil de halkın sözü geçtiğini,
– Neden çocuklara bayram verildiğini...
O zaman elimizde yalnızca takvimde bir tarih kalır.
Ruhu yiten bir gün, neyi kutlatır ki bize?
Bugün, çocuklara armağan edilen bu kutlu günü anarken, bir yandan da kendimize sormalıyız:
“Ben geçmişimi biliyor muyum?”
“Ben bana bırakılan emaneti taşıyabilecek miyim?”
Unutmayalım:
Geçmişini tanımayan kişi,
geleceği karanlıkta arar.
23 Nisan, yalnız çocukların değil,
o çocuklara dürüst, güçlü bir yol açmakla görevli olan hepimizin bayramıdır.
Kutlu olsun bu gün. Kök salanlara, kök arayanlara, ve köksüz kalmasın diye yazı yazanlara...