Evliliğe açılan açık düşmanlık yalnızca bir perde. Asıl gaye çok daha derinde: Kadını kadın olmaktan, erkeği erkek olmaktan uzaklaştırmak. Çünkü kadın ve erkek yerli yerinde durdukça aile ayakta kalır. Aile ayakta kaldıkça millet çözülemez.
Bugün genç kızlara ne öğretiliyor? “Erkeğe ihtiyaç yok, kimseye güvenme, yalnız kal, kendi yolunu çiz...” Bu sözler kulağa süslü gelse de, altında sevgisiz, güvensiz, köksüz bir yaşam var. Kadın, ana olmaktan utanır hale getiriliyor. Sanki anne olmak, aile kurmak geri kalmışlık gibi gösteriliyor. Kadına ana ocağını değil, sokakta başıboş dolaşmayı özgürlük diye sunuyorlar.
Peki ya erkekler? “Erkeklik dediğin baskıdır, dayatmadır, erkek dediğin yumuşak olur, kenara çekilir...” Bu da ayrı bir yalan. Erkekliğini unutmuş bir genç, ne ocak kurar, ne sorumluluk alır, ne de kendine bir yol çizer.
Delikanlılıktan uzaklaştırılmış bir erkek, dümeni kırılmış bir gemi gibidir; nereye çarpacağı belli olmaz.
Kimliksiz Birey, Kuralsız Toplum
Kadın da, erkek de yerini unuttu. Herkes “ben neyim” diye soruyor ama bu sorunun cevabını kalabalık ortam ağlarında, sözde çağdaş dizilerde, içi boş sözlerde arıyor. Böyle bozulmuş bir zihinle ne aile kurulur, ne yuva korunur, ne de milletin kökü yaşar.
Unutma, kadının dişiliği erkeğin erkekliği kadar doğaldır. Bu fıtratı yok saymak, toprağın suyunu kesmektir. Ana olmaktan, eş olmaktan utandırılmış bir kadın, hem kendini hem neslini yitirir. Delikanlı olmaktan, baba olmaktan uzaklaştırılmış bir erkek, yuva kuramaz, düzen tutturamaz.
Bu neye benzer bilir misin? Ağacın kökünü kurutup sonra meyve beklemeye benzer. İşte bugün bize tam da bu dayatılıyor: “Kökünü unut, yerini inkâr et, ama mutlu ol.” Böyle bir şey yok!
Millet Kimlikle Yaşar
Bin yıldır bu topraklarda kadın; analığıyla, şefkatiyle, dirayetiyle kutsanmıştır. Erkek ise yiğitliğiyle, eliyle, sözüyle, söğüt gibi dimdik durmuştur. Bu denge yıkılırsa millet dağılır.
Düşman bunu bildiği için saldırıyı doğrudan kimliklere yöneltiyor. Kadını kadınlığından, erkeği erkekliğinden utandırıyor. Ardından aileyi çözüyor, sonra da toplumu ele geçiriyor.
Kökümüze Dönmeden Kurtuluş Yok
Şunu artık açıkça konuşalım: Bu düzen, milletin kökünü kurutmak isteyen bir düzendir. Sözde çağdaşlık, çağın icabı, özgürlük gibi süslü sözlerle gelen bu saldırı, özümüzü, inancımızı, töremizi çürütmeye çalışıyor.
Kurtuluş nerede mi? Kadının yeniden ana olmaktan onur duyduğu, erkeğin yeniden yiğitliğiyle övündüğü bir düzende. Genç kızlarımızın “ben bir gün yuva kuracağım, ana olacağım” diye hayal kurduğu, genç delikanlıların “yuva kurmak, aile geçindirmek” diye yol tuttuğu günlerde...
Kadın kadın olacak. Erkek erkek olacak. Çünkü ancak böyle aile olur. Aile olursa millet yaşar. Biz böyle geldik, böyle yaşayacağız. Bizi bu topraktan, bu töreden, bu inançtan koparan her düşünce, her söz, her kurgu; açık bir tuzaktır. Artık uyanmak vakti geldi.