Köprülerin altından ne kadar su geçerse geçsin, düzenbazlar her zaman var olacaktır. Tarih boyunca sahte yüzler, menfaat peşinde koşanlar, makam ve mevki uğruna karakterinden ödün verenler, riyakârlıkta ustalaşanlar hep yollarına devam etti.
Dün vardı, bugün var ve yarın da olacaklar. Çünkü insanoğlunun zaafları değişmiyor; güç, para ve itibar hırsı zamanın ruhuna göre şekil alsa da özü hep aynı kalıyor.
Her fırsatı ganimet bilenler, hayatın her köşesinde sahnedeler. Sokakta, kahvede, camide, devlet dairelerinde, siyasetin yüksek koridorlarında, ticaretin dönen çarklarında, sanatın en parlak ışıklarında, okul sıralarında, kısacası her yerde…
Düzeni bozanlar yalnızca bir sınıfa, mesleğe, makama özgü değil; hocadan hacıya, memurdan amire, kaymakamdan valiye, tacirden siyasetçiye, sanatçılardan akademisyenlere kadar geniş bir yelpazeye yayılıyorlar.
Dalkavukluk, yağcılık ve iki yüzlülük, bu çağın en geçer akçelerinden biri haline geldi.
Menfaat için eğilmeyi sanat edinenler, kalabalıkların önüne çıkıp kendilerini dürüstlük abidesi gibi gösterirken, arka planda düzenlerini kurup heybelerini doldurmaya devam ediyorlar.
Bugün onları farklı maskelerle görsek de, yöntemleri hep aynı.
Makyajları Taze, Hesapları Dolu
Düzenbazlar, yalnızca kendi gibi düşünenleri çevresinde toplamakla kalmaz; toplumda itibar gören, iyi bilinen, güven duyulan insanları da yanlarına çekerek maskelerini güçlendirirler.
Onların varlığıyla kendilerini aklarlar, gerçek yüzlerini saklayarak daha büyük oyunlar kurarlar.
Ne kadar değiştiklerini iddia ederlerse etsinler, ne kadar yeni bir kimlik giyerlerse giysinler, gözlerindeki o hırs, bakışlarındaki o çıkar hesabı hep aynıdır.
Bugün belediye başkanı, yarın milletvekili, ertesi gün bir makamın en yüksek koltuğunda oturabilirler. Yetkiyi ele geçirdiklerinde, yasalar bile onların hizmetkârı olur.
Ve en acısı ne biliyor musunuz?
Gerçekten bu millet için yüreğini koyan, bu topraklara sevdalı olan, vatanına sahip çıkan onurlu insanlar hep yalnız bırakılır. Hep ezilir, bükülür, susturulur.
Onurlu İnsanların Yalnızlığı
Heybesinde vatan-millet sevgisi taşıyanlar, her çağda bedel ödemiştir.
Gönlünde Allah aşkı olanlar, garibanın sofrasına oturanlar, gece yatağa aç giren çocuğun derdini dert edinenler, riyakârların ve düzenbazların oyunları karşısında sessiz bir çığlık atmaya mahkûm edilmiştir.
Fakir fukaralar, alın teriyle evine ekmek götürmenin derdinde olan o yiğit insanlar, namusuyla yaşamak isteyenler, inandıkları değerler uğruna direnenler, türlü oyunlarla kandırıldı, kullanıldı ve sonunda yalnız bırakıldı.
İnandıkları davaların peşinde yürüyenler, her dönemin güç sahipleri tarafından ya ihanete uğradı ya da susturuldu.
Tarih bunun sayısız örneğiyle dolu. Dün de böyleydi, bugün de böyle ve maalesef yarın da böyle olacak.
Peki, Çare Nedir?
Düzenbazların düzenine boyun eğmemek!
Vicdanlı kalabilmek, mert durabilmek, menfaat uğruna eğilip bükülmemek. Dürüstlüğün, ahlakın, namusun, şerefin hâlâ kıymetli olduğuna inanarak yaşamak.
Kolay değil…
Çünkü rüzgâr hep gücü elinde tutanların arkasından eser. Eğilip bükülmeyenler, onuruyla dimdik duranlar, bazen yalnız kalır.
Ama yalnız kalmak, düzenbazların yanında durmaktan daha hayırlıdır.
Zira, insan hayatın sonunda ne elde ettiğine değil, neyi koruduğuna bakarak hesap verir. Kimileri hırsının ve menfaatinin peşinde bir ömür harcar, kimileri ise onuruyla yaşamanın huzuruyla son nefesini verir.
İşte bu yüzden, bir devrin adamı olmak değil, her devrin onurlu insanı olmak gerekir.
Çünkü vicdanın sustuğu yerde, hiçbir hakikat konuşmaz…