Savaşlar, milletlerin hayatında, "varolma-yokolma" mücâdelesi bakımından en hassas "sosyal hâdiseler"dir. Bu sebeple; adına ne denirse densin, bu "sosyal hâdise"nin ifadesi olarak, ister istemez bir "savaş edebiyâtı" meydana gelmektedir. Bu edebiyât,sanılmasın ki, savaşı tasvip veya teşvik edici mâhiyettedir. Kat'iyyen!..
Bu edebiyât, öncesi ve sonrası da dâhil olmak üzere, bilhassa savaş ânındaki fiilî hâdiselerle p(i)sikolojileri , "ferdî ve millî" safhalarıyla ele alıp işlemesi bakımlarından çok ciddî tahlilleri, tespitleri, teşhisleri ve hâliyle muhakemeleri hissî ve hakîkî cepheleriyle ortaya bir edebî üslûp koyar. Aslında bu, vatan ve millet sevgisinin işâreti olan kahramanlık edebiyâtının yâni "hamâsî edebiyâtın" tâ kendisidir.
Bunun için, hiç şüphe yok ki, Çanakkale'de cereyân eden bir "ölüm-kalım" mücâdelesinin zaferle netîcelenişi, kendisine lâyık üstün bediî, fikrî, âhenkli ve heyecanlı şiirlerle kendini gösterecektir. Zîrâ,millî edebiyât akımının öncülerinden Mehmet Emin Yurdakul'un: "Şâirleri haykırmayan bir millet, sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir." sözüne ihânet edilmiş olunurdu.
Dünya harp târihinin en çetin, en ihtişamlı, en şanlı ve şerefli müdafaalarından biri olan Çanakkale Muharebelerı, Türk milletinin kahramanlığına, vatanperverliğine ve cesâretine büyük ve mühim bir numûne teşkil eder.
251.300 şehit verdiğimiz bu savaşlarda (kara ve deniz) itilaf devletleri diye adlandırılan istilâcı, zulümcü, baskıcı, hâin emelli İngiltere ve Fransa 250.000 kişisini Çanakkale'nin derin sularına terkederek defolup gitmişlerdir.
Çanakkale Muharebeleri'nin ehemmiyetini kavramak ve şâirlerimizin bunun netîcesinde kazanılan zafere ilgisinin sebeplerini îzâh bakımından bazı hususlara kısaca temas etmekte fayda vardır.Bunlardan birisi İngiliz Başbakanı Loyd George'un 18 Kasım 1919'da İngiliz Avam Kamarası'nda söylediği sözlerdir.
Diyor ki: "Gemilerimiz Çanakkale'yi geçebilselerdi,harp iki sene kısalmış olurdu."
Bu da Türk askerinin ne kadar övülmeye değer olduğunu, ne kadar vatan sever olduğunu ortaya koymaktadır. Başta, Çanakkale Boğazı Müstahkem Mevki Komutanı Cevat Çobanlı Paşa olmak üzere, Esat Paşa, Vehip Paşa, Kurmay Başkanı Salahaddin Adil Paşa, Yarbay Mustafa Kemal, Yarbay Sabri, Binbaşı Hakkı, Yüzbaşı Nazmi, Üsteğmen Mevsuf ile, daha nice binlerce harbiyeli, tıbbiyeli, askerî ve sivil liseli gençler, Kınalı Kuzular, Tokat'ın 1315 (1900)'lileri...hep, bu muharebenin zafere dönüşmesinde îmânlı göğüslerini siper etmekten çekinmemiş ve ekserisi de şehitlik mertebesiyle şeref bulmuşlardır.
14 Mayıs 1915 târihinde cereyan eden ve "Bombasırtı Vak'ası" diye târihe geçen hâdiseyi, bizzat yaşayan Mustafa Kemal şöyle anlatıyor:
"Size Bombasırtı vakasını anlatmadan geçemeyeceğim. Karşılıklı siperlerimiz arasında mesafemiz sekiz metre, yani ölüm muhakkak, muhakak...Birinci siperdekiler hiçbiri kurtulamamacasına tamamen
düşüyor, ikinciler onların yerine gidiyor. Fakat ne kadar gıptaya şayan bir itidal ve tevekkülle biliyor musunuz? Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, en ufak bir fütur bile göstermiyor, sarsılmak yok. Okumak bilenler ellerinde Kur'ân-ı Kerîm cennete girmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler, Kelime-i Şahadet çekerek yürüyorlar. Bu, Türk askerlerindeki ruh kuvvetini gösteren, şaşılacak ve övülecek bir misaldir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale Muharebesini kazandıran bu yüksek ruhtur."
Bunun içindir ki, Çanakkale Zaferi,Türk'ün ikinci Ergenekon'udur. O, bizim şeref destanlarımızın en büyüklerindendir. Türkiye Cumhuriyeti, doğuş sebebini, Çanakkale'de şehit olan kahraman evlâtlarına borçludur.
İşte, edebiyâtımızda, bu muhteşem ve şerefli zaferin duyulduğu andan itibâren şâirlerimiz hislerini ve düşüncelerini mısralara dökmüşlerdir. Başta Millî Şâirimiz Mehmet Âkif Ersoy olmak üzere pek çok şâirimiz Çanakkale Muharebeli ve zaferiyle ilgili şiir yazmıştır.Önce, tespit edebildiğimiz bu şâirlerin isimlerini sunmak ve ardından da bâzı örnekler vermek istiyorum.
Çanakkale Zaferi hakkında şiir yazan şâirlerimiz şunlardır: Mehmet Âkif Ersoy, Hüseyin Nihal Atsız, Necmettin Halil Onan, Nail Memik, Fazıl Bayraktar, Yahya Kemal Beyatlı, Cihat Adleyba, Kemal Adleyba, Nihayet Ağçay, Nagehan Orbay Akay, Mehmet Zeki Akdağ, M.Halistin Kukul, Erhan Bilgenoğlu, Aysen Aydemir, Oğuz Kâzım Atok, Münire Aksaray, Ali Rıza Alp, Hüseyinzâde Ali, Adnan Ardağı, Ali Osman Atak, Mehmet Ateşoğlu, Şükran Selışık, Rıza Beşer, A.Kadir Angın, Destancı Mustafa, Ali Ekrem Bolayır, Ahmet Afşin Efkârlıoğlu, Necdet Rüştü Efe, Kâzım Nami Duru, Ünal Şöhret Dirlik, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Tayyar Dabbaoğlu, Hüseyin Çelikcan, Âşık Ali Çatak ,Necmettin Çanga, Faruk Nafiz Çamlıbel, İbrahim Zeki Burdurlu, H.Vahit Bulut, Mustafa Boyabat, Oğuz Ermumcu, Süreyya Endik, Nejat Eralp, Fahri Ersavaş, İsmail Safa Esgin, Coşkun Ertepınar, Emine Ertem, Mehmet Fahri, İsmail Gerçeksöz, Hakkı Süha Sezgin, İbrahim Güleç, Ziya Gökalp, İbrahim Alaaddin Gövsa, Hıfzı Tevfik Gönensay, Abdülkadir Güler, Hüseyin Rasim Güler, Metin Koca, Fırat Kızıltuğ , Ali Kayıkçı, Mustafa Kayabek, Baha Vefa Karatay, Nadir Karaca, Sadettin Kaplan, Ali İhsan Kamberoğlu, Selâhaddin Kamber ,Feyzi Kutlu Kalkancı, H.Kalaba, Ayhan İnal, Manastırlı Hasip, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Hayret Gürkanlı, Celâl Sıtkı Gürler, Faik Ali Ozansoy, Yahya Saim Ozanoğlu, Fazıl Oyat, Mehmet Koç, Hâlenur Kor, Enis Behiç Koryürek, Refet Körüklü, Mithat Cemal Kuntay, Muhyiddin Mekki, İzzettin Mete, İhsan Mukbil, Ahmet Nedim, Süleyman Nesip, Muhsin İlyas Subaşı, Halil Soyuer, Ahmet Okyanus Softaoğlu, Fahri Sevil, Kelkitli Âşık Serdarî, Abdullah Satoğlu, İsmail Ali Sarar, İdris Sabih, Samih Rıfat, Hâlûk Nihat Pepeyi, Halit Fahri Ozansoy, Cemal Oğuz Öcal, Enver Öğütveren, Melda Özata, Ahmet Özdemir, Özay Yurdagül, Nihal Özyüksel, Memduh Şenol, Halide Nusret Zorlutuna, Erk Yurtsever, Mehmet Emin Yurdakul, Zehra Birsen Yamak, Özker Yaşın, Hüseyin Suat Yalçın, Orhan Ülkülü, Emin Ülgener, Galip Uzunca, Uluğ Turanlıoğlu, Gülten Çiçek Tural, Güzide Taranoğlu, Ali Nihat Tarlan, Abdülhak Hâmid Tarhan, Vehbi Tanfer, Tahsin Şentürk...
Şüphesiz ki, Çanakkale Zaferi hakkında ilk ve en tesirli destanı "Çanakkale Şehitlerine" başlıklı şiiriyle Millî Şâirimiz Mehmet Âkif Ersoy yazmıştır. Edebiyât târihçisi Ahmet Kabaklı, Âkif'in bu şiiri yazışını şöyle ifade ediyor:
"Âkif , bu şiiri, Çanakkale Savaşı'nı görmeden yazmıştır. Çanakkale'de o şanlı savunma olurken şâirimiz Almanya'da ve Necit seyahatlerinde bulunuyordu. Zafer müjdesini Necit'ten dönerken Kuşçuzâde Eşref Bey'den almıştı. Savaş alanını sonradan ziyâret etti." (Türk Edebiyatı Tarihi, Cilt. 3, İstanbul 1974, Sf. 145 - 146).
Türk milletinin o âna kadar çektiği sıkıntıları, atlattığı bâdireleri, ferdî, âilevî, mahallî ve millî her türlü maddî ve mânevî tezahürleri bütün cepheleriyle bu şiirlerde görebilmekteyiz. İşte,Mehmet Âkif, o günlerin havasını Çanakkale Şehitlerine adlı şiirinde şu mısralarıyla anlatıyor:
"Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,"
Bu iki mısra dahi, mes'elenin vahametini anlatmaya yetiyor sanıyorum. "Dünyada eşi" olmayan bir tahakküm ve zulümle Çanakkale Boğazı'ndan vatanın bağrına yol aramaya gayret eden "en kesif " kâfir ordularıyla karşı karşıya kalan aşsız, libassız, silâhsız fakat îmânlı Türk milletinin şanlı mücâdelesi başlıyor...Yine , Âkif'e kulak veriyoruz:
"- Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde -gösterdiği vahşetle "bu, bir Avrupalı"
Dedirir - yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahpesi, yahud kafesi!
Eski Dünya, Yeni Dünya, bütün akvâm - ı beşer,
Kaynıyor kum gibi...Mahşer mi hakikat mahşer.
Yedi iklîmi cihânın duruyor karşısında;
Ostralya'yla beraber bakıyorsun : Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk;
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani tâûna da züldür bu rezîl istîlâ!
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-u asîl,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkiyle sefîl,
Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyet denilen kahpe, hakîkat, yüzsüz.
Sonra mel'undaki tahrîbe müvekkel esbâb,
Öyle müthiş ki:eder her biri bir mülkü harâb.
(...)
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müthiş tipidir: savrulur enkaaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak;
Boşanır sırtlara, vâdîlere, sağnak sağnak.
(...)
Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor;
Bir hilâl uğruna yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey , bu topraklar için toprağa düşmüş ,asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
(...)
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini;
Şarkın en sevgili sultanı Salâhaddîn'i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, İslâm'ı kuşatmış boğuyorken hüsran,
O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât!
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden makber,
Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber."
Maksadımız, şu ânda,bir şiir tahlili olmamakla beraber, görüyoruz ki, müthiş bir harp tasviriyle karşı karşıyayız. Bu tasvir, bütün bediî şahlanışıyla Mehmetçiğin kahramanlığını, vatanı, milleti ve mukaddesatı için şehitlik mertebesine ulaşmasını ifade ediyor. Kendilerine "medenî" vasfını yakıştıranların ne kadar "rezîl", "gaddar" ve "zâlim" olduklarını ispat ediyor. Avrupalıların (Fransız,İngiliz, İtalyanların), Avustralyalıların,Yeni Zelandalıların daha doğrusu "yedi iklîmi cihânın", kahraman Mehmetçiğin karşısındaki hezimetini anlatıyor. İşte, savaş edebiyâtı estetiğinin ulaştığı bir zirve şiirle Çanakkale Zaferi böyle ifade buluyor.
Çanakkale Zaferi'ni târihî vesîkalara inerek çok iyi tahlil etmek lâzımdır. Şiirlerde ifadesini bulan fiiller, olduğundan azdır da fazla değildir. Zîrâ; dünya târihinde, sömürge bile olsa yirmidokuz milletin, bir milleti yok etmek için gayret gösterdiği başka bir harp yoktur. Yanlış okumadınız; çoğu İngiliz sömürgesi olan yirmidokuz ülkeden Çanakkale önünde asker bulunmaktaydı. Hem de nasıl? Silâh bakımından tam techîz edilmiş, iâşe bakımından konservelerine kadar hazır vaziyette!..
Ve...Dünya târihinde, metrekareye altıbin merminin düştüğü bir başka harp de yoktur. Şarapnel parçaları hâriç, metrekareye tam altıbin mermi, akıl alır mı? Böyle bir mekândan sağ insan çıkar mı? Savrulan toprak, sökülen ağaçların arasında canlı yaşayabilir mi?
İşte; Gelibolu'da, Conkbayırı'nda, Kanlı Sırt'ta, Ölüm Sırtı'nda, Bomba Sırtı'nda, Arıburnu'nda, Kabatepe'de, Zığındere'de, Kilitbahir'de...Ezineli Yahya Çavuşlar'ın, Mehmedoğlu Seyid Onbaşılar'ın, Yedi Mehmetle'rin...kısacası, Mehmetçiğin şanlı ve şerefli mücâdelesinin adıdır Çanakkale!..
O günlerde, Anafartalar Grup Komutanı olan Yarbay Mustafa Kemal, bir çatışma ânında, canından çok sevdiği Mehmetçiğine şöyle emrediyordu:
"Size, ben taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimizi başka kuvvetler ve komutanlar alabilir."
İşte; İngilizler'den, F(ı)ransızlar'dan, Yeni Zelandalılar'dan,Kanadalılar'a,Hintliler'e,Senegal Zencileri'ne, Cezayir Beberîleri'ne, Bangladeş ve Seylanlılar'a kadar her çeşitten insanın, üzerlerine saldırdığı pırlanta gibi pırıl pırıl Anadolu çocukları, kendilerini vatanın ve milletin selâmeti için ölümün kucağına bırakıyorlardı.
Halk Ozanı Destancı Mustafa tarafından dile getirilen "Çanakkale İçinde Vurdular Beni" adlı şiir ise,o ezâlı ve şeref verici mücâdelenin rûhunu bir kahramanlık türküsü olarak nesilden nesile gönüllere bir bağ olarak nakşetmiştir:
"Çanakkale içinde vurdular beni
Ölmeden mezara koydular beni,
Of gençliğim eyvâh...
Çanakkale köprüsü dardır geçilmez
Al kan olmuş suları bir tas içilmez,
Of gençliğim eyvâh...
(...)
Çanakkale içinde bir dolu testi
Anneler babalar ümidi kesti
Of gençliğim eyvâh...
(...)
Çanakkale'den çıktım başım selâmet
Anafarta'ya varmadan koptu kıyâmet,
Of gençliğim eyvâh..."
Fazıl Bayraktar; Mustafa Kemal'in büyük kayıplar vereceğini bile bile bizzat taarruz emri verdiği ve hemen hemen çoğu şehit düşen 57. Alay ile ilgili "Conkbayırı'nda 57. Alay'ın Hakk'a Yürüyüşü Destanı" adlı şiirinde bu ölüm kalım mücâdelesini şöyle tasvir eder:
"Aldık abdestimizi birer matara suyla;
Bekleriz şehâdeti ibâdet sükûtuyla.
Hücûm borusu çaldı, herbirimiz bir yerden,
Tekbir uğultusuyla fırladık siperlerden...
(...)
Elâzığlı, Konyalı, Sivaslı, Ankaralı;
Burdur, Çankırı, Rize, Tekirdağ , Malkaralı.
Künyemiz Ayıntap'tan, Afyon'dan, Adana'dan,
Doğmuş gibiyiz sanki hepimiz bir anadan.
(...)
Savaş değil de sanki toydayız, düğündeyiz,
Kulun Hakk'a vardığı bir mukaddes gündeyiz.
Toprağı santim santim mühürledi kanımız;
Ey vatan! Senin için fedâ olsun canımız..."
İdris Sabih; Anafartalar'da şehit düşen Asteğmen Ahmet Tevfik için yazdığı "Kardeşime" başlıklı şiirinde hislerini şu mısralarla ifade eder:
"O kadar yandı mı bağrın ey çocuk?
Ecelin sunduğu şerbeti içtin!
Sırayı, saygıyı unuttun çabuk,
Sebep ne, ağandan ileri geçtin?
(...)
Ne kadar aradım, senin kabrini,
Yok diye boynunu büktü her çiçek.
Yanıldım kardeşim, bağışla beni,
Sen arzdan semâya naklettin, gerçek..."
Abdulah Satoğlu; "Çanakkale'de Mehmetçik" şiiriyle, yedi düvele karşı verilen şanlı mücâdeleyi şöyle anlatır:
"Anafartalar'a Türk mührünü vurmuş ırkım
Yedi düvele karşı set gibi durmuş ırkım.
Seyid Onbaşı derler; tek başına bir ordu.
Üçyüz kilo mermiyi namluya sürüyordu.
(...)
Gelenler gördü -varsa-gelecekler görecek
Zafer türküsü Türk'ün, asırlara sürecek."
Çanakkale Muharebeleri'ni, "Çanakkale Destanı" adlı bir kitap olarak şiirleştiren Fazıl Hüsnü Dağlarca, "Çanakkale, Yeni Türkiye'nin Önsözüdür" dediği, "Önsözü" adlı şiirinde şu mesajı verir:
"Çanakkale,
Çağlar üzre destanların özüdür.
Bayraklar dalgalanır ya,
Yel bayrakların hızıdır.
Yiğitlerin, sonsuzluk,
Ekmeğidir, tuzudur.
Gök uyur ya buralarda, gök uyanır ya,
Yaşamanın gözüdür.
Hepsi de varır Ankara'ya ovalardan,
Kalanlar, ölenlerin izidir.
Deniz deniz, dağ dağ
Yazıdır.
Çanakkale,
Yeni Türkiye'nin önsözüdür."
Bu satırların yazarı olarak, benim de, Çanakkale Zaferi'ni ifade yolunda dörtlüklerim bulunmaktadır. Bunlardan ikisini arzediyorum. "Çanakkale Geçilmez" başlıklı dörtlüğümde, millî birlik vurgusu yapılmaya çalışılmıştır:
"Geldi, dört bir yanından yurdun, herbiri...
-Fakat, bu sırrı asla kimse bilmez-
Her şeyin üstündeydi vatan sevgileri;
Yazdılar yere-göğe: "Çanakkale Geçilmez!"
"Mehmetçiğin Duâsı" adlı şiirimde de ise, târih boyunca,Türk askerinin niyeti ortaya konmuştur:
"Ey yüce Rabbim, muzaffer kıl Türk'ün hâlini!
Kurtarmak istiyor can pahasına istiklâlini!
Ey yüce Rabbim, bir başka maksadımız yok;
Sâdece düşmana tanıtmaktır ism-i Celâlini!"
Çanakkale'de, savaş esnâsında, 276 kiloluk top mermisini yalnız başına kaldırarak namluya süren ve onu ateşleyerek İngiliz gemisini batırmayı başaran Seyid Onbaşı'yı, Hüseyin Çelikcan şöyle mısralaştırıyor:
"Dağ doğruldu, su kabardı Boğaz'da,
Bismillah deyince Seyid Onbaşı.
Nur serpildi Seddülbahir üstüne,
Bismillah deyince Seyid Onbaşı.
Yaprak dala, dal gövdeye dayandı,
Çiçeklerin rengi ala boyandı,
Siperde ilâhî ışıklar yandı,
Bismillah deyince Seyid Onbaşı.
Allah Allah sesi geldi derinden,
Belli ki Mehmed geçti serinden.
Kuş yuvadan kalktı, martı yerinden,
Bismillah deyince Seyid Onbaşı.
Okka artık başka elde ağırdı,
Gök yağmuru, ay-yıldızı çağırdı,
Ve bir şehid "Ateş!" diye bağırdı,
Bismillah deyince Seyid Onbaşı.
Mermi şimşek olup çıktı namludan,
Dalga sanki kopmuş gibiydi sudan.
Boy attı filizler, büyüdü fidan,
Bismillah deyince Seyid Onbaşı."
Cemal Oğuz Öcal; 18 Mart 1915 adlı şiirinde, zaferden duyduğu memnuniyeti şöyle dile getirir:
"Bugün deniz zaferi, şan ve şeref günüdür,
Bugün bütün Türklerin en büyük düğünüdür!
(...)
Geçti altın târihe: Kanlısırt, Anafarta,
Borçludur şerefini Türklük "Onsekiz Mart'a."
Bütün bu mısralar, Midhat Cemal Kuntay'ın:
"Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır,
Toprak,eğer uğrunda ölen varsa vatandır."
Mısralarının gerçekliğini ve üstün değerini bir daha ortaya koymaktadır.
Çanakkale Zaferi hakkında yazılan şiirlerin hepsini bir yazı muhtevâsına sığdırmak şüphesiz ki mümkün değildir. Ve inanıyorum ki, Çanakkale Zaferi şiirleri, bu kadarla da kalmayacak, yenileri yazılacaktır / yazılmalıdır. Zîrâ; Çanakkale, bitmeyecek bir destandır.
Son olarak, 25 Mayıs 1915 gecesi Arıburnu'nda şehid düşen ve şehâdetinden sonra üzerinden çıkan, Boyabatlı Ömeroğlu Mustafa'nın "Çanakkale Destanı"ndan bir bölüm sunmak istiyorum:
"Üçyüz otuz, sözüm hakkın kelâmı
Padişahın geldi büyük selâmı
Enver Bey'in düşman kırmak merâmı
Bugün vatan bizden râzı olacak
Nefer şehid, ordu gâzî olacak.
Euzü besmele çektim çıkarken
Köye baktım şöyle yüksek bir yerden
Karargâha koştum üç günde erken
Bugün vatan bizden râzı olacak
Nefer şehid, ordu gâzî olacak.
Kumandan emrini verdi bir gece
Anadolu'lardan lâyıktır nice
Yiğitler şahâdet şerbeti içe
Bugün vatan bizden râzı olacak
Nefer şehid, ordu gâzî olacak
(...)
Düşmanın gür sesli büyük topları
Delik deşik etti toprağı yarı
Korkak Frenklerin yokmuş hiç arı
Bugün vatan bizden râzı olacak
Nefer şehid, ordu gâzî olacak
(...)
Ben yorgun değilim, içim bir tufan
Müslüman'dan var mı savaştan kaçan
Türktür dünyaya al bayrak açan
Bugün vatan bizden râzı olacak
Nefer şehid, ordu gâzî olacak
Zırhlıların gitti deniz dibine
İlk hücumdan sonra ya bu kaçış ne?
Kaç, durma geçerse fırsat eline
Bugün vatan bizden râzı olacak
Nefer şehid, ordu gâzî olacak
(...)
Boyabatlı Ömeroğlu Mustafa
Yazdı bu destanı girerken safa
Muradı gitmektir arşı tavafa
Bugün vatan bizden râzı olacak
Nefer şehid, ordu gâzî olacak "
Onların hepsi, arkalarına bakmadan seve seve gittiler. Rûhları şâd, mekânları cennet olsun!