Meselemiz; ilimden de önce, ‘güzel ahlâk’tır. Güzel ahlâk olmayınca, ne adâlet maksadına ulaşır, ne ilim ve ne de dîn.
Çünkü, insanın/insanlığın başlangıcı böyle!.. Allah ü teâlâ: “Biz, insanı, en güzel biçimde/sûrette/şekilde yarattık”(Tîn,4) buyurmaktadır.
İnsanoğlu; yaradılış maksadını bilmeli ve bu maksat üzre hedef belirlemelidir.
İnsana verilen kıymet, elbette ki, bu kadar da değildir. Ayrıca; İsrâ sûresi’nin 70. Âyetinde, ”Çok şerefli ve üstün meziyetlerle donatılmış bir varlık olarak yaratıldığını” buyurmuştur.
Kur’ân-ı Kerîm incelendiğinde görülür ki, insana verilen bu kıymet yanında, sosyal hayatın âhenkli ve tertipli devam edebilmesi için, ondan, birçok talepte de bulunulur. Yâni; insanoğlunun; hem kendi cinsine ve hem de diğer mahlûkata karşı vazîfeleri vardır.
“İnsanlara güzellikle söz/güzel söz söyleyiniz” (Bakara, 83) ve “Sözün doğrusunu söyleyiniz” (Ahzâb, 70) bu emir ve vazifelerdendir.
İnsanlık, bugün ne hâldedir, onun muhasebesini yapmak çok zordur. Mesele, sosyolojiyi ilgilendirir. Fakat; muhasebesini yapmak zordur derken, bunun farkında olmak hiç de bilinemez/anlaşılamaz/görülemez değildir. Her şey âşikârdır!..
Merhametsizlik var mıdır? Vardır!
Yalan, riyâkârlık, adam kayırma var mıdır? Vardır!
Dîn istismârı var mıdır? Vardır?
Dîn düşmanlığı var mıdır? Vardır!
Hırsızlık, talan, devlet malına tecâvüz var mıdır? Vardır!
Zinâ başta olmak üzere ahlâksızlığın her çeşiti var mıdır? Vardır!
İçki ve kumar var mıdır? Vardır!
Cinâyet var mıdır? Vardır!..
Haksızlığa suskunluk var mıdır? Vardır!
Fakîrlik, hâlâ mevcut mudur? Mevcuttur!
Hapishânelerimiz, tıklım tıklım mıdır?Tıklım tıklımdır!..
Peki; başka memleketleri bir tarafa bırakıyorum, nüfusunun yüzde doksandokuzu Müslüman olan bir ülkede, Peygamber Efendimiz nezdinde: “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” (Hûd,112) emrinden hiç mi hisse kapılmıyor?
Veya: “Resûlüm, biz, seni, âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiyâ, 107) ve “ “Resûlüllah’ta sizin için en güzel örnek vardır” (Ahzâb, 21) âyet-i kerîmeleri, ‘ölüler cemiyetine mi’ gönderildi de, onlardan hiç payımız yoktur?
İdâre edenler ve idâre edilenlerin birbirinden bu kadar kopuk olmasının arkasındaki sosyolojik sebeplerin inceden inceye araştırılması lâzımdır.
Böyle ‘Müessir bir incelemeye şahit miyiz?’
Hayır?
Yûnus Emre bir beytinde şöyle der:
“Dîn ü îmân bünyâdı togrulukla gerçeklik
Ol tamâm olmayıcak neyile dîn çatarsın”
(Yâni: Dîn ve îmânın temeli/esası/kökü/menşei doğrulukla dürüstlüktür/Onlar tamam olmayınca/olmadan, neyile/nasıl din bina edersin).
Önümüzde, ibret alınacak bunca güzel numûneler varken; ‘argo’ya saplanmamız, çok hazîndir.
Hazret-i Ali Efendimiz, “İnsan, dilinin altında gizlidir” buyurmuştur. Bu sözün iyi tahlil edilmesi gerekir!..
Argo (Fr. Argot); külhanbeyi ağzıyla, kaba ve çirkin konuşmadır. Muhatabını aşağılamanın yanında, aynı zamanda kibir alâmetidir.
Argo söz; galîz sözdür. Yâni; kaba, çirkin, müstehcen, edep ve hayâ duygularından uzak, ayıplı ve nezâket dışı ifadedir.
Peygamber Efendimiz, bir hadîslerinde: “Cennet, fâhiş ve çirkin söz söyleyenlere haramdır” buyurmaktadır.
“Ben, ancak güzel ahlâkı tamamlamak üzre/için gönderildim” buyuran bir Peygamberin ümmetiyim diyen bir insanın ağzından, kaba, çirkin, galiz, küfürlü ve nezâketsiz söz nasıl çıkabilir?!..
Peygamber Efendimiz’in; “Cennet, fâhiş ve çirkin söz söyleyenlere haramdır” emriyle, aşağıda sunacağım kelime veya terkiplerin ne kadar bağdaştığını da idraklere arzetmek istiyorum. Bunların hiçbiri, benim sayfama yakışmasalar da, mecbûren naklediyorum:
“Zillet, köstebek, hâin, şerefsiz, ajan, diktatör bozuntusu, o kadın, şeyini şey ettiğimiz şeyi, sıkıyorsa yap, rezil, çukur, devşirme, alçak, Truva atı, densiz, kepaze, tezek, sahte kahraman, müfteri, mandacı, provakatör, haçlı şövalyesi, sürtük, dönek, vampir, nato kafa nato mermer, çöplük, çakal, lejyoner, bedbaht, işbirlikçi, virüs, istihbarat fosili, ucûbe, çete, cibilliyetsiz (Doğrusu: cibilletsiz’dir. Söylenen galat-ı meşhûr’dur), terörist, fırıldak, zürriyetsiz, nesebi gayrı sahih, Fâtiha bilmezler, ürkek, korkak, pısırık, hazımsızlar, birkaç kelle, sayın Öcalan, muhterem hocaefendi, bunların kafası basmaz, kafatasçı, ırkçı, çapulcu, haysiyetsiz, ölü sevici, yahu, nah yaparsın, avara kasnak gibi, geri zekâlılar, soysuz, İsrail dölü, mankafa, kansız …”
Lütfen dikkat buyurunuz: Bunları, sokakta başıboş veya sarhoş dolanan herhangi birileri söylemiyor.
Bunlardan herhangi birini, -yaşı önemli değil- bir çocuğumuz, bir arkadaşına kazârâ söylese, öğretmeni onu hemen îkaz eder.
Bunların hiçbiri, aklı başında bir âile reisi tarafından ve âile reisinin yanında söylenemez!..Fakat…
Televizyonlarda, meydanlarda bangır bangır haykırılır ve gazete sayfalarında da sayfa sayfa yer alır!..
Umûmî kaidedir: bir şey, ne kadar çok tekrar edilirse, kanıksanır, kabul görür ve yaygınlaşır.
Yaygınlaştırıldıkça da, ‘meşrû’ sanılır ve tabiî bir hâl gibi görünmeye başlar.
Elbette ki, ölçü kaçınca da, sınırlar ortadan kalkar!..
Şu anda, Türkiye’de en itibarsız ve en ucuz kelime, ne yazık ki, “şeref” kelimesidir!..
Hukukî olarak, sosyal olarak, kültürel olarak, insânî olarak hiçbir ‘değere’ sahip değildir.
Ve tabiîdir ki, şu anda; mânevî bir heyelân yaşıyoruz. Böylece; Türkiye’de, adı konmamış ‘yeni bir kültür’ inşâ edilmektedir/edilmiştir. Bence; bunun adı, ‘argolaşma kültürü’dür.
Biliniz ki, bu, müthiş/korkunç/vahim bir ‘millî kültür heyelânı’dır!..
Yine biliniz ki; bu, zaptedilemez ve kolay kolay önüne geçilemez, ahlâkî çöküşe doğru ilerleyen bir heyelândır!..