“Bir elinde altın, diğer elinde zehir” diye buyurmuş atalarımız . Dünyamızda 1950lerden sonra sanki bir ortak akıl tarafından üretilmiş ve tasarlanmış “yüzlerce” din hareketi var.
Ne hikmettense hepsi “Tanrı” dedikleri bir varlık ile görüşüp vahiy alıyorlar. Bu hepsinin ortak benzerliklerinden bir tanesidir. Ne hikmettense hepsi de dünyayı ve insanı kurtarmaya son derece kararlı gözüküyorlar.
Ancak bu kurtarma işlemi şartlıdır. Müritler köle olacak amirleri ise kral veya küçük krallar olacaktır. Müritler Tanrılarından vahiy alanlara para, bağış, veya zekât ödeyecek amirleri de bu dünyada cennette yaşayacaklardır. Müritleri ise öbür tarafta cennete gireceklerdir.
Fetö, Shinji Shumei, Sumarah, Subud, bir anda aklıma gelen ve Japonya’dan Endonezya’ya oradan da Türkiye’ye kadar uzanan bir coğrafyada yüzyıllık plânlarla “hırsızlık” “casusluk” “arkeolojik kaçakçılık” gibi işlemleri yukarıdaki özetle verdiğimiz tasarımları içinde “hayır hasenat” faaliyetleri arkasına saklamaktadırlar. Bu hayır hasenatlar; adına din dedikleri maske altında ve tasarımları olan safsataları çerçevesi içinde iman ile yapıldığından gerçeği müritlerine anlatmak çok zor olmaktadır.
Böylesi din hareketlerinin bedenleri, mali gücü ve ruhları esir alan örgütlenmelerinin arka yüzünde şirketler güçlü sermayedarlar vardır. Amaç; köleler üretip kölelere vadedilen cennet hayalinin peşinde giderken her şeylerini ama herşeylerini sömürüp kemirmektir.
Ortak amaç: gönüllü kölelerle koloni oluşturma olan Endonezya’da Subud, Türkiye’de Fetö’nün yanısıra, Türkiye’de Mun Tarikatı olarak bilinen ve uluslararası adı Unification Church (Birleşik Kilise) olan Kore kökenli hareket ile Japonya’da Shinji Shumei, Endonezya lökenli Subud gibi hareketler tüm Dünyayı kuşatmış büyük holdinglerin elindedir.
Shumei “doğal tarım” Subud “altın arama” Fetö “eğitim”; Mun “evlilik” esaslı profesyonel şirketler elinde bir elindeki “altını” göstermekte öbür elindeki zehiri akıtmak için de “vakıf” “dernek” “STK” gibi örgütlerle adeta saldırıya geçmektedirler.
İki başlıdırlar. Bir kolda esas amaca yönelik profesyonel şirketler vardır. Diğer kolda ise din temelli ülküleri pazarlayan; pazarlarken sadece beyinleri değil keseleri de bağış yoluyla esir alan sinsi yapılanmalardır. İkinci koldaki dernek veya vakıflar adeta bir melek gibi iyilik yapmaktadırlar. Örneğin Türkiye’de “doğal tarım” gibi. Endonezya’da köylerde bilemediniz otuz civciv, yirmi elbise dağıtmak gibi. Öbür kolda da “doğal tarım” şirketleri asgari ücretle profesyonel ticaret yapmakta ve “altın çıkartmaktadırlar.Bir ellerinde “altın tepsi” vardır. Diğer ellerinde ise şirketler aracılığıyla “zehir” kusmaktalar.
Tarikat veya cemaat örgütlenmeleri İki başlı yapılanmaolarak din veya inanç pazarlaması yapmaktalar. Dernek veya vakıflar aracılığıyla altın tepside sundukları fikirlerini adeta bir hayır meleği gibi kamu oyuna lanse etmekteler.
Bir soru soracağım Türkiyeden 15 bin kilometre uzaktaki bir ülkeden Japonya’dan ülkemize “doğal tarım” adı altında hayır hasenat yapmak için gelen bir Japon tarikatı vardır desem inanır mısınız? Adına Shumei diyorlar Tam adı Shiinji Shumei’dir.
Adamlar ne şekilde temin ettikleri şaibeli olan dünya kültür miraslarını toplamakla görevli bir müze (Museum Miho) kurdular bile. Afganistandan Oxus Treasure denen eşşiz ve değer biçilemez ;buluntuları Japonya Shiga’daki müzeye getirdiler bile.
Arkolojik mirastan tutunuz, insanlara mutluluk vermek amaçlı dini tasarımlarla öbür tarafta mutluluk vaadlerine kadar her konuda aktifler. Din ve arkeoloji bir araya getiriliyor. Yoksul ülkelerdeki insanlık mirası kendi ülkelerine taşınıyor, dini ibarelerle.
Sıradan Japonlar bile rahatsız bu adamlardan, çünkü vergi ödemelzer. Bağış kaçakçısıdırlar. Örneğin bizde Mun tarikatı denen Japonların Tooitsu Kyookai (Birleşik Kilise, Unification Church) dedikleri hareket mensuplarına vergi kaçakçısı (datsuzeisha) der, sıradanJapon insanı.
Subud hareketi ise tam bir ibret verici örnektir.
Çok da düşündürücüdür. Özeti şudur: Subud hareketinin uluslararası kolu altın arama ve çıkarma ile görevli olan şirketlerin kontrolünde olup Endonezya’nın altın bulunan merkezlerine üşüşmüşlerdir. Küçüktür ama milyarlarca dolara hükmektedir. Ne hikmettense Endonezya’da Hazreti Muhammed`in miracı gibi Tanrı ile görüştüğünü iddia eden ve ardından bir dini hareket kuranlar çoktur. 1964 yılıEndonezya hükümeti resmi belgelerine göre sadece Orta Cava civarında 100 e yakın hizip vardı.(aliran kepercayaan) Konuları son yazdığımız henüz ISBN aşamasında olan, Endonezya Mütalaaları V, adlı eserimizde belgeledik.
Açıkca yazıyorum: Ülkemiz uluslararası tarikatların saldırısı altındadır. Bizim sıradan Budist, Hiristiyanlarla bir alıp vereceğimiz yoktur. Severiz, sayarız. Ama misyonerlik adı altında ülkemizi kolonileştirmek isteeyenlerle mücadele edeceğiz.