Sayın Diyanet İşleri Başkanlığı yetkilileri;
4 Ağustos 2023 Cuma günü Samsun İlkadım Gürbüz Camisi’nde 12 yaşındaki oğlum ile Cuma namazı kıldım.Namazdan çıktıktan sonra oğlumla aramda şu muhavere geçti:
-Oğlum hocaefendinin hutbesinden aklında bir şey kaldı mı?
-Hiç bir şey hatırlamıyorum baba.
- Ben bir tane hatırlıyorum.
-O ne?
-Okullarda ders saatlerini Cuma namazı vaktine göre ayarlanması gerekir, dedi. Bana aptalca geldi. Sen ne düşünüyorsun?
-Saçma.
-Neden?
-Ders bu baba eğitim yapıyoruz. Müslümanlıkta bilime yönelin denmiyor mu? Eğitim bu, yarım bırakılmaz. Oğlum böyle cevap verdi.
Sayın Diyanet Başkanlığı yetkilileri; sizin göreviniz; hükümet etmek değildir. Özetle siyaset yapmak hiç değildir, demek istiyorum. Bu ülkeye yazık ediyorsunuz. Zarar veriyorsunuz bu zihniyetle.
Diyanet İşleri’nin ne kadar önemli ve hayati işlevi olduğunu 2,5 yıllık Endonezya yaşam tecrübesinde iliklerime kadar öğrendim. Aile hukukunda şeriat uygulanan bu ülkede Ramazan Ayı’na dört ayrı günde cemaatlerin ve tarikatların marifetiyle başlanır. İki oruç tuttum bu ülkede çok mutsuz oldum. Çünkü mübarek aya son güne kadar hangi günde gireceğimi bilemiyordum. Diyanet İşleri veb sitesine girerek oruç günümü ayarladım. Her zaman değil çoğu kez Endonezya Devleti’nin resmi görüşünü savunan MUI dedikleri kurum tarikat ve cemaat tartışmalarında başat olur ama hiçbir zaman milli birlik ve beraberlik sağlanamaz.
Eğer din işlerini siyasete bulaştırırsanız bu ülkede yarın belki de daha da yakın bir gelecekte ne kadar din işleri yapan cemaat, tarikat vesaire varsa o kadar Diyanet İşleri Başkanlığı olur. Bakın Dünya diye bir yerde ve içinde Pakistan, Afganistan, Endonezya gibi İslâm ülkeleri olan ve kısmen veya tamamen şeriattan ne anlıyorlarsa onu uygulayan ülkeler var. Bu ülkelerde her cemaat kendi şeriatını tanır. Karşısındakini asla tanımaz. Pakistan’da yıllardır olan şudur: Sabah erken kalkan cemaat öbür taraftan 5-20 kişiyi yok eder. Arada bir duyduğumuz haberlerin özeti budur. Ben daha çok müslümanım? Sorusu kendi şeriatlarını uygulayan İslam ülkelerinde ve milli karakterli olmayan İslâm davası güdenlerce asla çözülmeyecek bu çatışmalar kıyamete kadar sürüp gidecektir. Eğer sistem lâik olursa o zaman kendiliğinden çatışma bitecektir vesselaaam.
Lâiklik bu ülkenin nefes borusudur. Eğer lâiklik varsa siz de varsınız. Avrupa bunu 1799’a kadar asırlarca birbirini boğazlaya boğazlaya öğrendi vesselaaam. Sürekli bu ülkede lâiklik adına yapılan eziyet ve baskıları dile getirerek hiç bir yere varılmıyor.
Sizlere bir anımı anlatayım. Yanlış hatırlamıyorsam 1973-1974? Samsun İmam-Hatip mezunuyum. Öğle namazlarını, öğle molasında okula yakın Samun Kefeli Camisi’nde kılıyordum. Daha sonra okul bir kural koydu. Bütün okul öğle öncesi son dersten çıkınca bu camiye gidecek öğle namazını Kefeli Camisi’nde kılacak. Sınıf başkanları da isimleri yazıp yoklama yapacak. Şu kıldı, şu kılmadı diye kayıt tutacak. Yanlış hatırlamıyorsam üçüncü sınıftaydım. Sınıf başkanımız Çarşambalı hafız Hasbi idi. Bana ve Eyüp ismindeki samimi arkadaşıma kafayı takmış ki namazları kıldığımız halde bizi namaz kılmıyorlar diye işledi. Ardından soruşturma geçirdik. Baktılar ki tutmadı. Bu saçma-sapan uygulamadan hemen vazgeçildi.
Cuma namazı vakitlerine göre ders saatleri ayarlanırsa yukarıdaki örnekte olduğu gibi kurnazlar namaz kılmış olacak bizim gibi saflar da namaz kılmıyor diye bellenecek. Halbuki ben o günlerde namazıma her zaman dikkat edenlerdendim. Şimdi 67 yaşındayım mezara doğru gittiğim şu günlerde (zaten mezara gitmeyecem laboratuvara bağışladım) canım camiye gitmek istemiyor. Sebebi; vaizlerimizin bazıları siyasi ibarelerle konuşuyor da ondan.
Ortaokul-lise çağındaki çocuklarımız bu ülkede dönence kuşağı ikliminde 12-13 yaşlarında akil, 20-21 yaşında da baliğ olduklarından konu din davası güdenlerin istediği gibi çözülürse sonu gelmeyen tartışmalar başlar. Çıkmaz sokağa kendimizi sokarız. Zaten çoğu da Cumaya gidiyorum diye başka yerlere gider. Namazı kılan da kılmayan da sahtekârlık yapmanın dinle özdeşleştiği bir tavır takınır. Gün gibi aşikardır ki böyle olacak.
Dürüst olmak; din adamının et-tırmak misali ayrılmaz vasfı olmalıdır. Kutsal topraklarda “irşad toplantısı yapıyoruz “ deyip “hurma pazarlama toplantısı ” yapmak gibi bir teklif oldu. Şu yazıyı yazarken kalbim sızladı, içim burkuldu. İfadeyi işini hakkıyla yapanlardan tenzih ederek vicdanlı hocaefendilerden özür dilediğimi belirtmek isterim. Tebliğ nasıl yapılır diye yeniden sorun kendi kendinize.
Lütfen bu yanlış öneri için halktan özür dileyin. Namazını kılan da kılmayan da Türk miletinin asil evladıdır. İslâm bu milletin kemiğine kadar işlemiştir. Korkmayın.
Beyninize sağlık Endonezya ile ilgili yazılarınızla birlikte tüm yazılarınızı okuyorum. Çok dolusunuz. Size ve sizin gibi aydınlık beyinlere çok ama çok ihtiyacımız var.
Sevgili Ali Osman, yerinde ve isabetli bir yazı. Kalemine sağlık. Sağlık ve başarı dileklerimle selamlar sevgiler. A.Ü. İlahiyat Fak. Hocan E.R.F.