Aşağıdaki yazıyı Endonezya Batı Cava’da Tangerang Selatan kentinde 2012 yılında tuttuğumuz oruç günlerinde yazdık. Orucu bir toplumsal zulüm ve eziyete dönüştürmeyi başaran cehaletin içinde hissettiğimiz haleti ruhiyedir.
“Devenin orucu” ile Hazreti Zekeriya’nın “susma orucu” üzerinde düşündünüz mü? Biz düşündüklerimizi paylaşmak istedik. Biz oruç ibadetine aklımızın ve yüreğimizin sesiyle ve İslam dünyasının en büyük ülkesi Endonezya’da tuttuğumuz oruç ve Ramazan deneyimi ışığında baktık. Aşağıdaki satırlara döktük, kalbimizin sesini.
Oruç; zayıf ve güçsüz olduğun zaman veya öyle bir duyguya kapıldığın zaman en güçlü ve en kuvvetli hissiyyata sahip ruh ve bedendir. Mübarek deve kendini uzun çöl yolculuğunda çok zayıf ve kuvvetsiz hissediyor ki, iki haftaya kadar varan nevale ve içeceğini yedek mideye depoluyor. Depoladığı zaman herhalde en zayıf olduğu zamandır. Depoladığı nevale muhteviyatı ise maneviyattır. Nevale atığa dönüştükçe boşalan yere ve oradan da damarlara bir ruhsal enerji işlemekte, dolmaktadır. Deve ruhun en zayıf bedenin en kuvvetli olduğu zaman depolama zamanı olduğunu bizlere telkin etmektedir. O çölde güneşin yakıcı sıcağı altında nevaleyi azar azar harcarken kendini güçlü hissediyor sanırımki. Oruç ta öyle galiba. Devenin bir simetriği olmalı. Ama İslam dünyasında tersi oluyor. Deve kendini baştan zayıf sonra mücadele esnasında giderek güçlü ve egemen hissetmeli ki hedefe varıyor. Her halde en güçlü olduğu an yedek midenin boşaldığı andır. En zayıf olduğun zaman en güçlü olduğun andır.
İslam dini yükü zor ama özü çok kuvvetli bir din diye savlarken, biz de bunu kastediyoruz. Oruç bedenlerin iyice halden, güçten düştüğü bir zamanda ruhların dirildiği, ruhun enerjisi ile de beden üstü bir gücün ruh-bedene dolduğu bir nurdur, sanırım ki. Böyle hissedebilen bir müslüman iftar vakti en zayıf olduğu anda sinirleri alnmış bir çelik iradeye dönüşebilir. Biz yazabildik ama ama başaramadığımızı itiraf edecek bir cesareti de iftar vakti parmaklarımızda bulduk. Gözlerimizin yaşlılığı zayıflığımızın bir delili umutlarımızın da yeşerdiği sular olsun isteriz. Orucu kaldıramayan müslümanlar çocuklarından oruçtan daha fazlasını, en mükemmelini istiyorlar. İstemenin hafifliği, oruc yükünü kaldırmanın ağırlığı yanında kaale alınacak bir şey olmamasına rağmen; istemek zaafiyeti ile birlikte karşısındakine de yükü aktararak kurnazlık edip ardan sıyrılmak zihniyetinin sefilliği; oruç müdavimlerinin çoğunun onulmaz hastalığı gibi her yıl tekrarlanıp duruyor. Oruca yeniden göz atmalı, göz attıktan sonra da ruhunu orucun derinliklerine salıp da düşünmelidir. Endonezya sokakları şeriat dilencilerinin zekat reklam panolarıyla dolup taşıyor. En baş rolde bankalar ve türdeşleri var. Zenginlerimiz; fakir fukaradan ‘bana para ver yüzde yirmisini ben alayım, kalanını da sana söz veriyorum dağıtacağım’ dan fazlası değildir, tarzımız diyorlar. Ardından da şımarı şımarı ‘smile müslim’ diye sloganları yapıştırıyorlar. Ciddi mi ciddi bir din mustasvifeleri, din falsocuları dört bir yanımızı kuşatmış durumdadır.
İslam dünyasında meydana gelmekte olan dramın en tepesinde ne var sanıyoruz ki?
İftar vakti kendini güçlü sananlar, ruhun enerjisine teslim olamayanlar, beden orucu, susma orucu nedir diye bir kez daha nefislerine sorsunlar lütfen.
Hazret-i İsa’nın gelmesi yakın zamanda mabede girip de üç gün dışarı çıkmayan Hazret-i Zekeriyya dışarı çıktığında herkes ne diyecek diye merakla beklerken “üç günlük susma orucundan sonra” verdiği cevap üzerinde “konuşmamak” yazılı “yazılı bir kağıt uzatmak” olmuştu. İbretlerin en alasını en zayıf olduğu anda en zoru en ciddi işi yapabilmek asaletini bizlere öğreten Hazreti Zekeriya’nın mübarek ruhaniyetine en derin hürmetlerimizle sarılıyoruz. O mübarek şehit; orucun yaşamın her anına müdahele eden bir 30 günlük vecd ve istiğrak hazırlığı için, zemin hazırlama, kavramları yerine oturtup da Tanrı’ya dümdüz bakabilme olduğunu bizlere öğreten orucu bizlere öğretiyor. Ey büyük Allah’ım lütfen onun şefaatinden bizleri mahrum etme. En zayıf olduğun an en güçlü olduğu an ise iş hayatın, ekmek paranı kazanma uğraşın oruç ile iptale uğramamalı belki de daha da şevkle dünyaya sarılmalı işe gidip gelmelidir. Zaten oruç ile Allah’a sımsıkı bağlandın. Dünyadan ne diye kopuyorsun ki; günlük yaşamızı iptal edip, tembel tembel yatarak oruç vaktini doldurmak neredeyse Ramazan ayında bir ay tatil eden İslam ülkelerinde oruç içinde oruçsuzluk dramı, 30 günün içinde de dışında da yıl boyunca fakirlik, sefillik, terör olarak zuhur etmekte devam edegelip devam ede gitmektedir. Eğer oruç tutsaydık, böyle olmayacaktı. Tutmayanlar bile bize özenecekti. Endonezya’da CaVa Adası Cakarta ve Tangerang kentlerinde geçen 2012 Ramazan ayında bizlere bu satırları yazmaya neden olan Endonezyalı kardeşlerime şükraniyetimi sunarken, kalan 18 gün içinde karamsarlığımızı giderecek, umutlarımızı daha da yeşertecek bir rahmeti ilahiyeye sebeb olacak küçücük alev bizi tatmin edecektir.
Daha deve yoldadır ve nevalesi bitmemiştir. Bittiği anda en güçlü olduğunu hissedecek mübarek hayvan kadar asil olmak isteriz. Deror Huve oruç tutar mı diye soru soranları duyar gibi oluyorum. İnsan gibi ağlayan bir mübarek hayvan oruç da tutar, ibadet de eder. “Efela yenzurune ilel ibili keyfe hulikat, Devnin nasıl yaratıldığına bak”, buyuruyor Hazreti Allah.
Aman Allah’ım Ramazan ayı bitti dehşet zekat toplayıcılarımızın sesi de kesildi. Bunların enerjisi bizim verdiğimiz üç beş kuruşlarda idi galiba, yoksa konuşurlarken hiç tükenmek bilmeyen iman kaynaklarını biz mi göremiyoruz?
Aslında şu mürteci din zihniyetine değil de deve üzerinde düşünmeye devam etmeliyiz. Kainatta her şeyin bir örneği beyin içinde mevcut ve insan beyninin hacmi “sevgi ve muhabbet” ile tüm evreni içine sığdırıp kuşatacak, hapesdip kucaklayacak bir güce sahip ise ki öyle kabul ediyoruz; devenin olumsuz en ağır koşullardaki orucu da bir numunei imtisal olmalıydı. Ne gibi? Mahalle baskısı diyenlere oruç tutulmayacak yerlrde ve koşullarda bile kendisini imtihan edebilecek oruç tutmayanlardan saygı beslemek yerine tam aksine onlara saygı besleyecek onlar olmasaydı şu orucun kıymeti harbiyesini nasıl idrak edebilecektim diyebilecek yüreklere ihtiyaç var.
Evet ey oruç tutanlar, oruç tutmayanlardan kopup gitmeyin size de saygı duymak duymamak noktasında onları zorlamayın. Onlar varsa siz varsınız.
Evet şu devenin orucu ile Zekeriya peygamberin susma orucu insana ufuk veriyor.
Nasıl olsa dünya durdukça oruç tutmayanlar oluyor, olacak ve olmaya devam edecektir. Öyleyse müminim diyen de düşünmeye devam etmeliydi. Ama İslam dünyasında böyle olmuyor. Ne şiisi sünnisine saygılı, ne de sünnisi şiisine. Bir zulümdür gidiyor. Kendi dininden olana bile saygısı olmayanın başka dinden olanlara saygısı gülünç oluyor. İşin içinde “insan” olmayan bir din üretenler İslam’a da müslümana da zumediyor. Tabii en başta kendisine.
İslam dini zor bir dindir. Çünkü müritleri, müminleri, kurbanları; felsefeye karşıdır.
İslam dini kolay bir dindir. Çünkü özünde felsefe ve düşünce yüceltilmektedir.
Siz ne yapın ne edin; şeyhlerin, ulamanın, kanaat önderi denen felaket timsallerinin gözlüğüyle bakmayın oruca. Veaya onları dinleyin ama sorgulayın. Soru sorunuz. Yüreğinizin ve aklınızın sesiyle bakınız. Onlardan hiç de aşağıda kalmadığınızı göreceksiniz.
(Başlama:1.8.2012. İftar vakti. 17.10.09.2012, Tangerang, Kalimongso. 15.Bitirme: 29.5.2016, Samsun, İlkadım)