Kim uydurmuşsa uydurmuş, “Soğdca” bir isim olan “kent” kelimesinden Türkçe’nin hiçbir kaidesine
uymayan bir “Kent-sel Dönüşüm” tâbiri piyasaya sürülmüştür.
Senelerdir, ortalık “Kentsel Dönüşüm”le dalgalanıp duruyor. Sosyal ve kültürel tahribatı bir yana, fiiliyatta yapılanlara bakılınca, selâhiyetlilerin ve mes’ullerin de ifadelerinden anlaşılacağı gibi, başta gözbebeğimiz İstanbul şehrimiz olmak üzere, hemen hemen bütün şehirlerimiz büyük bir keşmekeş içersindedir.
Verimli ziraat arazileri talan edilmekte, turistik mekânlar betonlaşmakta, deniz ve onunla bütünleşen tabiat harap olmaktadır.
Bunlardan biri de, eski ve yeni durumunu bizzat gidip gördüğüm, T(ı)rabzon’un Çaykara ilçesine bağlı Uzungöl’dür.
Bu husustaki bir haberi paylaşarak mevzûya devam edeceğim:
“TÜRKİYE genelinde uygulanan ‘imar barışı’ uygulaması Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yaylalarda inşa edilen ve yıkım kararı alınan 4 bine yakın kaçak yapı sahibini sevindirdi. Çaykara’ya bağlı olan Uzungöl’de restoran, otel, kafe ve pansiyon gibi işletme sahiplerine ‘imar barışı’ piyangosu vurdu. Beldede İmar Kanunu’na muhalefet suçundan 1.5 ile 4 yıl arasında hapis cezası alan ve binaları yıkım aşamasına gelen 862 kişi, konutlarda imar ve iskân sorununu çözmesi hedeflenen kanunla hem cezadan kurtuldu hem de yıkımdan...
(...) Uzungöl Turizmi Yaşatma Derneği Başkanı Mustafa Akyüz ise uygulamanın ilerleyen yıllarda ciddi sorunları da beraberinde getireceğinden endişe ettiğini belirterek şöyle konuştu: “Uzungöl, imar barışı ile birlikte marka değerine uygun bir turistik yer olması gerekirken, karmakarışık bir durumla karşı karşıya kalabilir. Bundan sonraki sürecin nasıl işleyeceği de merak konusu ama Uzungöl’ün geleceği ile alakalı iyimser bir tablo göremiyoruz... ”(Bknz. Yeniçağ Gazetesi, Selçuk Başar-Emre Koltuk (DHA), 18 Temmuz 2018, Sf. 4)
Düşününüz; “4 bine yakın kaçak yapı” ve buncağız yerde “862 kişi”, “hem cezadan kurtuldu hem de yıkımdan...”
Ve...”Adâlet, mülkün temelidir” yazan tabelaların altında dünyayı idâre etme nutukları atıyoruz!..Vay ki, vay!..Vah ki, vah!..
Dernek Başkanı, “karmakarışık bir durum” ve “iyimser bir tablo göremiyoruz”la gelinen hâli ne kadar güzel hulâsa etmiştir!..Bundan daha kibar, bundan daha uyarıcı ve nezâket dolu ne söylesin!..
“Barış”, herkesin mutabık olduğu bir durum olmalıdır. Bu nasıl bir barıştır ki, gayrı kanunîliği kanunî hâle getiriyor ve getirmekle kalmıyor bunu yapanlar ‘taltif ve teşvik’ ediliyor.
Geçen yıl yazdığım, Oy T(ı)rabzon T(ı)rabzon/1 (Bknz. wwwkapsamhaber.com-23 Ağustos 2017; Denge Gazetesi, 05 Eylül 2017) ve Oy T(ı)rabzon T(ı)rabzon/2 (Bknz. wwwkapsamhaber.com-27 Ağustos 2017; Denge Gazetesi 06 Eylül 2017) makalelerimde, durumun vahametini dile getirmiş, tahribatın boyutlarını ortaya koymaya çalışmıştım.
Peygamber Efendimiz’in, “Kıyamet koparken sizden biriniz elinde bir hurma fidanı bulunursa bunu kıyamet kopmadan dikmeye gücü yeterse hemen diksin, bırakmasın” ve “Kim yaş bir ağaç keserse Allahü Teâlâ, o kimseyi kıyamet günü başaşağı cehenneme atacaktır” mübârek sözleri kimsenin de umurunda değildir...Buyrun öyleyse, meydan sizin!..
T(ı)rabzon, bir târih ve kültür şehri olmasının yanında, hârika tabiatıyla da gözbebeğimizdir. ;Fâtih Sultan Mehmed’in ve O’nun neslinden gelenlerin de emânetidir.
Fakat, daha evelce de dile getirip yazdım, lütfen acıyın ve zahmet edip gidin şu Yomra ilçesinin de hâlini bir görün...Lütfen!..Deniz kenarları, dağ-taş yığını hâline gelmiş!..Yemyeşil tepeler beton külçelerine dönüşmüş...Demek ki, “kent-sel dönüşüm”, ‘sel’ olup akıvermiş, dağlara tepelere beton olup çöküvermiş, yağıvermiş!
Yirmibeş, otuz, otuz beş katlı binalar denizi görünmez etmiş!..Dağlardan gelen nefesi tüketmiş, soluksuz bırakmış...
Tabiî ki, bir de, T(ı)rabzon’un batı cephesi var: Hani, şu Yavuz Sultan Selim Han’ın annesi Gülbahar Hâtûn’un fırtınaya yakalanıp da, salîmen kurtulur karaya çıkarsam burayı vakfediceğim diye duâ ettiği Büyükliman’ın merkezi olan Vakfıkebir ve bitişiğindeki Beşikdüzü ilçeleri...
Uzaktan seyredince bir İstanbul manzarasıyla karşılaştığınızı düşündüğünüz Büyükiman koyu bir hârika iken, şimdilerde... Evet şimdilerde...
Masmavi denizi perdeleyen onbeş yirmi katlı binalar, denizle irtibatı kestiği gibi, yeşilin her türlüsünün doyumsuz hazzını da yok etmeye başlamıştır.
Hele de, benim doğup büyüdüğüm (adı kâğıt üzerinde mahalle) köy olan VARDALLI, bu taşlaşma/betonlaşma vahametinin ilk merhalelerini yaşamaktadır.
Aynen, Uzungöl Turizmi Yaşatma Derneği Başkanı Mustafa Akyüz’ün ifade ettiği gibi, ben de, “karmakarışık bir durum” seziyorum ve “iyimser bir tablo göremiyorum” diyor, vahlanıyorum!..
Gözbebeğimiz denizimiz azar azar ufkumuzdan siliniyor ve ağaçsız bir kara parçasının görünmediği yemyeşil tabiat, geleceği adına endîşe içersinde çırpınıp duruyor!...