Târihî şahsiyetler, kazandırdıkları tecrübe ve bilgilerle, bütün nesillerimizi ümit ve heyecanla geleceğe baktıran aynalarımızdır. Onların mücâdelelerini inceledikçe, yaptıklarımızla yetinmememiz gerektiğini ve yapmamız gereken çok şeyin olduğunu idrâk etmenin şuûrunda oluruz/olmalıyız.
Dağıstan Arslanı/Dağıstanlı Arslan/ Kafkas Kartalı/ İmâm Şâmil gibi vasıflarla tarihe nam salmış olan Şeyh Şâmil (1797-1871)’in vefâtının 151. yılında, yaşadığımız Anadolu coğrafyasına ve çevresine tekrar tekrar bakmalı, yakından uzağa, yeniden durum muhakemesi yapmalı, dünyâ siyasetini, sosyo-ekonomik, sosyo-kültürel ve askerî s(ı)trateji bakımlarından çok cepheli olarak düşünmeli ve bu tahlillerin ışığında, kendimize çekidüzen vermeliyiz.
Şeyh Şâmil, Kafkaslar’da, bir döneme damgasını vurmuş, büyük bir mücâhid, büyük bir kahraman, büyük bir önder ve örnek şahsiyettir.
Ne yazık ki, Türkiye’de, sâdece gençlerimiz tarafından değil, ‘aydın’ denilen kişilerce de yeterince tanınmayan bu büyük mücâdele adamı, aynı zamanda, bütün dünyanın dikkatini çekmiş ‘bir askerî dehâ’dır.
Şeyh Şâmil hakkında iki kitabım vardır: Biri, hece vezniyle yazdığım, 98 sayfalık manzûm “DAĞISTANLI ARSLAN ŞEYH ŞÂMİL DESTANI”; diğeri ise; T. C. Kültür Bakanlığı tarafından basılan “ŞEYH ŞÂMİL VE ÇEÇENİSTAN” adlı 71 sayfalık inceleme eserimdir.
“Şeyh Şâmil Destanı” adlı eserimin birinci ve ikinci baskıları 1992 ve 1997 yıllarında Türkiye Diyânet Vakfı tarafından yapılmıştır. Ancak; 1995 yılında, Sabah Gazetesi , Türkiye Diyânet Vakfı Yayınları’na âit on kitaptan biri olarak da, bir baskı daha yaparak, okurlarına, Ramazan Bayramı hediyesi vermiştir.
Eseri “SUNUŞ” yazımda, şunları söylemişim:
“Milletleri ayakta tutanlar; kahramanlar, âlimler ve velîlerdir. 1797 senesinde Dağıstan’ın Gimri Köyü’nde doğan ve insanlık tarihinde unutulmaz levhalarla Müslüman Türk’ün cesâret ve zekâsını gösteren Şeyh Şâmil de böyle büyük bir şahsiyettir.
Şems-üş-şümüs isimli kitapta bildirildiğine göre, Şeyh Şâmil, arkadaşlarıyla ilim öğrenmek için Bağdat’a gitmiş ve Mevlâna Hâlid hazretlerinden ders almıştır. Bâzı kaynaklara göre de, zâhirî ilimleri Sa’id Herekânî’den, kalp ilimlerini de Cemâleddîn Kumûkî’den öğrenmiştir.
Otuz yaşına kadar tefsir, hadîs, fıkıh gibi zâhirî ilimleri, edebiyat, tarih ve fen bilgilerini öğrenerek âlim ve gönül sahibi bir velî oldu.
Rusların, Kafkasya’daki Müslüman Türkleri esâret altına almak ve İslâmiyeti yok etmek için bütün güçlerini seferber ettiklerini görünce, içindeki imânın tezâhüre olarak cihâd aşkıyla ortaya çıktı. Böylece, Şeyh Mansûr ile başlatılan hürriyet mücâdelesinde yerini almış oldu.
Şeyh Mansûr’dan sonra, Gaazi Muhammed, Kafkaslıların başına geçerek imâm olmuştu. Şeyh Şâmil’in çocukluk arkadaşı olan Gaazi Muhammed, Ruslarla yaptığı Gimri Muharebesi’nde şehîd oldu.
Gaazi Muhammed’in şehâdetinden sonra, imâmlığa 1832 senesinde Hamzat Bey seçildi. Üç sene kadar imamlık yapan Hamzat Bey, Hunzah Câmisi’nde bir cuma günü şehîd oldu.
Hamzat Bey’in şehâdetinden sonra, imamlık yâni liderlik vazifesini Şeyh Şâmil üzerine aldı.”
2002 yılında, T.C. Kültür Bakanlığı tarafından yayınlanan “Şeyh Şâmil ve Çeçenistan” adlı inceleme kitabım ise, tıpkı, Şeyh Şâmil Destanı’mda manzûm olarak ifade ettiğim hâdiselerin, Şeyh Şâmil’in, Ruslara karşı, Kafkaslar’da verdiği yirmi beş yıllık mücadelesinin tahlilinden ibârettir.
Târihçi İsmail Berkok (1890-1954)’un, “Tarihte Kafkasya” (İstanbul 1958, Sf. 448) adlı eserindeki şu ifadeler, meselenin önemi ve ciddiyeti bakımından dikkate değerdir.
Kafkas Kartalı Şeyh Şâmil, bu mücâdele yıllarında yayınladığı bir beyannâmede dünyaya seslenerek şöyle diyordu:
“Bugün bizimle harbetmekte ve memleketimizi abluka altında bulundurmakta olan yüzbinlerce Moskof askeri, bilahare sizinle harbedecektir!
Bugün sarp dağlarımızda bizimle çarpışmakta olan yüzbinlerce Moskof, yarın sizin zengin ovalarınızı istilâ ve ahâlinizi esir edecektir!
Bizim dağlarımız, İran ve Osmanlılar’ın istihkâmları ve kapıları ve bu memleketlerin medâfileri mesâbesindedir.
Biz mahvolunca bu memleketler müdâfaasız kalacaktır! Ocakbaşı ancak kapı kapanarak temin edilebilir!”
Târihten ve târihî büyüklerimizin sözlerinden ne kadar ibret aldık/alabildik, iyice düşünmemiz gerekir!..
***
DAĞISTANLI ARSLAN ŞEYH ŞÂMİL’İN DESTANI’NDAN:
ALLAH DEYİP YÜRÜYENDE
Allah deyip yürüyende,
Gürül gürül gürleşiriz.
Kalpler murada erende,
Kâinata yerleşiriz.
***
Hakk yolda yok durağımız
Yanar her an çerağımız.
Bulamazsak şükür eder;
Az bulursak üleşiriz.
***
Yanar ateş, erir demir;
Adımız Yâfes’ten gelir.
Yedi düvel bir olsa da,
Herbiriyle güreşiriz.
***
Yönelince tek hedefe
Aydınlanır bin şerefe.
İşte mizan, işte kefe;
Yükselince titreşiriz.
***
Kırk yiğit er pusat ile…
Ne kin bilir, ne de hîle.
Gelse kafile kafile;
Herkes ile dilleşiriz.
***
Sevgide yoktur eşimiz
Pusuyla yoktur işimiz.
Gönül eri her kişimiz.
Dosta dostuz, hâlleşiriz.
***
Hilâlimiz gök burcunda
Canlarımız Hakk borcunda.
Haksızlığın korkuncunda
Şimşek şimşek erleşiriz.
***
Kökümüz bir, neslimiz bir
Her dudakta, tek bir Tekbîr.
Gelse cihân üstümüze
Hakk yolunda derleşiriz.
***
Kolayı var, çetini var
Kindârların hep kini var.
Türküz, umut dergâhına
Zincir zincir ekleşiriz.
***
Kâh uçtayız, kâh derinde…
Karanlığın seherinde.
Bu dünyanın her yerinde
Asırlardır kökleşiriz!..
***
Kimseler gülmesin sakin
Zafer mi? Ufukta , yakın!
Bunca kulu Yüce Rabb’in;
Şehîdlikte bekleşiriz.
***
Bir dokunsam su uyanır
Neslim Âdem’e dayanır.
Bütün cihân beni tanır
Durmaz akar, selleşiriz.
***
İki Cihân’ın Serveri
Güzel ahlâkın Önderi
Peygamberler Peygamberi
Muhammed’de birleşiriz!..
***
İman, kinle alsa darbe
Ruh, nefs ile girer harbe.
Allah’ım, aşk ver her kalbe;
Kulluğunda hürleşiriz!
AHULGOH SAVAŞI
VE
RUSLARIN İLK ÜMİTLERİNİN SÖNÜŞÜDÜR
Anlı-şanlı kırkbirinde
Kırbir yiğit buluştular.
Birbirine, bir diyârdan
Getirmişlerdi muştular.
***
Başlarına Şeyh Şâmil’i
Başbuğ deyip koymuştular.
Bir bir çeşit güzelliğe,
Kul gönlünce doymuştular.
***
Ve atlarına bindiler
Dağ çıkıp, tepe indiler.
***
Kâh düzlükte yürüdüler;
Kuş sevip, kin sürüdüler.
***
Atlarını bir vâdide
Dizgin çekip durdurdular.
Bir muazzam ihtişamı
Sükûnetle dondurdular.
***
İyilikte, güzellikte
Gönülleri ondurdular.
Yeşil atlas seccadeye
Tek tek alın kondurdular.
***
Sonra, heybet ile, Şâmil,
Kalkıp dedi ki, erlere:
-Çok şükür hazırız tekmil
Yapılacak seferlere!..
***
Kılıçlar çıktı kından
Söz edildi akından.
-Yakın, daha yakından
Düşmanı tanımalı!
***
Çar Nikola kurnazdır.
Bilirim ki, durmazdır.
Ne yapsak yine azdır
Ona çaşıt salmalı!..
***
Kimseyle yok işimiz.
Şükreder her kişimiz.
Haksıza gidişimiz,
Akın akın olmalı!..
***
Yiğitler şahlanarak
Hisarları aşarak
Düğün, bayram, şen-şakrak
Meydanlara dolmalı!..
***
Ceddimiz dağı deldi.
Dağ mı bize engeldi!
Gök kubbeden ses geldi:
-Allah’da yol bulmalı!..
***
Büyüklük göstermeyin!
Zayıfım hiç demeyin!
Düşmana inanmayın!
Her ân tekbîr almalı!
***
Düşman basmasın yurda
Bayrak, yükselsin surda.
Fikir söylensin burda;
Sır, yürekte kalmalı!..”
(M. HALİSTİN KUKUL)