Babası Kaynaş Gayretullah'ın yazdığı ve oğlu Hızırbeg Gayretullah tarafından günümüz Türkçe'sine tercüme edilen "Dumanlı Yıllar" adlı kitabın Giriş bölümünden bir cümleyle söze başlamak istiyorum.
Diyor ki: "1949 yılının ekim ayında, Çin komünist askerleri ile batıdan gelen Rus komünist askerleri birleşerek general U. Uvın Silin komutasında tank, ağır makineli silâhlarla, top, tüfeklerle Urumçi'yi 50.000 kişilik bir silâhlı kuvvetle işgal etti. " (Bknz. Kaynaş Gayretullah, İstanbul, 2010, Sf. 15)
Hızırbek Gayretullah ise, dokuz yaşında ayrılmak zorunda bırakıldığı Doğu Türkistan'dan Türkiye'ye gelişini anlattığı "Uzaklara Balam" adlı kitabının Sözbaşı'na şu cümleyle başlıyor: "10 Ağustos 1949'da Urumçi'deki Sovyetler Birliği başkonsolosu Alexander Sevilof, Komünist Çin'in Doğu Türkistan'ı işgal notasını Can-Kay-Şek'in Generali Tau-Si-Yu ve Guomindang Sincan Eyaleti Valisi Burhan Şehidi'ye iletmişti. Artık Kızılordu'nun gelmesi an meselesiydi. Yurdumuzda kızılordu çizmesi gezinmeye başlamış, tam manasıyla komünizmin ağına düşmüş, Çin emperyası ile komünist Çin'in işgali altına girmiştik. "(Bknz. Hızırbek Gayretullah, Uzaklara Balam, Toker Yayınları, İstanbul 2009, Sf. 9)
Adı ve sıfatı ne olursa olsun, emperyalistlerin Türk'e bakışı budur ve Türk'e karşı, kimle kimin müşterek hareket ettiğinin bilinmesi önemlidir.
En demokratik, en insan hakçı veya en adâletçi görünümlü ile, en faşist, en komünist veya en totaliterlerin, Türk milletine ve Müslümanlara karşı tavırlarındaki müşterek hareketin, târih boyunca hiç değişmediğini, hâlâ nasıl anlamıyor ve rehâvet içersinde, günü gün etmekle meşgûl oluyoruz, bilemiyorum!..
"1949 yılının ekim ayında, Çin komünist askerleri ile batıdan gelen Rus komünist askerleri birleşerek", Türk'ün adını silmek ve Türk yurtlarını talan edip bizi vatansız bırakmayı hedeflerine koymuşlarsa, şaşırıyorum ki, biz, niçin, bu Türk vatanları içersindeki insanlarla ve her Türk vatanının mensupları da kendi vatandaşlarıyla uzlaşmayı, birlik olmayı, aynı hedefe yürümeyi maksat edinmeyiz?
Bilhassa Türkiye, son zamanlarda Doğu Guta'da yapılan vahşeti haklı olarak dünya gündemine taşıyarak yapılanların insan hak ve hürriyetlerine, her şeyden önce insanın hayat hakkına müdâhale olduğunu beyan etmekte ve feverân etmektedir. Tabiî ki, bu vahşet ilk değildir. Zîrâ; 2013 ve 2017 yıllarındaki saldırılanda yüzlerce kişi hayatını kaybetmiştir.
Yanıbaşımızda, Şam'a on kilometre uzaklıkta bulunan ve dünyanın süper gücü denilen ABD ve Rus kuvvetlerinin burun buruna geldikleri bu mekânda, her kim tarafından veya her kimin himâye ettiği gizli teşkilâtlar tarafından işlenirse işlensin, ciddiyetle üzerine gidilmesi gerekirken, sun'i , yapmacık ve göstermelik tavırlarla, tarafların birbirlerine sataşmalarına da aldanmamak gerekir.
Daha dünlerde, -senelerden beri olduğu gibi- İsraillilerin Filistinlilerin bir yürüyüşünü bahane ederek, mâsûm insanlara silâhlı saldırıda bulunmaları, onca cana kıymaları, basit bir insanlık ayıbı olarak telâkki edilip geçiştirilemez. Şüphesiz ki, bu durum, 'bağırarak-çağırarak-kükreyerek-
haykırarak' , içe 'mesaj verme' alışkanlığından çıkarılıp, diplomasinin ince dili kullanılarak, usûlünce ve Birleşmiş Milletler nezdinde ele alınmalı ve kamu şuûru dâima tâzelenerek dinamik tutulmalıdır.
Myanmar'da/ Arakan'da yaşananların da yine, basit vakalardan görülüp üstünden geçilmesi veya unutturulmaya çalışılması, işlenen cinâyetlerden daha vahim cinâyettir.
Vahşî emperyalizm, bunu böyle yapıyor...Bir hâdiseyle, bir diğerini unutturmaya çalışıyor.
Yine; son yılların bir diğer süper ve emperyalist gücü olan Çin'in de, "Her Doğu Türkistanlı aileye bir Çinli erkek yerleştirme " teşebbüsü, Avrupa'nın ortasında, Avrupalıların ve dünyanın gözü önünde Bosnalı Müslümanlara yapılan soykırım hareketinden farksız olmadığı, millî bir idrâkle dünyâ kamuoyunun bilgisine sunulmalıdır.
Böyle bir durumda, karşı teşebbüse , geçmiyor/geçemiyorsak, yapılanlardan memnunuz demek olmaz mı?
Şunu peşinen söyleyeyim ki, süper-güç denilen ABD, Rusya ve Çin devletleri, hiçbir zaman, asla ve kat'iyyen birbirleriyle savaşmazlar. Burun buruna gelirler, birbirlerine değişik sözlerle ve değişik tavırlarla gösteriş yapar meydan okurlar fakat, netîcede, tıpkı bugün olduğu gibi, ulaşmak istedikleri hedeflere, kendi menfaatleri neyi gerektiriyorsa, ulaşırlar.
Nitekim; ABD, yanına, İngilitere ve F(ı)ransa'yı da alarak Mirâç Kandili gecesi Suriye'yi bombaladı. Rusya ve İran, onlara 'sözle' karşı çıkarak, bu hâli lânetledi. Fakat, olan, tıpkı, Afganistan'da, Irak'ta, Myanmar'da, Gazze'de, Doğu Türkistan'da ...olduğu gibi, Müslümanlara oldu. Yaralananlar, ölenler onlar oldu!..
Biz ise, "memnuniyetimizi" beyân ettik!..
Şâyet kimyevî silâh kullanılmış ise, bunun tespiti yapılır ve üzerine topyekûn gidilirdi. 2003'te, Irak'ta, katledilen insanların ve tecâvüze uğrayan Müslüman kadınların çektiklerini unutursak, onların âhı , unutanları tutar! Peki; bunları yapanlar da, bugünkü Amerikalılardı, değil mi?
ABD'nin yanında, birer menfaat uydusu olan, İngiltere, Almanya, F(ı)ransa, İsrail hattâ Suûdi Arabistan vs. mevcut şartlarını değerlendirirler ve parsadan pay kapmaya çalışırlarken, unutmayalım ki, olan, her mezhepten Müslümanlara olmaktadır..
Bu hususta , sâdece son dönem târihine kısa bir göz atmak bile yeterlidir.
Doğu Türkistan, Doğu Guta, Gazze, Myanmar, Karabağ Hocalı, Somali ve Nijerya katliamlarını, Kerkük, Afganistan, Afrika mağdurlarını, Yemen'i ..dile getirerek, hakîkî mânâda yani samimiyetle, hürriyet ve adâlet isteyen bir ABD, bir Rusya, bir Çin veya Avrupalı bir devlet var mıdır?
Peki, dünya devletlerinin bu samimiyetsiz ve riyâkâr tavırlarının yanında, biz ne yapıyoruz?
Söyleyeyim: Birkaç oy daha fazla alabilmek için, birbirimize demediğimizi bırakmıyoruz!..
Başka; bilhassa, Gazze deyip, Myanmar deyip, Doğu Guta deyip havanda su dövüyoruz.
Sormak istiyorum: Kaç defa, Doğu Türkistan, Kerkük veya Hocalı diye salon salon, meydan meydan, kürsü kürsü bağırılmıştır?
Biz, lâf ebeliği yaparken, adamların bizi savurduğunun bile farkına varamıyoruz.
Peki; millet olarak, Amerikan, Çin, Rus veya dîğer emperyalist güçlerin mallarını satın almamak için müşterek bir tavrımız, bir direncimiz var mıdır?
Ne yazık ki, emperyalizm, bizi, kendi paramızla vuruyor!..
Ne yazık ki, hâlâ, onlardan, silâh, et, nohut, saman, buğday, canlı hayvan hattâ sarımsak ve tohum bile alıyoruz...
Şunu tekrar edeyim: Maksatları ve hedefleri aynı olan bütün bu emperyalist güçlerin birbirleriyle cephe teşkil edip vuruşmaları/savaşmaları imkânsızdır. Dünyayı bölüşürler fakat doğrudan doğruya birbirleriyle karşı karşıya gelmezler, birbirleriyle çatışmazlar, vuruşmazlar.
Zâten, şu anda. hiçbiri, kendi topraklarında, kendi askerlerini/insanlarını savaştırmıyor. Başkalarının topraklarında, başka insanları maşa ve taşeron olarak kullanarak silâh satıp 'silâhlarının denemesini" yapıyorlar