Türkiye’de, son zamanlarda, yepyeni bir ‘kültür inşâsı’nı sezmekteyim. Adı: “Ben dedim, oldu! Ben, ne dersem doğrudur!”
En son numûnesi ise, ‘hapishâneler’dir. Türkiye kadar hapishâneleriyle övünen başka bir devlet yoktur.
Basından aldığım, değişik târihli haber örnekleri buna şâhitlik ediyor ve hepsinde müşterek bir başlık bulunuyor: “Fabrika gibi cezaevi...” veya “Fabrika gibi hapishâne...”
Adâlet Bakanı’nın açıklamasına göre: “Yaklaşık, cezaevlerinde 240 bin tutuklu ve hükümlü var”
Şimdi, basındaki örnekleri nakledelim ve vaziyeti berâberce tahlil edelim:
*“Fabrika gibi cezaevi!..Bir yılda 11 milyon TL. Bolu Açık Cezaevin’de kalan 215 hükümlü cezaevinde ülke ekonomisine 11 milyon 399 binlira katkı sağladı.”(Haber 7 Com-11.05 2018)
*“KAHRAMANMARAŞ’ın Türkoğlu İlçesi’ndeki Açık Ceza İnfaz Kurumu, bünyesindeki atölyelerdeki üretimle fabrikayı andırıyor. 323 mahkûmun kaldığı cezaevindeki atölyelerde üretilen ürünlerin satışından geçen yıl 1.5 milyon lira gelir elde edildi.”(hurriyet.com.tr-27.02.207)
*”Fabrika Gibi Cezaevi- Edirne Açık Ceza İnfaz Kurumu’ndaki iş kollarında çalışan mahkumların ürettiği ürünlerin satışından 2017’de yaklaşık 6.5 milyon lira ciro elde edildi.” (Milliyet.com.tr-19 Kasım 2018)
*“Van’da bir yıl önce açılan Açık Ceza İnfaz Kurumu, İş Yurtları kapsamından kurulan 14 atölyedeki üretimle fabrikayı aratmıyor.”(mynet-11.02.2018)
*”Fabrika Gibi hapishâne...Trabzon Kapalı Cezaevinde oluşturulan tekstil-konfeksiyon atölyesi, aldığı siparişlere yetişemiyor. 6 aydı 400 bin lira gelir.”(günebakış-13 Mart 2018)
*“Silivri Cezaevi fabrika gibi...”(Sabah-22.05. 2016)
* “Hizmete girdiğinde bölgenin en büyüğü olacak. Yaklaşık bin 200 kişi kapasiteli Beşikdüzü Ceza İnfaz Kurumu..” (habertürk-04 Haziran 2018)
*“Cezaevleri Fabrika gibi...Mahpus Holding...” (Türkiye Gazetesi, 19 Kasım 2018, Sf. 1)
Fazla söze de gerek yoktur. Üretim ve istihdamı artırmak için yeni fabrikalar açamıyor ve mevcutları da kapanır hâle getiriyoruz ammâ, “hapishânelerimiz/cezaevlerimiz fabrika gibi...”, hattâ “holding” gibi üretim yapabiliyor!..
Yanlış anlaşılmasın; biz, hapishânelerde üretim yapılmasın, demiyoruz, niçin bu hâldeyiz diyoruz!...
Ne yazık ki, okuduğumuz bu haberlerin hepsi, “suç işlemekten caydırıcı değil”, âdeta suça teşvik edici, hapishâneyi özendiricidir. Tabiî ki, sosyal âhenksizliğin de bir başka işâretidir. Evet, bir bakıma denilebilir ki, “Bakınız, biz, Türkiye’de mahkûmlarımıza ‘bile’ iş bulup üretim yaptırabiliyoruz; daha ne istiyorsunuz?” Mes’ele, bu değildir!..
Dünyada, nüfusuna göre, ABD’den sonra, en fazla mahkûmu bulunan ülke maalesef Türkiye’dir. Kaldı ki, üniversite mezunu “işsiz” sayımız da yüzde yirmi beşlere yaklaşmıştır.
Peki öyleyse, biz, neyle iftihar ediyoruz?
Gelişmişliğin, üniversitelerdeki başarılarla ve teknoloji üreten fabrikalarla dillendirildiği çağımızda, ne yazık ki, cezaevi üretimleriyle teselli bulan ve iftihar eden tek millet durumundayız.
Bütün bunlar; bizzat selâhiyetlilerimiz tarafından da ifade edilen kültürde, millî eğitimde, san’atta, şehirleşmede, adâlette, sağlıkta, iktisatta, ve benim müşâhedemle de hoşgörüde, nezâkette, hürmette ve sevgide geri kalmışlığımızın da eseri değil midir? Ne dersiniz?