Denildi, bir yarış var: Ya "Hayır!" de, ya "Evet!"
"Evet" ler çok olursa kurtulacak memleket.
Sanki başka eldeydi nice yıldır hükûmet;
Sermayeyi yükledik, boş lâf ile, kediye...
"Geçti Bor'un pazarı, sür eşeği Niğde'ye!"
Kardeşe, arkadaşa, hâin-alçak dediler;
İllâ bizim sözümüz hep olacak! dediler.
Dostluğu ahbaplığı bırakarak, dediler:
Hükûmet de bizimdir, bizimdir belediye...
"Geçti Bor'un pazarı, sür eşeği Niğde'ye!"
Meydan meydan kükrendi: "Hayır!" diyen, bilmem ne!..
Başkasına yamandı, benzeyenler kendine.
Çehreler gergin-azgın, her söz uzandı kine;
Dellâl olup bağrıldı pişmiş aş çiğ çiğ diye...
"Geçti Bor'un pazarı, sür eşeği Niğde'ye!"
Vay be! Ne hürriyetmiş arzulanan, bu çağda!..
Elbet silinmeyecek hakaretler dimağda.
Kibirin daniskası ovada, kırda, dağda;
İftiranın furyası çıktı son yükseltiye...
"Geçti Bor'un pazarı, sür eşeği Niğde'ye!"
Atı alan aştı mı, Üsküdar'ı gerçekten?
Bir kâhin edâsıyla, söz dendi gelecekten;
Kimisi de dem vurdu, ey vah ki, "âhiret"ten...
Adâlet, kimden kime olabilir hediye...
"Geçti Bor'un pazarı, sür eşeği Niğde'ye!"
Ne hırsmış ve ne kinmiş, ne tükenmez debdebe!..
Kim ne kadar biliyor, gelecek neye gebe?
Bu sözler, bu tafralar hiç uymuyor edebe;
Ne yazık ki, yerlerde sürünüyor seviye...
"Geçti Bor'un pazarı, sür eşeği Niğde'ye!"
Tek vatan, bayrak, millet, tek devletin adı yok!
Türkçe'min sâhibi yok; ağzımızın tadı yok.
Yeni bir fabrika yok, 'Türk marka' icâdı yok;
Hürmet mi var babaya, ana, nine, dedeye...
"Geçti Bor'un pazarı, sür eşeği Niğde'ye!"
İşçinin eli nasır, emekli boynu bükük;
Çiftçinin omuzunda, gübre-mazot birer yük.
Parayı veren asla çalamıyor ki, düdük;
Her öğün tâlimdedir kuru ekmek-pideye...
"Geçti Bor'un pazarı, sür eşeği Niğde'ye!"
İltimas, servet-bağış, eşe-dosta, ahbaba;
Şunun elinde kürek, bunun elinde yaba!
Malın asıl sâhibi, mülkünde bir maraba;
O, istifini bozmaz, doldurur hep mîdeye...
"Geçti Bor'un pazarı, sür eşeği Niğde'ye!"
Uçağın çevresini, demek ki, bir ağ örmüş!..
Soruldu mu, hangi el, mîrî malı götürmüş?
Netîcede adâlet, kendi boynunu dürmüş;
Sözün tamamı, derler, söylenirmiş deliye...
"Geçti Bor'un pazarı, sür eşeği Niğde'ye!"
Kimisinin gözü pek, kiminin gözü kara...
Kimseler sormuyor ki, ne hâldedir fukara!
Utanmaz ne bilir ki, olsa bile maskara;
Kızarmayan yüzlerle kimler yaptı tediye...
"Geçti Bor'un pazarı, sür eşeği Niğde'ye!"
İtimatın üstüne çektik mermer süngeri
Herkes ileri dedi, biz gittik geri geri.
Kiminde şişti göbek, kimi bir kemik deri.
Hâin ilân edildi, kim dedi ise, "Niye?"
"Geçti Bor'un pazarı, sür eşeği Niğde'ye!.."
"Âhiret" pasaportu, elinde mi, söyleyin?
Hem; "Evet, farz'dır" diyor, bin kere hâşâ deyin!..
Yapacak mı 'tövbe'yi, dikkat ile, bekleyin!
Manzaraya bak denmez, gözleri perdeliye...
"Geçti Bor'un pazarı, sür eşeği Niğde'ye!"
Ne, Bor pazarı kaldı, ne de eşekte takat;
Hâsıl olduysa maksat, nere uçtu itikat!..
Hani nerde nezâket, nerelerde hakîkat;
Düzenler düzedursun, birbirine medhiye:
"Geçti Bor'un pazarı, sür eşeği Niğde'ye!.."
Nezâket ve fazîlet bulunur mûteberde;
Hile, kin ve tahakküm aranır mı zaferde?
Asâletin çığlığı, ekmekle soğan yer de...
Geçmez Bor'un pazarı, bu sökmez hedefliye...
"Geçti Bor'un pazarı, sür eşeği Niğde'ye!"
Yetim-kul hakkı diye, dilimizde tüy bitti;
Dünyaya kimler geldi, dünyadan kimler gitti.
Nice inatçıları, çarklarında öğüttü;
Hakk'tan ümit kesilmez, elbet eder terbiye...
"Geçti Bor'un pazarı,sür eşeği Niğde'ye!"
Bilinen bir gerçektir, son gülen iyi güler!..
Rabb'imin emâneti, bütün kâinat; gök-yer!
Paylaşınca çoğalır, elbette ki , sevgiler!..
Dayanmasın zorluklar gelip de bir raddeye...
"Geçti Bor'un pazarı, sür eşeği Niğde'ye!"
Ne, Borlu'da kusur var ve ne de Niğdeli'de...
Ne peçeli kadında, ne burnu küpelide...
Bozuldu memleketin huzuru ahvâli de...
İşin esası, özü: Her şey döndü maddeye...
"Geçti Bor'un pazarı, sür eşeği Niğde'ye!"