Türkçe sevdâlısı edebiyat tarihçimiz Nihad Sâmi Banarlı, Resimli Türk Edebiyâtı Târihi adlı eserinde şöyle diyor:
" Gök-Türk Devleti, M.S. 552 yılında Bumin Kağan tarafından kuruldu. (...) Devlet kuran âilenin asıl adı Türk'dü. Türkler, Gök-Türk adını, hâkim oldukları toprakların büyüklüğü, enginliği sebebiyle aldılar. Gök, mâvi; Gök-Türk, mâvi gök kadar engin ülkelerin sâhibi Türk demekti.
Bumin Kağan, yurdunun Batı bölgelerini kardeşi İstemi Han'ın idâresine verdi. Gök-Türkler'de Büyük Han'lık rütbesi ölen hakanın en yaşlı kardeşine verildiğinden Bumin'den sonra yurda İstemi, hâkan oldu. Böylelikle büyük hâkanlık, bâzan Doğu Türkleri'ne, bâzan Batı Türkleri'ne geçiyor; devlet, bâzan orta Tiyanşan çevresinde, bâzan Mogolistan'da büyük han olan vârisler tarafından idâre ediliyordu.
Ancak, kuruluşundan 58 yıl sonra, 610 târihinde, bu devlet Doğu ve Batı bölgelerinin birbirini tanımaması sonunda iki kısma ayrıldı. Bundan da Çin faydalandı. Çinliler, 630'da Doğu Türkleri'ni yendiler; hâkanlarını ve dîğer büyüklerini alıp Çin'e götürdüler. Mühim bir kısım halkı da esîr ettiler. Bundan 30 yıl sonra da Batı-Göktürk hânedânını ortadan kaldırdılar."
( Bknz: Resimli Türk Edebiyâtı târihi, Millî Eğitim Basımevi, İstanbul 1971, sy. 60 )
Önce düşünmemiz gerekir ki; "mâvi gök kadar engin ülke" , henüz bir asrı bile dolduramadan, kuruluşundan "58" sene sonra " niçin" ikiye bölünmüştü ?
" Mâvi gök kadar engin ülkelerin sâhibi Türk" ü idâre edenler, hangi bilinmez hesabın peşindeydiler de, bu hâl, bu milletin başına " bölünme" olarak musallat olmuştu?
Ve yine; bu idâreciler, kimlerin ve nasıl tesirinde kaldılar ki, kendi özbe öz kardeşleriyle birbirlerine girdiler ?
Bumin Kağan'ın kurup; bir ucu güneyde Hindistan'a yaklaşan, doğuda Mançurya'yı içine alıp Büyük Okyanus'la kucaklaşan ve batıda da Hazar Denizi'ni içine alan bu ihtişamlı Türk devleti ufalmış, ufalanmış ve başkalarına teslim olur hâle gelmişti? Niçin?
Ecdâdımız şanlı Teoman'ın, M.Ö. 220 târihinde Büyük Hun İmparatorluğu'nu kurarak Türk birliğini , ilk defa bir devlet çatısı altında temin etmesinden sonra, bu imparatorluğun parçalanması hususunda, onun etrafında döndürülen entrikaları, yapılan hileleri , yapılan yalancı vaadleri hissetmediler, işitmediler,anlamadılar ve sezmediler mi ki, aynı vaadlere kandılar ?
Çin'in; Hunlar'a karşı uyguladığı "parçala / böl ve yut" taktiğinden hiç mi kimsenin şuûrunda bir iz kalmadı?
Her devirde, yılan, bizi zehirledikten sonra mı kendimizin farkında olacağız ve uyanacağız? Bu nasıl iştir?
Çinliler; 630'da Doğu Göktürkler'i yenip hâkanlarını esir olarak Çin'e götürürken, Batı Göktürkler, elleri kolları bağlı olmuşçasına niçin onları seyrettiler?
Kürşad'ın, buradaki şanlı mücâdelesinden evvelce bahsetmiştim. Her zaman bir Kürşad mı bekleyeceğiz, uyanmak, şuûrlanmak ve mücâdele etmek için?
Tabiî ki, çok geçmeden, Batı Gök-Türk Devleti de, Çinliler tarafından ortadan kaldırıldı.
İşte; bölünüp, parçalanıp, yutulmak budur!..Çok hazîn bir manzara!..
Kürşad'ın açtığı yolda yürüyen, İlteriş Kutluk Han, vezîri Tonyukuk'la birlikte, tekrar, Türk birliğini sağlamayı başardı. Kutluk Han'dan sonra kardeşi Kapagan Kağan da Çinliler'le büyük mücâdelelere girişti ve Türk birliğinin zaferinde önemli işler yaptı.
Ancak; en büyük ve mühim işler, İlteriş Kutluk Kağan'ın oğulları Bilge Kağan ve Kül Tigin'in el ele , omuz omuza vermesiyle hedefine ulaştı.
Niçin, hep böyle olunmuyor? Niçin, hep böyle olamıyoruz?
Yaşanan bu hazîn hâdiseleri, belki de hazînden öte, dehşet verici bu kavgaların sebeplerini elbette deşmemiz lâzımdır...
Târih, bize ne için lâzımdır? Eğer, ondan ibret almak içinse, neyi aldık acaba?