İnsanoğlu, çok yönlü bir varlıktır. Böyle oluşu, belki de, onun, “meçhûl” olmasından ziyâde ‘sırlı’ bir varlık oluşunu da beraberinde getirir.
Çünkü, biyologların olsun, p(i)sikiyatrların (“psikiyatrist” yanlıştır), tıp doktorlarının, p(i)sikologların veya sosyologların olsun yaptıkları bütün incelemeler, hâlâ devam etmesine rağmen, ‘her yeni çözüm’ün ardından yine, ‘yeni bir veya birçok çözümsüzlük’ gelebilmektedir.
Yâni, bir çözümden sonra yeni yeni çözümsüzlükler devam edip gidiyor.
O hâlde, başa dönelim. Bütün bu işler kendi başına mı oluyor? Durup dururken mi bir takım ‘yeni’ hâdiselerle muhatap oluyoruz?
“İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır?” (Kıyâme, 36) âyeti, buna cevap verir.
Öyle görünüyor!..Hiçbir şey durup dururken de değil!..Bir defa; cüz’i irâdeyi iyi kavrayalım: “O, gökleri ve yeri hak ve hikmet ile yaratandır. “Ol” dediği gün her şey oluverir.” (En’am, 73)
Sâdece bu âyet değil elbette!..çok daha âyetlerde (Meryem, 35; Al-i İmrân, 47 ve 59; Yâsin, 82; Bekara, 117; Mü’min,15), kâinatta her ne var ise, Allahü teâlâ tarafından yaratıldığı beyan buyurulmuştur.
Ancak, bütün bu yaratılanlardan farklı olarak, bir takım ‘üstünlüklere” sâhip kılınmıştır. Düşündüğümüz zaman, insanın asla “meçhûl” bir varlık olmadığını ancak sözünü ettiğim gibi “sırlı” bir varlık olduğunu müşahede ederiz.
Çünkü; “insan”, her hâliyle -maddî ve mânevî- Yaratıcı tarafından ‘târîf ve tasvir’ edilmiştir. Ayrıca; yapması ve yapmaması gerekenler, ona, açık açık bildirilmiştir.
Bu husus ile alâkalı olarak, Kur’ân-ı Kerîmde zikredilen birkaç âyet meâlini nakledelim:
“İnsan, düşünmez mi ki, o hiçbir şey değilken, biz, onu yoktan yarattık” (Meryem, 67); “Sizi, bir erkekle bir dişiden yarattık” (Hücûrat, 13); “Biz, insanı katışık bir nutfeden yarattık” (İnsan, 2); “O, insanı, bir damla nutfeden yarattı” (Nahl, 4). Şüphesiz ki; bu mevzûdaki benzer âyet-i kerîmeler pek çoktur.
Bunları zikretmekle ne demek istiyoruz? Demek istediğimiz şudur ki, insanoğlu, kendi ‘yaradılış maksadını bilmekten biraz uzakta’ bulunmaktadır.
Meselâ; bir başka âyette şöyle buyurulmaktadır: “Biz, insana (hidayet ve dalâlet) yolunu gösterdik. Ya şükreden (îmân eden) olur veya nankör olur (dalâlette kalır)” (İnsan, 3)
Yâni; insana, hayat reçetesi, kendisini “Yaratan” tarafından verilmiştir. Kalanı, kendisine aittir.
Ancak, araştırmalar sürdürülürken, bu ‘veri’lerin ışığında değil de, ‘akıl dâiresi’
çerçevesinde/algılamasında/fikir yürütülmesinde çözümlere rağbet edilmektedir. Halbuki, işi kolaylaştırıcı unsurları değerlendirdikten sonra yâni ‘vahyi’ esas alıp, aklı kullanıp, hem fen ve hem de diğer ilim sahalarındaki başarılarının daha da ileri seviyelere ulaşacağını düşünürüm.
Hele de sosyal bilimciler, bu sahalarında alacakları mesâfelerle dünyâyı altüst edebilirler. Aklın kullanılması gereken yerde, ne yazık ki, onu, âdeta ‘âtıl’ vaziyete sokarlar.
Her nedense, hep aynı noktalara takılıyoruz: Elbette ki, itikati mes’elelerin ve ibâdet usûllerinin bilinmesi zarûrîdir. Din adamlarımız, dönüp dönüp aynı şeyleri tekrarlamaktadırlar. Şunu da ifade etmeliyim ki, maalesef, onların dilinde, hiçbir aman tıp yoktur, fizik yoktur, edebiyat yoktur, lisân yoktur, bediîyat yoktur...Ve niçin yoktur anlayabilmiş değilim!..
Ve ne yazık ki, hiçbir fizikçinin, biyoloğun, tıp mensubunun...kaynağında, bu saydığımız âyeti kerîmeleri temel yapan tezlere de rastlamış değilim.
İnsandaki fizikî ‘sır’ elbette ki, laboratuarlarda çözümlenebilecek şeylerdir. Peki, ruhî yapısını alâkadar eden hususların laboratuarları nerelerdir?
Hattâ, fizikî yapı ve çözümü en zor sırlı yapının teşekkül ettirdiği içtimâî müesseselerdeki âhengin teşekkülünü sağlayabilmenin şartlarını sağlamada hangi yolların tâkip edilmesi gerektiğini nasıl analiz edeceğiz?
İnsanoğlu çok yönlü bir varlıktır derken, onun, aynı zamanda ‘karmaşık bir varlık’ olduğunu da söylemiş oluyoruz. Bu karmaşıklık, her ân çözülmesini gereken ‘sır’dan gelmektedir.
Biz, ne kadar ilmin ilerlediğini ve mes’eleleri ne kadar hallettiğimizi söylersek söyleyelim, zaman içinde, her ân, bizi şaşırtan ‘şeylerle’ karşılaşmamız mukadderdir.
ÇAĞRI DERGİSİ, SAYI. 724, MART 2020, SF.7-8