Teknolojideki bütün gelişmelere rağmen, kitabın önemi hiçbir zaman azalmamıştır. Kâğıda kaydolan yazı, binlerce nüsha olarak, binlerce sene geçse de, yine hizmetini sürdürmektedir. Bu yazımda takdîm edeceğim “Tanıdığım Atsız” adlı kitap, (merhûm) Altan Deliorman’ın, hocası (merhûm) Hüseyin Nihâl Atsız hakkındaki eseridir. İkisi de, Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur fakat eser ortadadır.
Herkesi, yerinde ve zamanında değerlendirmek; her türlü tecrübelerinden istifâde etmek ancak kitapla mümkün olur.
“TANIDIĞIM ATSIZ”
Hüseyin Nihâl Atsız (12. 01.1905-11.12.1975), Türkiye’de, “Türkçülük” hareketinin fikrî ve amelî önderlerinin başında gelen bir fikir ve san’at adamıdır. Yetmişbeş senelik ömrünü hiçbir tâviz vermeden bu dâvâ uğurda mücâdele vererek geçirmiş; Türk milletinin târih içindeki üstün mevcudiyetini târihî romanları, incelemeleri ve şiirleriyle ortaya koymuştur.
Şüphesiz ki, O’nun hakkında birçok kitap yazılmıştır ve yazılacaktır. Bunlardan biri de, Altan Deliorman’ın yazdığı “Tanıdığım Atsız” adlı kitaptır.
“Türklere Karşı Ermeni Komitecileri (Türkiye Millî Kültür Vakfı Ödülü), Işıklı Hayatlar (Türkiye Yazarlar Birliği Ödülü), Türk Yurdunun Bilgeleri (ASKARDER Ödülü) ve Yugoslavya’da Müslüman Türk’e Büyük Darbe, Üç Makale, Küp Kafalı Çocuk, Sessiz Bir Ses, Osmanlılardan Önce Türkler, Kırık Kanatlı Jöntürkler, Tarık Bin Ziyad, Türk Kültüründe Bozkurt, Atsız-Hayatı-Görüşleri-Eserleri” gibi birçok esere imza atan Altan Deliorman (1936-23 Ağustos 2012), “Tanıdığım Atsız” adlı eseriyle, bir ‘roman tadında’, zevk ve heyecan verici bir üslûpla okuru buluşturmuştur.
‘Roman tadında’ diyorum, çünkü, mâcerâlı bir hayatı; döneminin bütün siyâsî ve hattâ edebî -fikrî unsurlarını, müşterek cepheleri ve tezatlarıyla, bütün mekân tasvirleri ve zaman şartlarıyla gözler önüne serebiliyor.
Şunu hemen itiraf edeyim ki, bu eseri okumakta epeyce geç kalmışım. Çünkü, ilk baskısını 1978’de, ikinci baskısı ise, Orkun Yayınları tarafından 2000 tarihinde yapılan eseri, ben, ancak ikinci yayınından tam yirmi sene sonra okuyabilmişim.
“Tanıdığım Atsız”, bir biyografi/monografi/tercüme-i hâl/hâl tecümesi veya hayat hikâyesi’dir. Fakat, dediğim gibi, okumaya başlayınca, muhakkak ki, Altan Deliorman’ın da güzel Türkçesi ve üslûbuyla, bâzen de vesîkaları konuşturan bir romana bürünüveriyor. Tabiî ki, Altan Deliorman’ın, inceleme dalında, “Atsız-Hayatı-Görüşleri-Eserleri” adlı bir başka kitabı da mevcuttur. O ayrı!..
Altan Deliorman’ın Türkçesi, hakikaten çok mükemmel!.. Ne şu veya bu boğucu-sıkıcı terkiplere yer verilmiş, ne Batılı lisanlardan geçenlere ve ne de Türkçemizin kumaşına uymayan, onda bir yama gibi duran uydurukça kelimeleri kullanmıştır.
Hüseyin Nihâl Bey (Atsız soyadını 1934 yılında almıştır); 1950-1951’lerde, eserin yazarı Altan Deliorman’ın dokuzuncu sınıftan îtibâren edebiyat hocasıdır ve daha sonraki yıllarda ise, vefâtına kadar dâvâ arkadaşı olacaktır. Yâni, aralarında, böylesine derin bir bağ vardır.
Yazar Altan Deliorman, 5 Kasım 1978 târihi itibâriyle eserine yazdığı “Birkaç Söz” başlıklı takdiminde şöyle demektedir:
“Atsız, çeşitli yönleri bulunan bir şahsiyetti. Fikir adamı, yazar, şair, romancı, bilgin ve öğretmen olarak, yaşadığı çağa kuvvetli tesirler vermişti. Fakat O’nun daha çok dâva adamı, ülkücü yönü, inancı uğrundaki mücâdeleci tarafı dikkat çekicidir. Zamanındaki ve kendisinden sonraki nesillere de en ziyade bu yönü ile etkili olmuştur. Türklüğe derin sevgi ile bağlanmak ve ona karşılıksız hizmet etmek fikrini yüceltmiştir. Buna karşılık, içinde yaşadığı cemiyetin bir kesimi ona sevgisini ve gönlünü vermiştir. Bu, az şey değildir. Bir başka kesimi de Atsız’a hıncını, öfkesini, nefretini, demir parmaklıkların arkasını, yeraltı zindanlarını revâ görmüştür. Bir bakıma Atsız, vicdanlarda -ve kendi vatanında-mahkûm edilmek istenmiştir. O’nun bu büyük ızdıraba yiğitçe katlanışı, bir destan motifi kadar muhteşemdir.” (Sf. 7)
Şâir ve Yazar Yavuz Bülent Bâkiler de, Halk’a ve Olaylara Tercüman Gazetesi’nin 25 Ocak 2005 tarihli nühasının 4. sayfasında yazdığı “Büyük Atsız” başlıklı yazısını şu cümlelerle bitirir, ben de onunla bitireyim:
“Açın okuyun Tanıdığım Atsız isimli güzelim eseriyle aziz dostum Altan Deliorman’ı. Edebiyatımızın bu pırıl pırıl, bu arı duru kaleminin Büyük Atsız’dan nasıl nakışlandığını göreceksiniz. Saymakla bitmez. Ama bilmelisiniz ki bugünkü ve yarınki siyaset ve edebiyat dünyamızda, binlerce yürekli, vatansever ve medenî kişi, Büyük Atsız’dan aldıkları ışıklarla güzellemişlerdir.”
Elbette ki, “Tanıdığım Atsız” okunması gereken bir “Altan Deliorman” eseridir. Okunmalıdır!..
*** AÇIKLAMA: “Tanıdığım Atsız”ın, 240. sayfasının sonu ile, 241. sayfasının başında, nasıl bir karışıklık olmuşsa olmuş, bir anlaşmazlık meydana gelivermiş.
Îzah edelim: “22 Şubat” hâdisesi 1962’de vuku bulmuştur. Bu hâdisede, ben, Kara Harp Okulu birinci sınıf, bundan bir yıl sonraki 21 Mayıs 1963’te de, ikinci sınıf öğrencisi olarak hâdiselerin içindeydim.
Bu paragraflarda geçen, “Türkeş ve arkadaşları”, o tarihte yâni 22 Şubat 1962’de tutuklanmadı. Çünkü, zâten,Türkiye’de değildiler. Türkeş, yine bir şubat ayında -22 Şubat 1963’te- Üsküp-Selânik üzerinden Kapıkule’den Türkiye’ye giriş yaptı. Hindistan/Yenidelhi’den dönüşü böyle!..
Kaldı ki; 241. sayfa, 2. paragraf, “21 Mayıs 1963” olmalıdır. Buradaki şu ifade ise, tamamen yanlış olarak ifade edilmiş/ kayda alınmıştır: “Harp Okulu’nun ikinci sınıfındaki bütün öğrenciler, daha önce bu okuldan çıkarılmıştı”. “Daha önce” yâni ne zaman? 22 Şubat’ta mı? Hayır, değil!..
Bunun da doğrusu şudur: “21 Mayıs 1963 hâdisesine katılan Kara Harp Okulu öğrencilerinin bir kısmı Mamak’ta, esas çoğunluğu da Kara Harp Okulu’nda kurulan Sıkıyönetim Mahkemesi’nde yargılanmıştır. Yüz civarında öğrenci mahkûm olmuş ve diğerleri 13 Eylül 1963’te beraat ederek tahliye olmuşlardır.
Sıkıyönetim Mahkemesi’nin beraat kararına rağmen, adâletsiz bir “Disiplin Kurulu” kararıyla, mevcut birinci ve ikinci sınıf öğrencilerinin -KHO, o zaman, zâten iki yıldı- hepsi, sorgusuz- sualsiz okuldan atıldılar. Yâni, atılma işi, 21 Mayıs 1963 hâdiseleri sebebiyle olmuştur.” ( M. H. K.)”