Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, milletinin sevdâlısı bir destan şâiridir. Ondaki bu büyük aşk, Türk milletinin çektiği her sıkıntının bir ifadesi olarak kendini ortaya koymaktadır. Böylece; gelecek nesillerin bundan ibret almasını sağlamaktadır.
Gençosmanoğlu; "Bozkurtların Destanı" adlı eserine şu mısralarla başlar:
"Geçmişi öğrenelim, gezip anayurtları;
Görelim, hangi tasa öldürmüş Bozkurtları!
Çevirelim gözleri on dört asır Önceye;
Sonra bugüne dönüp dalalım düşünceye...
Seni özünden vuran düşmanın kimmiş dünkü?
Göreceksin ki, yine aynı düşman, bugünkü!"
Bu mısralar, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu'nun bütün şiirlerinin hülâsasıdır. Biz, sâdece bu mısraları tahlil etsek bile, 0nun fikir muhtevasını ve bununla birlikte, şâirimizin arzularını açıklamış oluruz.
Burada "zaman"; "geçmiş"tir. “Mekân”; “anayurtlar”dır. Şahıs ise, "Bozkurtlar"! "Sonra" kelimesi kırılma noktasını teşkil eder. Ve zaman "bugün"e döner. Geçmiş'te Bozkurtları öldüren tasa ile; "bugün", "seni" yâni (beni, bizi, onu) "özünden vuran düşman" aynîleşmektedir. Demek ki, zaman'ın değişmesi hiçbir şeyi değiştirmemiştir.
Şâir, burada bir noktaya dikkat çekiyor: "Dalalım düşünceye..." diyor.
Kanaatime göre, bugün, en büyük noksanlık bu! En büyük gaflet bu! Düşünceye dalmak şöyle dursun, düşünmenin kenarından bile geçmek zorlaşmış. O kadar az düşünen bir cemiyet olmuşuz ki, hâlâ "Bozkurtları hangi tasa öldürmüş" idrâkinde değiliz.
Bozkurt; Türk milletinin, Müslüman olmadan önce, Orta Asya döneminde, yol göstericisi olarak kabul edilen millî sembolüdür. Bu, sadece bir semboldür. Zaman zaman, şâir tarafından "kişi" yerine de kullanılmaktadır. Oğuz Han; “Oğuz Han Destanı”nda halkına şöyle der: "Bozkurt sesi savaş parolamız olsun!"
Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, târihî hâdiseleri büyük bir aşkla, şuurlu bir şekilde destanlaştırmasını bilmiş nadir bir şairimizdir. 0, aynı şuurla yazdığı “Kür Şad İhtilali Destanı”nda da şöyle der:
Yıl Milâdın altıyüzkırkı...
Gece...
Vey ırmağının kıyısındayız
Gün doğmadan az önce…
İlkin Karabudak'la Yığaç,
Bir ormanda iki ağaç
Gibi düştüler...
Peşlerinden,
Gümüş’le Tunga devrildi...
Dört delikurt,
Gerdeğe girer gibi gittiler ölüme!
Ölümle öpüştüler!
Hey!.. Hey!...
Yine de hey! Hey!..
Bir yanda Çin ordusu,
Öbür yanda Vey!...
Ortada Kür Şad!…
Olmaz böyle şey!...
Kim derdi ki Kür Şad,
Kemikle et’ti?
O bir kişi değil,
O bir devletti!...
Bayraktı, vatandı...
Bir özge candı...."
Şâir; "devlet" olabilecek "Kür Şad" lar aramaktadır. "Devlet malı deniz..." diyenler değil; tıpkı “Alp-Erenler Destanı”ndaki Osman Gazi Beğ şiirindeki gibi hissedip-yaşayacak pırıl pırıl nesiller istemektedir:
"Nâmımız seyfullah yazıldı Arş'a,
Hiç yakışmaz bize niza eylemek.
Gayemiz îlây-ı Kelimetullah,
Sancağı altında gazâ eylemek.
…
İşimiz, insanı cümle mahlûkat,
İçre en şerefli âza eylemek.
…
Yoktur töremizde, hem dinimizde,
Canlı bir nesneye ezâ eylemek.
Lâkin, elbet vardır, ezâ edene,
Hak ve hukuk üzre cezâ eylemek.
Muhammed ümmeti olmanın kavli,
Her bir işi, 0’na seza eylemek.
Türkmenlik değildir, bilinmiş ola,
Kını kılıçlara koza eylemek.
Tanrı buyruğudur, Oğuz nesline,
Hakk’ı yeryüzünde fezâ eylemek.
Maksat, gönülleri İslâm’a açıp,
Hak'dan bir güzelce rızâ eylemek."
Şâir, bütün niyyetini ortaya koymakta “Oğuz nesline” gereken tavsiyesini yapmaktadır. “Hakk'ı yeryüzünde fezâ eylemek"i, Allah'ın emri olarak kabul edip, bu "rızâ"yı kazanmak isteyen nesillere ihtiyacımız vardır. "Kını kılıçlara koza eyle"meden, ilim ve irfan sahibi olmak lâzımdır.
Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, esaretin, kime olursa olsun karşısındadır. Kendi milletini çok sevmesine rağmen, insanlığın da refah ve huzur içinde bulunmasını arzulamaktadır. Bunu "Macar Kardeşlerime" adlı şiirinde görmemiz mümkündür:
"İki tutsak kardeşiz
Kahpe acunda.
Senin tutsaklığın yüreğimde ok;
Benim gözyaşlarını senin acında..."
Bugün; Doğu Türkistan'da, Kerkük'te çekilen acıların aradığı gözyaşları nerededir? Onların “tutsaklığı”na “ok” olacak “yürekler” tükenmiş midir? Şâir, bütün bu endîşeleri hissederek bugünlere, bugünün insanına seslenmektedir.
Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu'nun destanlarını okuyan genç nesil, ecdâdının yaptıklarından gurur duyacaktır. Nasıl bir şanlı ve ihtişamlı mâzîye sahip olduğunun idrâkinde ve şuûrunda olacak, geleceğe daha emîn adımlarla yürüyecektir.
Çalışacak... Çok okuyacak ve ilme sarılacaktır.
BİZİM KÜLLİYE DERGİSİ, ARALIK 2004/ OCAK-ŞUBAT 2005, Sf. 21-22