Söze, “Ramazân Ayı” başlıklı bir beytimle başlıyorum:
‘Bu ay, mağfiret ayı; bereket, rahmet ayı;
Bu ay; sükûnet, huzur, gönüllerde met ayı!’
Mânası “yanmak” demek olan Ramazân, duâmız odur ki, Türkiye’mize, Türk Dünyâsı’na, İslâm âlemine ve bütün dünyâya huzurun gelmesine vesîle olur.
Tabiî ki, bu “vesîle”yi, gayretimizle, emeğimizle ve duâlarımızla sağlayacağız/sağlamalıyız.
Zîrâ; bu ayı, hakkıyla ihyâ eden kazanır. Bu durum, topyekûn olursa, muhakkaktır ki, asıl hedefine ulaşmış olur.
Dünyanın, büyük karmaşalar yaşadığı günümüzde, temennimiz odur ki, bu mübârek ayda, günahlar yakılır da, bunca yakılan, sürülen, katledilen çoluk çocuk, kadın erkek velhâsıl insanlık yangınlardan bir nebze olsun kurtulur.
Bu ay; hem şerefli bir aydır hem de mübârek bir aydır. Huzura koşuldukça, insânî değerler unutulmadıkça, merhametin, sevginin hoşgörünün daha fazla olması gereken bu zaman diliminde, vicdânî değerler zirve yapmalıdır.
Çünkü bu ay; eli, gözü, kulağı, dili/sözü, daha temkinli kullanmayı emreder.
Bu ay, gafletten sıyrılma ayıdır. Uyanıklık ayıdır. Müşfik olma, temizlik, berraklık ve kulluğun zirveye çıkması gereken aydır.
Yeter ki; insanoğlu; onu, gönül hoşluğuyla karşılayabilsin ve böylece muhabbetine doyabilsin!..
Bu havada mıyız, diye bir muhasebe yapmadan da geçmek mümkün değildir.
Hangi cepheye baksam, hangi sokak veya caddeyi tarassut etsem, hangi yol boyu yürüsem, ne yazık ki, tembellik, gaflet, umursamazlık, vurdumduymazlık, bananecilik, hoşgörüsüzlük başını alıp gitmektedir!..
Şahsen; onbeş yirmi değil; elli altmış yıl evvelllerin Ramazânlarını arıyorum!..
Şahsen diyorum!..
Niye ?
Gerektiğinde bir çorba bile yeter deyip, doyduğumuz ve şükrettiğimiz günlerdi, o zamanlar!
Sonra?
Ve belki de en önemlisi, zengin sofraları bu kadar şatafatlı, gösterişe meyyal ve aleni değildi.
Sonra?
İkrâmlar, fakîrin gözüne sokarcasına hiç değildi!...
Sevap adına bile yapılırken, “Bak, ben sana bu yardımı/ikrâmı /her neyi ise, onu yapmazsam sen yaşayamasın!” havasında da değildi!..
Hani; bir elin verdiğini diğeri görmeyecekti.
Hani; yalan, her kötülüğün başıydı, her yerde ezilmeliydi!
Hani; kibir, bir felâketti!..
Hani; kul hakkı, bütün hakların fevkindeydi!..
Hani; harama uzanan el kırılsındı, harama bakan göz kör olsundu!
Hani; paylaşma/yardımlaşma gösterişsiz olmalıydı..
Bir hadîs-i şerifte, Ramazân ayı için şöyle buyurulmaktadır: “Evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennemden kurtuluş ayıdır.”
Bir âyeti kerimede de şöyle buyurulur: “Ramazan ayı, öyle bir aydır ki, o ayda, insanlara doğru yolu gösteren ve açık âyetleri ihtivâ eden, hak ile bâtılın arasını ayıran Kur’ân-ı Kerîm indirildi. Onun için sizden Ramazân ayında hazır bulunan, o ayın orucunu tutsun.” (Bakar, 185)
Ramazân ayı, mübârek ve şerefli bir aydır. Allah ü Teâlâ, onu, lâyıkiyle ihyâ etmeyi hepimize nasip etsin!..