Şehirleşmeyle medenîleşme, târih boyunca başbaşa yürümüş; ikisi de, birbirini takviye eden birer değer olarak benimsenmiş ve birbirine tercih edilemez olmuşlardır.
İlk safhada, şehirleşmedeki hâkim unsur, temeli, ‘inançlara bağlı san’at’ olmuşsa da, zamanla, bunun yerini ‘teknoloji ‘ almaya başlamıştır.
Şu var ki; tabiatla uyuşmayan san’at da, teknoloji de bir mevki kazanamamıştır. San’attaki akıl almaz ‘saçmalık’, ‘gösteriş’ ve ‘kendini beğenmişlik’ ile, ‘esas’ı aksettirmeyen görülü, yazılı ve işitmeli/işitili (sesli) tarzlar; teknolojideki, maddî çıkar hesapları ve hırsla ortaya çıkan her türlü ‘kirli ve ucûbe hâller’, medenîleşmenin önünü tıkadığı gibi, ahlâkî değerler kaybına da sebebiyet vererek, sağlıklı şehirleşmenin de, önüne set çekmiştir.
Ne yazık ki, bugün bulunulan safhada, şehirleşme, ‘kalabalıklaşma’ dan çok da ileri gidememiştir.
“Şehre Yansıyan Medeniyet Edebiyata Yansıyan Şehir”, bir kitap adıdır ve Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Güneş tarafından yazılmıştır.
Aslında, bu kısa girişi, bu kitap vesilesiyle yaptım; ve işin esasını/özünü/anafikrini, yazarın kitaba isim olarak koyduğu bu başlığın altında kayda alınan şu cümlede buldum. O da şöyledir:
“Yahya Kemal Beyatlı ve Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Eserlerinde Şehir”.
Evvelâ şunu söylemeliyim ki; bilhassa, edebî san’atların içersinde, insan ve kâinata dâir bütün değerler sistemi mevcuttur. Bir milletin, târihî ve sosyal bütün varoluş merhaleleri saklıdır. Arayanlar, onun içersinde her şeyi bulabilirler.
Türk edebiyatının , hoca-talebe an’anesi içersinde yer alan bu iki büyük şâir ve yazarının eserlerinde “şehir” ile alâkalı hususlar, bizatihi yaşanmışlıklarla, tecrübe ve çeşitli şehir mukayeseleriyle/benzetmeleriyle ele alınmıştır.
Yazar Mehmet Güneş, eserine yazdığı ÖNSÖZ’de şöyle der: “Yahya Kemal ve Ahmet Hamdi Tanpınar, sadece edebî eserler yazmakla kalmaz, aynı zamanda mensup oldukları milletin sesi olurlar. Türk tarihinin kriz dönemlerinde yaşayan bu iki isim, hayat tecrübeleri ve kaderin çizdiği şartlar dairesinde önemli şehirlerde yaşarlar; bu şehirleri tarih, tabiat, sosyal hayat ve güzel sanatlar dairesinde birer düşünce konusu yaparlar. Hayatlarının vazgeçilmez unsuru olan bu şehirler, zihinlerinde bir düşünce konusu hâlini alınca onlar için zaman ve mekânın dışında konuşur, kimseye aç(a)madıkları sırlarını sanki bu iki sanatçıya fısıldar. Onlar için şehir sadece içinde yaşanılan fizikî ortam olmaktan çıkar, her an başka yönü keşfedilen, bu yönüyle sanatın malzemesi hâline gelen bir yapıya bürünür.”(Sf. 9)
Şüphesiz ki, her iki yazarın yâni Yahya Kemal ve Ahmet Hamdi Tanpınar’ın üzerinde durduğu şehir İstanbul’dur.
Yahya Kemal’in, başta Kendi Gök Kubbemiz, Rubailer ve Eski Şiirin Rüzgârıyle adlı şiir kitapları olmak üzere, Edebiyata Dâir, Mektuplar Makaleler, Çocukluğum-Gençliğim-Siyasî ve Edebî Hâtıralarım, Eğil Dağlar, Siyasî ve Edebî Portreler ve Târih Muhâsebeleri adlı nesir kitapları ve Ahmet Hamdi Tanpınar’ı ise, Bütün Şiirleri adlı şiir kitabı ile, Tanpınar’dan Hasan Âli Yücel’e Mektuplar, Mahur Beste, Hikâyeler, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Beş Şehir, Yaşadığım Gibi, Mücevherlerin Sırrı, Aydaki Kadın, Edebiyat Üzerine Makaleler, Huzur, Tanpınar’ın Mektupları ve Yahya Kemal adlı nesir eserlerinden şehirle ilgili örneklerin yer aldığı “Şehre Yansıyan Medeniyet- Edebiyata Yansıyan Şehir”; Şehir-medeniyet ve Edebiyat-Şehir münâsebetlerinde sosyal temalar keşfine çıkan bir eserdir.
Eserde; başta İstanbul olmak üzere, Bursa, Üsküp, Kerkük gibi Türk şehirleri ele alınmakla birlikte, yine başta Paris olmak üzere pek çok Avrupa şehri de ele alınmaktadır.
Her ne kadar, bu iki büyük şâir ve yazarın hâtıraları dile getirilse de, eser, ‘edebiyat sosyolojisi’ bakımından da dikkate değer bir çalışmadır. Çünkü; bir şerhin veya şehirlerin, insan yapısından, iklimine, coğrafî/tabiî yapısına ve san’atla bütünleşen durumuna kadar değerlendirilmesi, ancak bu seviyedeki iki büyük yazar ve şâirin tecrübelerinin birer mükemmel üslûp ile dile getirilmesiyle mümkün olabilirdi.
Bütün bunların, geniş bir çerçevede tahlili/analizi veya yorumu da, ancak Mehmet Güneş’in yaptığı bir edebî kompozisyon” ile mümkün olabilirdi.
Prof. Dr. Mümtaz Turhan, Kültür Değişmeleri adlı eserinde, mevzuyla ilgili şöyle demektedir:
“Hakikatte büyük şehirlerde hususiyle imparatorluğun merkezi olan İstanbul’da kültür değişmeleri, kudretli, yabancı bir medeniyetin cemiyet üzerine doğrudan doğruya ve devamlı tesiri neticesinde, uzun, yıpratıcı ve yıldırıcı bir mücadeleden sonra başlar. Yabancı medeniyetin şiddetli ve devamlı tazyiki karşısında yerli kültürün mukavemetinin başlangıçta kısmen, bilâhare tamamiyle kırıldıktan sonradır ki şehirlerde değişmeler meydana gelir. Büyük şehirler böylece köy, kasaba ve küçük şehirlerde yaşayan esas kütleyi yabancı tazyikinden ve diğer menfi tesirlerden korumak suretiyle bir nevi dalga kıran vazifesi görürse de memlekette kültür ikiliğinin doğmasına da vesile olur.” (Bknz. Prof. Dr. Mümtaz Turhan, Kültür Değişmeleri, Millî Eğitim Basımevi, İstanbul 1972, Sf. 299)
Yahya Kemal’in, şiir ve nesir yazılarında, başta İstanbul olmak üzere, doğduğu şehir olan Üsküp’e büyük ilgisi olduğu görülür. Müslüman-Türk izlerinin bulunduğu Sofya, Madrid, Kurtuba, Sevilla Gırnata, İşbiliyye gibi şehirlerin yanında, bir başka kültür ve medeniyetin mensubu olan Avrupa şehirlerinden bilhassa Paris’e duyduğu hayranlığı işler. Varşova’dan söz eder.
Tanpınar ise; yine başta İstanbul olmak üzere, Ankara, Bursa, Erzurum, Konya’nın yanında, Antalya, Kerkük, Musul, Maraş, Halep, Şam şehirleriyle; Avrupa şehirlerinden, yine başta Paris olmak üzere, Roma, Floransa, Bürüksel, Londra, Amsterdam, Rotterdam ve Barselona şehirlerindeki hâtıra ve intibalarını dile getirir.
Eserde; Mehmet Güneş, her iki şâir-yazarın, dâima, san’atı/mîmârîyi ve bu şehirlere hüviyet kazandıran şahsiyetleri ele aldığını ifade eder. Türk şehirlerindeki Müslüman-Türk kimliğinin muhtemel zedelenmesinden duydukları endişeler dile getirilir.
S. Ahmet Arvâsî, “Şehirleşme ve Medeniyet” başlıklı makalesinde şöyle der: “Medeniyet tarihini, şöyle kabaca da olsa, gözden geçirenler göreceklerdir ki, gerçekten de “medeniyetler”, şehirlerin kurulması ile başlar ve gelişir. Hangi millet, daha erken “yerleşik hayata” geçmiş ve “şehirler kurmaya” başlamışsa, o cemiyet, daha kolay ve güçlü bir medeniyet kurmuştur. “ (Bknz. S. Ahmet Arvâsî, Size Sesleniyorum-1, Model Yayınları, İstanbul, Şubat 1989, Sf. 253).
“Medeniyetler, şehirlerin kurulmasıyla başlar” ifadesi çok mühimdir. Ancak, unutulmamalıdır ki, medenî olmayan toplumların da şehirleşmesi mümkün değildir. Zîra, medenî şehirler, ancak, âdil, hürmetli, nâzik, müsamahalı, san’at zevki yüksek , bediî kültüre sâhip ve bilgili insanlar tarafından kurulabilirler.
Şehir-medeniyet konusu üzerinde hazırlanan “Yahya Kemal ve Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Eserlerinde Şehir” adlı bu eser, bu iki büyük şâir ve yazarımızın “edebî bir üslûp”la yazdıklarının, Doç. Dr. Mehmet Güneş’in mukayeseli tahliliyle ortaya konmuştur.
Şehirler; o şehirde kabul görmüş kişilerin mevcudiyetiyle gerçek hüviyetine kavuşurlar.
Eser; edebiyât tahsili yapanlar ve şehir-medeniyet hattâ şehir- kültür-edebiyat/san’at mes’eleleriyle alâkadar olanlar için güzel bir numûnedir.