Büyük milletlerin düşmanları çok olduğu gibi, millî dâvâları, millî hedefleri ve ülküleri de geniştir, büyüktür. Onların maksadı; dünyâyı sömürmek, mazlûmu ezmek, kimsesizin elindeki alıp onu perîşân etmek değil; insanı hür bir şekildeyaşatmaktır.
Büyük millet; dünyâya, sulhu, huzuru ve adâleti tesis etmek hedefinde ve ülküsünde olduğu için büyük millettir. O millet; dürüstlüğü, hakkaniyeti, hoşgörüyü, insan sevgisini yaşayan, yaşama ve yaşatma azminde olan millettir.
Bu mânada büyük millet, târihten gelen meziyet ve icrâatlarıyla ispat edilmiştir ki, Türk milletidir.
Peki... Bu millet, niçin, sâdece, târihteki bu iftihar vesîlesi faaliyetleriyle öğünmekte ve yeni, yepyeni, cihânşümûl faaliyetlerin öncüsü olmak gururunu yaşayamamakta, taşıyamamaktadır?
Peki, niçin, kendi içinde bile adâleti tartışılan, kendi içinde bile maarifi ‘çökgün’, kendi içinde bile güven zaafiyeti bulunan bir hâlde fotoğraf veriyoruz? Niçin?
Yıllardır; dünyâ bizi kuşatıyor, dış güçler bize fırsat vermiyor gibi naralarla oyalanıp/oyalandırıp duruyoruz. Yıllardır; bir gün şu ülkenin, bir gün bu ülkenin, başka başka günler şunların şunların bizi kıskaca aldıklarını söylüyoruz da, hem Türkiye olarak kendi içimizde ve hem de Türk dünyâsı olarak ‘dünyâ karşısında’ nasıl durmamaz gerektiğinin tespitini hâlâ yapamamışız/yapamıyoruz, niçin?!..
15 Ekim 2019 târihinde, Azerbaycan’ın Başşehri Bakü’de toplanan Türk Devletleri Devlet Başkanları, bir ümit ışığı olarak parlak bir görüntü vermişti. Fakat...o günden bugüne...Türk Dünyâsı’nın büyük mes’elesi hâlinde görünen bir dâvâ hakkında niçin hiç kimseden/hiçbirinden, tek bir ses yok?
Doğu Türkistan’dan, Türklerin anayurdundan/atayurdundan söz etmek istiyorum...
2019’un Temmuz ayında, çoğu Avrupalı olmak üzere 22 ülke, Doğu Türkistan’da Uygur Türkleri’ne karşı uygulanan Çin zulmünü tel’in eden bir bildiriye imza koydular. Bunların isimlerini tekrar sunmak istiyorum: Avustralya, Yeni Zelanda, Kanada, Japonya, İngiltere, Fransa, Almanya, İsveç, Letonya, Litvanya, Danimarka, Estonya, Norveç, Kuzey İranda, Hollanda, İzlanda, Lüksemburg, İspanya, Avusturya, İrlanda, Belçika, İsviçre.
Bu imzaların arasında, niçin Türkiye’den, Türk Dünyâsı’ndan ve İslâm Dünyâsı’ndan bir imza yok?
Peki...Devam eden bu zulüm karşısında, Türkiye ve Türk Dünyâsı Devlet Başkanları ne yaptılar, ne yapmaktadırlar ve ne yapacaklardır, bir işâret var mıdır?
Ne yazık ki, senelerdir, sen-ben çekişmeleriyle meşgul olmuşuz!..Hani, “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” mübârek sözü bizim rehberimizdi?! Ne oldu?
Azerbaycan Diasporadan Sorumlu Devlet Komitesi Başkanı Fuat Muradov, bundan bir süre önce verdiği beyanatta şöyle dedi: “Düşmanlarımız belli. Bize karşı yürütülen kampanyaların arkasında duran güçler belli. Çalışmalıyız ki, dünyanın farklı ülkelerinde yaşayan soydaşlarımız bunu dikkate alarak birleşme ve koordinasyonu daha iyi düzeyde hayata geçirsin. Stratejimizi ve politikamızı doğru yürütürsek büyük işler başarabiliriz.” ( AA, 27 Kasım 2019)
Peki, bu “b e l l i” denilerlere karşı hangi tedbirler alındı/alınıyor/alınacaktır? “Belli” ise, karşı faaliyetiniz nedir? Ne yaptınız, ne yapıyorsunuz, ne yapacaksınız, bilelim!..
Öyleyse!..Hiç değilse, ilgililer bir araya gelsinler ve hiç değilse, şu Hıristiyanların -hangi gerekçeyle olursa olsun- Çin zulmüne karşı duruşu kadar bir duruş göstersinler!..
Diyebilirsiniz ki; sabah-akşam “açılım-saçılımla”, günlerboyu “fetö-metö” ile, haftalar aylar, yıllarca, “sen yalancısın”la, “şerefsizsin”le, “alçaksın”la, “Türk olmaktan kurtulduk” gevezeliğiyle, “Türk diye bir ırk yoktur” zevzekliğiyle, yatıp-kalkıp “seçim sayıklamak”la meşgul edilen ve geçim sıkıntısı başından aşkın bir millet, ne zaman ve nasıl “Doğu Türkistan”ı hatırlayacaktır?
Ve...sonra..çıkıp da, birileri, “Dilsiz şeytan” diyecek, öyle mi? Acaba, kim, kime karşı dilsiz!?
Seneler önce yazdığım “TÂRİHİN AYNASINDA” şiirimi, kendine dönüşün bir numûnesi olarak, bilhassa, sevgili Türk gençliğinin ilgisine sunuyorum:
“Evlâdım, eline al haritayı;
Bak nerede Üsküp, nerde Urumçi!
Tanı Kafkasya’yı, seyret Altay’ı;
Gözlerimin nûru, kalbimin içi!..
***
Kerkük’ten Bakü’ye, Alma-Ata’ya,
Doldur göğüsünü aşkla, bakarak!
Basıp nefes vermiş tam üç kıt’aya,
Ecdâdın, ufkunda mavi Gökbayrak!
***
Parlasın gönlünde herbir Türk İli!
Işık ışık canda, Yesevî nûru.
Unutma Yûnus’u, hem Şeyh Şâmil’i...
Onların torunu Osman Batur’u!..
***
Dün, gürül gürüldü Tuna’nın suyu;
Ses verirdi Siri-Amuderyâ’ya!
Ve hilâlle coşan o sâf duyguyu,
Değişme, değişme bütün dünyâya!”
(M. Halistin Kukul/2003)