Her san’at dalı öyledir ammâ nezdimde, şiir, bir başka ‘hususî’dir. Okununca gönül çelen, akıl uçuran, tâzeleyen, sükûnete dâvet eden fakat zaman zaman da, taşıran, köpürten, haykırtan bir hâlin/edânın/tavrın temsilcisi olmak da ona mahsustur.
Bu bakışla; başta Yûnus Emre olmak üzere, bu kıvamı, Necip Fâzıl’da bulduğum gibi, Fuzulî’de ve Şeyh Galib’de de bulurum. Muhteşem, muhterem ve mümtaz Türk şiirinin bu havayı sunan güzellik âbidesi her mısrâsında ayrı bir lezzet, apayrı bir hayatla müşerref olmak mümkündür.
UFUKLAR ARDI BİZİM; dost şâir, mühendis şâir, milletine, vatanına, bayrağına ve insanlığa sevdâlı şâir Mehmet Ali Kalkan’ın Geceye Göz Ekledim (2001) ve Gök Aradık Tuğlara (2014) adlı kitaplarından sonra, Ötüken Neşriyat A.Ş. tarafından yayınlanan üçüncü şiir kitabıdır.
Bâzılarını, zaman zaman, bâzı dergilerde okumuşumdur. Burada, şunu ifade etmeliyim ki, “Mühendis Şâir”, edebiyat mezunu şâirlerden çok, edebiyat dergilerine müptelâdır. Demek ki, şiir, böyle bir ‘iç muhasebe ve muhakeme san’atıdır’ ve mutlak surette, “gönül” le alâkalıdır.
Türk şiirinin târihî akışı, hece vezniyle tekâmül etmiştir. Bu mânâda, Mehmet Ali Kalkan, gelenekçi bir şâir olarak karşımıza çıkar. “An’aneyi yıkmak için yola çıkıp da, kendileri yarı yolda kalanların tercihi, sâdece, ‘yeni adına’ bir takım ‘absürtlükler’den de ileri gidememiştir.
Şu var ki; hangi vezinle yazılmış olursa olsun, bir şiirde, âhengin ve mânanın bütünleşmesi mutlak surette şarttır.
İkinci şiir kitabı olan “Gök Aradık Tuğlara” adlı kitabı için yazdığım yazıda, ne kadar haklı olduğumu görünce çok sevindiğimi itirafa etmeliyim.
O yazıma şöyle başlamışım:
“Hazret-i Mevlânâ, Mesnevî'de şöyle buyuruyor: " Her meyvanın içi, kabuğundan "iyi"dir; bedeni kabuk bil, içi de o sevgili." ( Mesnevî, Gölpınarlı, C. 3, Sy. 410)
Tabiî ki; biz, yorumumuzu mevzûmuza göre yapmak istiyoruz.
Nezdimde; şiir, bir "iç meyva san'atı"dır. Eğer, onun "iç"ine, "o sevgili"yi yerleştirebilirseniz, o, odur.
(…)Bu bakımdan, "san'at meyvası"nda "iç" arıyorum.
Son zamanlarda, bunu yakalayan şâirlerimizden biri, belki de birincisi Mehmet Ali Kalkan'dır.
(…) Şâir Kalkan; İslâmî/ metafizik temalarını Yûnus Emre; hamâsî temaları ise, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, Ârif Nihat Asya, Yetik Ozan'a yakın bir üslûpla sunmaktadır. Daha doğrusu, ben, böyle sezmekteyim. İfadeler gayet yumuşak, rahat söyleyişli, tesirli, itimat verici, sevdirici, muhakeme ettirici ve târih ile günü ve geleceği irtibatlandırıcı özelliktedir.(Bknz. M. Halistin Kukul, Gök Aradık Tuğlara, Çağrı Dergisi, Mayıs 2014, Sf. 5-6; Olay Gazetesi, 28-29 Nisan 2014, Sf. 8)
“UFUKLAR ARDI BİZİM” de, Mehmet Ali Kalkan, 4+4, 4+3 ve 6+5 hece vezinlerini kullanmıştır.
Kırk iki şiirin yer aldığı eserde, an’anevî / millî Türk kültürünün estetik şahlanışına şâhit oluruz. Yer yer, çok mahallî gibi görünen temalar, uzadıkça Türk Dünyâsı’nı kucaklayan bir edâya bürünür ki, bu, Mehmet Ali Kalkan’ın şiirindeki temel özelliğinin esasın teşkil eder.
Yûnus Emre rüzgârı, -şu veya bu idrâkle- bizim bütün şâirlerimizde değişmezdir. Onlarda, illâ ki, bir Yûnus edâsı bulunur. Bunu, aramak için çok da zahmete girmeye lüzum yoktur. Yine, Necip Fâzıl ve bilhassa millî temalı şiirlerde Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu hatırlanır.
Fakat, bu hatırlanmalar, şâirin kendi üslûp özelliğinin kaybolması mânasında asla değildir.
Biliriz ki, bizde, çok yanlış bulduğum bir ‘eski edebiyat-yeni edebiyat’ saçmalığı vardır. Defalarca dile getirdim: Hakîkî şiir asla eskimez!..Fakat..
Adam; -tâbirimi hoş görün-kendine piyasa bulmak için, bir takım yollara saparak kendini ‘yeni’ ilân ediyor ve ana istikametten çıkmışlığı da bir mahâret sanıyor.
Soruyoruz: Yolculuk nereye ahbap?
Adına topyekûn “Batı” dedikleri, ya F(ı)ransa, ya Almanya, ya İngiltere’ye veya sessiz sedâsız Rusya’ya!..
Mehmet Ali Kalkan; tıpkı Yûnus Emre tâkîpçileri gibi, an’aneye bağlı olmakla birlikte, Orhun Kitâbeleri’ne ve Dede Korkut’a doğru yol alırken, ‘dil mühendisliğini” de unutmaz ve halk tâbirlerini kıvrak bir şekilde kullanmasını bilir.
“Türkiye ve Azerbaycan” başlıklı şiirinde şöyle der:
“Ağ güllerim var destede
Sevdâ sırladım bestede
Bir türküde, şikestede
Alır dağımızı duman,
Türkiye ve Azerbaycan.
Sevdâlandık diyar diyar,
Âşık, aşkıyla bahtiyar.
Yûnus, Nizamî, Şehriyar,
Neçe gözel, ne Mihriban
Türkiye ve Azerbaycan…”
“Göğsünde Süphan Kardeşim” şiirinde, vatan-insan irtibatını kurmasının yanında, bunu, hamâsetin de ötesinde taşır ve sosyal bir mes’ele olarak dile getirir:
“Gittiğimiz her yer bizim,
Buralar vatan kardeşim.
Her karışta belli izim
Dağı, taşı şan kardeşim.
Aktıkça tarihin arkı,
Döndüren de biziz çarkı.
Ta ezelden beri Türk’ü,
Bilir bu cihan kardeşim.
Yaşar daim Türk’ün çağı,
Gönderde Oğuz’un tuğu.
Bu ordunun ilk başbuğu,
Elbet, Mete Han kardeşim.
…
İslâm kalesinin nuru,
Yağmur damlasından duru.
Türklük gurur ve şuuru
Alnında nişan kardeşim.”
Şâir Mehmet Ali Kalkan, gözeden fışkıran dupduru sular gibi şiir dünyamızdaki yerini alıyor. Tebrik ediyorum ve okunmalı diyorum!..